Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr Burhan Kuzu, Pazartesi günü yapacakları BDP ziyaretini ve yeni anayasa çalışmaları hakkında sorularımızı yanıtladı.
 
Uzlaşma ya da hazırlık komisyonu için isimler bildirildi. Süreç nasıl devam edecek?
 
Uzlaşma komisyonunun kurulması olması çok önemli. Bu noktaya gelmeyebilirdi. Siyasetin her türlü sürprizi olabilir. AK Parti olarak 2 parti ile görüştük, pazartesi BDP ile görüşeceğiz. Siyasi partiler çok samimi gözüküyorlar. Yeni bir anayasa olsun istiyorlar. Bu manada parti olarak ümitliyiz. Çalışmada Meclis Başkanlığı önde olacak. Uzlaşma, hazırlık komisyonu -ki buna çok isim verilebilir- bence çok önemli değil. Top bu komisyonda. Ama siyasi partilere de söyledik, belirlenen 3 kişi mutlak surette siyasi partilerin lojistik desteğini alarak bu işi yapacaklar. Siyasi parti “Arkasında değilim” derse oradaki üç arkadaşımız ne yapabilir? Dolayısıyla partilere gidip bunu başlatmamız Meclis’in götüreceği çalışmanın dışında ama tam onun arkasında olan bir çalışmadır. Biz 4 siyasi parti dik durmazsak bu iş yürümez. O açıdan bir muhteveya girmedik.
 
BDP ile de içeriğe girmeyeceksiniz sanıyorum?
 
Hayır içeriğe girmeyeceğiz. Muhtevaya girilirse işi başta tıkarsın. AK Parti olarak ilkemiz şu oldu: Her siyasi partinin kırmızı çizgileri olması çok doğaldır. Bunlar bazen ortak, bazen kendine has hassasiyetler olabilir. Ama bunları masa altında tutmalıyız. ‘Şu varsa ben yokum’ gibi önşartlarla başlarsak sonuç alamayız. Diğer partiler de buna katıldılar.
 
Yani komisyonun ilk işi kırmızı çizgiler meselesini çözmek olmayacak?
 
Ön şart olarak olmayacak. Masaya oturalım, o konu geldiği zaman her partinin A, B, C, D planları vardır. Belki çoğu kez B veya C planına razı gelmek durumunda kalabiliriz. Mutabakat başka türlü sağlanmaz. Bir siyasi parti bir konuda B, C planına gelirken başka bir konuda onun A planı öne çıkabilir. Bu normaldir. Biz komisyondaki arkadaşlarımızı sıkboğaz etmeyelim diyoruz. Mesela komisyona bir parti tam kadro gelmiş diğeri tek milletvekiliyle temsil ediliyor. ‘Falan parti tek vekille gelmiş, haydi şuna bir gol atalım’ -bunu tırnak içinde söylüyorum-” gibi olmasın. Olmaz, zannetmiyorum, ama komisyona dokunmayalım rahat çalışsın diye söylüyorum.
 
Partileri müdahale etmesin mi diyorsunuz?
 
Rahat çalışsın demek görüşmeyelim demek değil. Komisyon ancak partilerle irtibat kurarsa sonuç alır. Her siyasi partinin arka planında bir mutfağı olsun, orada bilim adamları, STK’lardan destek alsın, metinlerini analiz etsin, partisinin hassasiyetlerini gündeme getirsin, sürekli irtibat halinde olsun o arkadaşlarla. Onları yalnız bırakmayarak ama rahat bırakarak, partinin ne söylediğini oraya taşıyarak bunu yapsın dedik. Böyle yaparsak sonuç alırız.
 
Diyelim ki üyeler anlaştı, partide sıkıntı çıktı, o zaman ne olacak?
 
İşte onu söylüyorum. Diyelim ki komisyon üyeleri bir konuda mutabakata vardı. Ama komisyon toplantısı bitti ve parti grubu o mutabakatı duydu. Grup, ‘Yahu kardeşim sen buna nasıl evet dedin’ diyebilmeli. O zaman da buradakiler ‘Vay efendim siz bunu kabul ettiniz. Niye geri dönüyorsunuz?’ dememeli. Sonuç alamayız aksi halde. O arkadaş gelip ‘Grupla görüştük, hata olmuş. Partimiz olaya bu açıdan bakalım diyor’ diyebilmeli.
 
