Muhalefet elinde başka siyaset malzemesi kalmamış gibi diline yine 17- 25 Aralık operasyonuyla yapılan “Yolsuzluk Davası”nı dolamış durumda.

Ben hukukçu değilim.

Ama hukuk adına bildiğim en önemli şey “sanığın suçu sabit olana kadar suçsuz olduğu ilkesi”nin doğruluğudur.

Eskiler bu kaideye ” Berat-ı zimmet” esastır derler.

Bu ilke sayesinde kişilerin masumiyeti hukuk teminatı altına alınır.

Bu kural yazılı bütün hukuk kaidelerinin vazgeçilmez prensibidir..

Tıpkı demokratik siyasal rejimlerde muhalif partilerin vazgeçilmez olduğu gibi.

17- 25 Aralık operasyonuyla ilgili olarak ortaya atılan suçlamalar taraflar açısından sadece iddiadır.

Bu, hem suçlananlar, hem de suçlayanlar açısından böyledir.

Ortada verilmiş bir karar yoktur.

Hukukun görevi suçlananların hukukunu korumaktır.

İddialar ortadadır ve suçlananların bir kısmı da dokunulmazlıkları olan kişilerdir.

Bunlarla ilgili TBMM’de “Soruşturma açılması“ talep edilmiş ve meclis bir komisyon kurarak soruşturma yapmıştır.

İddialarla ilgili bilgi ve belgeleri toplamaktadır ve lüzumu halinde mahkemeye bunları verecektir.

Bu saatten sonra iş yargıya bırakılmalıdır.

Efendim, yargı bu konuda tarafsız ve adil karar veremez, suçluları korur iddiaları öne sürülüyor.

Peki ne yapacağız. Paralel bir yargı mı kuracağız?

Elbette hayır!

Hukukun vereceği kararı bekleyeceğiz.

Hukukun siyasete malzeme yapılmasını engellemek için hukuk içinde ne yapılabilirse onu yapacağız.

Hukuku yok saymak olmaz.

Hukuka güvenmiyoruz diye mahkemeyi ilgilendiren ve henüz olgunlaşmamış bilgi ve belgeleri ortaya saçmak, sanık haklarına ve yargının tarafsızlığına gölge düşürmek olur.

Hukuka güvenimiz yok diye, hukukun yapması gereken işleri geçmişi ve hali hayli sıkıntılı medyaya havale edemeyiz.

Bilelim ki; üzerinde şaibe barındıran kararların toplum nezdinde itibarı ve meşruiyeti olmaz.

Bu nedenle “Kişi Haklarının korunması” bakımından Meclisin yaptığı çalışmaların kamuoyunda yayınlanmaması yerinde ve doğru bir karardır.

Artık hukukun vereceği karar beklenmelidir.

Ayrıca bize göre “17- 25 Aralık operasyonu” vesilesiyle siyasi çıkar bekleyenlere de millet sandıkta cevabını vermiştir.

Seçmen, muhalefeti ülke yönetimini emanet edecek kadar güven duymamaktadır.

Muhalefet haklı olduğuna inanıyorsa, millete derdini niye anlatamadığı, inandıramadığına kafa yorsun.

Milleti de suçlamaktan vazgeçsin.


 

***** ***** *****

Bana ayrılan sayfada başka gazetelerde yazı yazan kişilerle polemik yapmak istemem.

Ancak milletvekillerinin performanslarını değerlendirdiğini düşünen bir kişinin de insanın inançlarıyla alay etmesine sessiz kalamam.

Geçen hafta kendisine ayrılan köşede Aydın Milletvekili Sayın Semiha ÖYÜŞ’ün eleştirilecek icraatları yokmuş gibi, sadece vekilin yaptığı insani ve dini tercihini alay ve eleştiri konusu yapması, yazıyı yazanın zihniyet dünyasını ele vermiş ve olayları değerlendirme seviyesini ortaya koymuştur.

Tabi bu bir seviye ise (!?)

Sayın Semiha ÖYÜŞ örtünerek ve Hacca giderek bir müslüman olarak bireysel tercihini ortaya koymuştur.

Bu tercihinden dolayı onu eleştirmek, bireyin haklarına ve inançlarına saygısızlıktır

Bu davranış esas itibariyle insani değerlere ve Aydınlıya da yakışmaz.

Akletme kabiliyetlerini; “Batı aydınlanmasını çok kötü taklitle köreltenler ve aklı tutulanlar” bize kalırsa kendilerini ve durdukları yeri kontrol etsinler, böylece komik duruma düşmekten kendilerini korumuş olurlar.

Tabi bizimkisi öneri.

Kendileri bilir.

Biz onlarla birlikte yaşamaktan rahatsız değiliz.

Varlıklarını bir zenginlik kabul ediyoruz.

Yeter ki üsluplarını bozup insanlara ve inançlara hakaret etmesinler.

 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınpost etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

appstoreee.jpg     googleplay.jpg