‘’ MEDENİYETLER ŞEHRİ KONYA ‘’
Konya’da ve çevresinde yerleşik düzen tarih öncesi çağdan başlar. Bu çağ içinden Neolitik-Kalkoli
‘’ MEVLANA CELALEDDİN RUM-İ ‘’
1207 yılında Afganistan’ın Belh şehrinde doğmuş bir sufi ve din bilginidir. Anadolu’nun ünlü evliyalarından sayılan ve hoşgörü felsefesiyle tanınan Mevlana Celaleddin Konya’da yaşamıştır. Lakabi olan Mevlana ‘’ Efendimiz ‘’ anlamına gelir. İsminde ki ‘’Rum-i’’ ise Anadolu’da yaşayan kişi demektir. Şems-i Tebiriz-i ile olan manevi dostluğuyla da tanınmaktadır. Dönemin İslam kültür merkezlerinden Belh kentinde hocalık yapan ve Sultan-Ülülema ( Bilgiler Sultanı ) lakabı ile anılan Bahaddin Veled’in oğludur. Babası Bahaddin Veled’in ölümünden bir yıl sonra 1232 yılında Konya’ya gelen Seyid Burhaneddin’in manevi terbiyesi altına girmiş ve dokuz yıl ona hizmet etmiştir. Mevlana 17 Aralık 1273 yılında ölmüştür.
Konya Mevlana Asitanesi
Konya Mevlana Külliyesi, teşekkül, teşkilat ve misyon itibariyle Mevleviliğin ‘’Asitanesi’’ dir. Farsçadan dilimize geçen ‘’Asitan’’ kelimesi ‘’Eşik; Padişahların, önder ve liderlerin dergahı; Nebilerin, velilerin kabirleri; Payitaht (Başkent)’’ gibi anlamlara gelir. Asitanelerin ‘’Dergah’’, ‘’Tekke’’, ‘’Zaviye’’, gibi tarikat yapılarından farklı yönlerini şöylece sıralayabiliriz.
*Asitaneler, bir tarikatın ana, merkez binasıdır.
*Asitaneler, çeşitli yerlerde açılan şubeleriyle çalışır, onlara merkezlik eder.
*Asitaneler, taşıdığı idari vazife, sorumluluk gereği görevlisi bol ve tam teşekküllü idari binalardır.
*Tarikate girmek isteyenler ‘’Çile’’ yi asitanede çıkarırlardı.
*Tarikat liderlerinin kabrinin bulunduğu yapıdır.
Bu sebeple Asitaneye ‘’Huzur’’, ‘’ Huzur-u Pir’’, ‘’Pir Evi’’ de denilmiştir. İşte Konya Mevlana Ma’muresi, bütün bu özelliklere sahip bulunan ‘’Mevlevi Asitanesi’’dir. ‘’Dergah’’ ise Farsça ‘’Kapı, kapı mahalli, eşik, tekke, toplanılacak yer’’ gibi anlamlara gelir. Daha geniş anlamlara ve mahiyete sahiptir. ‘’Tekke’’ kelimesinin doğru şekli ‘’Tekye’’dir. Farsçadır ve ‘’Dayanak, dayanılacak yer’’ demektir. Sufilerin toplantı ve kalacak yerlerine verilen genel addır. ‘’Zaviye’’, ‘’Sığınılacak yer, bucak, köşe’’ anlamındadır. Tekke’den daha küçük mütevazi yapılardır.
Şems-i Tebrizi Kimdir?
1185 yılında Tebriz’de dünyaya gelen Şems-i Tebrizi’nin asıl ismi Mevlana Muhammed’dir. Melik Dad oğlu Ali adından bir zatın oğludur ve Azeri Türklerindendir. Şemseddin yani dinin güneşi lakabıyla anılmıştır.
Daha küçük yaşlarda manevi ilimleri tahsilde gösterdiği kabiliyetle dikkat çeken Şems, din ilimleri tahsilinden sonra, genç yaşlarında Tebrizli Ebubekir Sellaf’a mürid olmuş, ününü duyduğu bütün meşhur şeyhlerden feyz almaya çalışmış ve bu sebeple diyar diyar dolaşmıştır. Bu gezginliğinden dolayı kendisine ‘’Şemseddin Perende’’ uçan Şemseddin denilmiş, ayrıca Tebriz’de tarikat pirleri ve hakikat arifleri ona ‘’Kami-i Tebriz’’ adını vermişlerdir. Daha sonra Secaslı Rukneddin, Tebrizli Selahaddin Mahmut ile büyük alim ve ünlü mutasavvıf Necmüddin Kübra’nın halifelerinden Centli Baba Kemal’e intisap ederek onlardan feyz almıştır. Hz. Muhammed (S.AV)’in ahlakını örnek alan Şemseddin,i Tebrizi, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevi bir işaret üzerine de Hz. Mevlana’yı arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen Şems, Mevlana ile 3-3,5 yıl süren bir beraberliği neticesinde onun hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olmuş, onun ilahi aşkın potasında eriterek, kamil bir Hak aşığı yapmaya muvaffak olmuştur.