Uzlaşma komisyonu ilk toplantısını ne zaman yapılacak?
 
Ben komisyonda değilim biliyorsunuz. Anayasa Komisyonu Başkanı olmam nedeniyle metin bizim önümüze gelecek. Hem aşağıda, hem burada olmamı ben ve partim etik bulunmadık. Meclis Başkanlığımız bu işi götürecek. 10 Ekim isimler için son gün. O hafta veya takip eden hafta Meclis Başkanımızın başkanlığında ilk toplantısını yapacaktır diye düşünüyorum. Artık top tamamen Meclis Başkanlığı’na geçecek.
 
Anayasa kısa olsun deniyor. Kaç madde olmalı size göre?
 
Elbette ideal anayasa çerçeve anayasadır. Bu temel esasları koyan, konuyu mümkün olduğu kadar yasalara bırakan bir anayasa tekniğidir. Siz anayasayı çok uzun yazar, maddelerin kapsamı çok geniş olursa o zaman değişen hal şartlarına göre anayasayı değiştirmekte zorlanırsınız. Normal kanun gibi değildir, kendine has bir değiştirme tekniği vardır. O açıdan elbetteki kısa olması doğaldır. Ama buradaki kısalıktan kastım madde sayısından öte metnin kısalığıdır. Ama bunu Türkiye’de yapmak çok kolay değil.
 
Kısa anayasa zor mu diyorsunuz Türkiye için?
 
Örnek vereyim: 367 gibi bir sıkıntı yaşadık. Anayasanın yazdığı bir şey değildi ama adam yorumu yaptı, maalesef Anayasa Mahkemesi ona uydu ve çok ciddi sorunlar yaşadık. Ortada böyle bir tablo olunca o zaman kısa anayasa yazmak Türkiye’de zor oluyor. Çünkü yoruma müsait olmayacak şekilde yazalım ki gene bir ‘Şeytanın gör dediği’ tablo olmasın durumunda kalıyorsun. Evvela niyetleri düzeltmemiz lazım. Niyetlerimiz sağlam olursa anayasamız kısa olur.
 
Komisyonda uzlaşma sağlanamazsa iktidar yine de anayasayı geçirmeye niyetli mi?
 
Sayı olarak bu mümkün değil.
 
Referanduma götürmek zor olmasa gerek... 4-5 milletvekili gerekiyor...
 
Ağzından yel alsın. Çok doğru bir çözüm olmaz o. Uzlaşarak bu işi götürmek lazım.
 
Başkanlık sisteminin kitabını yazdınız ama pek destek bulmuyor. Yeni anayasa çalışmalarında ‘Başkanlık sistemi’ni gündeme getirmeyi düşünüyor musunuz?
 
Komisyonda değilim ama olsam kesin getirirdim, Allahın emri. 7 ceddimize yeterli anayasa dedim biliyorsunuz. Ama ‘başkanlık modeli olursa 7 ceddimize yeter’ manasında söyledim. Parlamenter rejim 7 ceddimize falan yetmez. Parlamenter rejimi sevmem. Zemin çok iyiyse gidiyor. İngiltere götürüyor işte kendine göre. Toplumda sorun yoksa, ekonomi iyiyse parlamenter rejim götürüyor. Ama Türkiye gibi tamamen ateşin ortasında, etrafı cehennem olan bir ülkeden söz ediyoruz. 1. ve 2. Dünya Savaşı bu bölgeden çıkmış, tarihe baktığınızda tüm peygamberler bu bölgeye gönderilmişÖ Belki de kıyamet de buradan kopacak; bilmiyoruz ki! Dolasıyla bizim bulunduğumuz bölgede istikrarlı bir Türkiye şart ve şart. Bunu da başkanlık modeli sağlıyor, süreklilik veriyor. Ondan koalisyonsuz yönetim diyoruz.
 
Sizce nasıl bir başkan olurdu Başbakan?
 