Teferruatıyla daha önce anlattığımız şekilde, Mevlana’da meydana gelen büyük değişikliği hazmedemeyenler, onun Mevlana’dan ebediyen ayrılmasına sebep oldular, Şems-i Hicri 645 Miladi 1247 tarihinde şehit mi edildi, yoksa geldiği gibi kimseye haber vermeden Konya’yı mı terk etti kimse bilmez. Bugün Konya’da Şems makamı olarak bilinen, halk ve bilhassa Mevlevicilerce Mevlana türbesinden önce ziyaret edilen bu mescit-türbe de mevcut sanduka, boş bir sanduka mı, yoksa Mehmet Önder Bey’in bir hatırasında anlatıldığı gibi, Şems gerçekten burada mı medfundur, bu da bilinmez. Bilinen gerçek odur ki, Allah velilerin kalplerde yaşadığıdır. Niğde’deki Kesikbaş Türbesi de Şem’e izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz’de Geçil denilen mezarlıkta, Hoy’da, Pakisntan’ın Multon şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmiştir. Pakistanlıların söylediklerine göre de Şems, Konya’dan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, önce Tebriz’e oradan da Hindistan’a gelmiş, meczup ve perişan yıllarca ormanlarda dolaştıktan sonra Multon şehrinde ölmüştür.
ŞEMS-İ TEBRİZ-İ TÜRBESİ
Mevlana müzesine 10 dakika mesafede olan Şems Parkı’ndadır. Eskiden bir mezarlık olan Şems Parkı’nın içinde yer alır. Bugünkü yapı 1510 da Abdürrezzak oğlu Emir İshak Bey tarafından camii ile birlikte elden geçirilmiş ve genişletilmiş. Kim tarafından yaptırıldığı bilinemeyen ilk yapının XIII yüzyılda yapıldığı ileri sürülmekte. Camii ile bitişik durumda bulunan türbe, içten tavanlı, dıştan sekizgen tambur üzerine piramidal külahla örtülü. Eyvan şeklinde olan türbe camiye kalem işi süslenmiş ahşap Bursa kemeriyle açılır.Diğer yönlerde biri altta, diğeri üstte olmak üzere ikişer penceresi vardır. Türbenin duvarlarında herhangi bir bezeme yoktur. Tavanı ise geometrik motiflerle süslenmiş. Üzeri örtülü sandukanın altında önceleri bir kuyu olduğu sanılan bir mumyalık bulunuyor. Gövdesi taştan tambur ve külahı ise tuğladan yapılan türbe; 1977 de tamiri sırasında orjinalliğini maalesef kaybetmiş.
KONYA ALAEDDİN CAMİİ
Kuzeyden, Karatay medresesi tarafından bakıldığında minyatür bir kaleyi andıran Alaeddin Camii Konya’daki en eski camidir. Yapımı yüz yıldan fazla sürmüş ve Sultan Birinci Alaeddin Keykubat döneminde bitirilmiş. Bu yüzden de Alaeddin Camii adını almış. Cami aslında ibadet yeri, türbeler, avlu gibi bölümlerden oluşan bir kompleks.. Üç binden fazla parça ahşabın geçme tekniği ile birleştirilmesin
*1.Aleaddin Keykubat
*1.Sultan Mesut
*Kılıç Arslan
*Rükneddin Süleyman
*1.Gıyaseddin Keyhüsrev
*2.Gıyaseddin Keyhüsrev
*3.Gıyaseddin Keyhüsrev
MERAM BAĞLARI
Konya ilindeki Meram Bağları, Takkeli Dağların güneydoğu eteklerinde vadiye kurulmuş. Eski Meram Bağları, şehrin 5-6 km. batısından başlayıp, Dere’ye ulaşan yeşil vadiye kadar uzanıyor. Bugün bu doku yapılaşma nedeniyle bozulmuş. Tarih boyunca suyu, havası ve bağları seyahatnamelere, divanlara geçmiş, ünü bütün Ortadoğu’ya ulaşmış bir mesire yeri. Bugün çevresi yeşil alanlarla kaplı Meram Bağları günümüzde de görülmeye değer.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde gezip gördüğü yerler arasında bağ, bahçe, bostanlardan söz ederken bostanlardan söz ederken bağlık-bahçelik bu yerlere her defasında ‘’Bağ-ı Meram’’ ifadesini kullanmaktadır. Hatta buraların Konya’nın Meramı gibi olduğunu ifade etmektedir. ‘’ Peçevi şehrinin baruthane Mesiresi, Kırım’ın Sudak bağı, İstanbul’un yüzyetmişbeşten fazla bahçe ve gülistanları, Tebriz’in Şah-ı Cihan Bağı, Konya’nın Meram mesiresinin yanında bir çemenzar bile değildir’’
Yukarıda ‘’Aşk-ı Konya’da Buldum’’ başlığı altında siz değerli okuyucularıma Konya ve Konya’nın tarihini dilimiz döndüğünce kalemimiz yazdığınca anlatmaya çalıştım umarım beğenmişsinizdir
*Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel, ister kafir, ateşe tapan putperest ol yine gel. Bizim bu dergahımız ümitsizlik dergahı değildir, yüz defa tövbeni olsan da yine gel. Kendine gel yepyeni bir söz söyle dünya yenilensin, sözün öylesine bir söz olmalı ki dünyanın da sınırını aşmalı, sınır nedir ölçü ne? Bilmemeli. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. Biz birleştirmek için geldik ayırmak için değil. Güzel söyledi halk yüzyıllar boyunca okunsun Allah’ın dokuduğu kumaş ne yıpranır ne eskir. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.