Çok güzel bir Başbakan, çok da şahane başkan olurdu. Türkiye’den zaten başkanlık modeliyle sağ kesimden Tayyip Erdoğan, Özal gibi insanlar daha çok gelir. Soldan da o ağırlıkta insanlar gelir. Uç adamlar gelemez. Yani merkez sağdan, merkez soldan, etnik, dini kimliğini öne çıkarmayan, memleketin ana arterlerinde uzlaşmış, anlaşmış kucak açmış insanlar gelir o modelde. Bölünmenin de panzehiridir bu sistem.
 
Eninde sonunda geçecek mi Türkiye başkanlık sistemine size göre?
 
Onu bilemem. Bunlar benim kanaatim ama bu komisyonda gündeme gelmeli. Gelmezse ne olur derseniz dünyanın sonu olmaz. Biz bunlar konuşulsun derken ‘olmazsa anayasa yapmayız’ demiyoruz. Konuşuruz, ‘Yok’ deniyorsa parlamenter rejime devam ederiz.
 
BDP Kandil’den KCK’dan kendisini ayırmalı
 
BDP ile Pazartesi görüşeceksiniz ama Hasip Kaplan, ‘Biz KCK’ysak niye bize geliyorsunuz?’ dedi
 
O ayrımı kendileri yapacaklar. Biz KCK’yız falan bunlar doğru yaklaşımlar değil. Ben germek istemem ama biz BDP’yi bir siyasi parti olarak görüyoruz, öyle olması gerektiğini düşünüyoruz. Kendilerini KCK’dan, Kandil’den, Ada’dan ayırabilmeliler. O zaman biz nasıl siyasi muhatap bulabileceğiz? Nasıl olacak? Biz Meclis’e gelmelerini arzu ettik çünkü sivil bir çözüm bulunsun dedik. Orada hangi sorun varsa; KCK’nın sorunu da varsa, güneydoğu sorunu da varsa burada konuşulsun diye onları çağırdık. Laf çok ama germek istemiyorum. İşin başında böylesine pişirilmeye çalışılan aşa su katmayı doğru bulmam. Biz onları sivil olarak görmek istiyoruz ve onun için gidiyoruz. Ne için geliyoruzun cevabı bu. Gerekli katkıyı yaparlarsa Türkiye’nin hayrına yapmış oluruz.
 
Kürt meselesini yeni anayasa çözer mi?
 
Kendime göre elbette kanaatlerim var ama söylemem doğru olmaz. Bir komisyon kuruluyor, bu işi onlar götürecek. Türkiye’nin kronik sorunları mutlaka orada gündeme gelecektir. Konuya işi en iyi bilen nesil olarak tarihi sorumlulukla yaklaşılırsa bütün sorunlar çözülür. Elbette anayasa her derde deva değildir ama bazı sorunların çözümü de oradadır.
 
Pazartesi biraraya geleceksiniz. BDP’ye mesajınız nedir?
 
Kendisini şiddet olayının dışında tutması, mümkün olduğu kadar sivil ve siyasi düşündüğünü ortaya koyması lazım. Kendisinin sivil bir muhatap olduğunu ortaya koyması lazım. BDP her partiden bu konuda eleştiri alıyor. Biz BDP’yi bir siyasi parti olarak görmek istiyoruz. Müstakil, bağımsız hareket eden bir partiÖ Bunu samimi söylüyoruz. Bizim bu konuda endişelerimiz varsa bunları BDP giderecek.
 
Diyelim öyle bir noktaya geldi ki komisyon, bir adım ileri gitmiyor, uzlaşma formülünüz var mı?
 
Bunu hep beraber kuracağız. Ne Meclis Başkanlığı’nda ne herhangi bir kimsede sihirli değnek yok. Bir şey daha söyleyeyim: Türkiye’de bizim neslimiz yani 50-60 yaş arasındaki bu nesil şu anda yoğun olarak TBMM’de bulunuyor. Bürokrasiyi, iktidarı ve muhalefeti kastediyorum. Başbakan dahil, muhalefet partileri buna dahil. Bu nesil Türkiye’yi en iyi tanıyan nesildir. 68 kuşağı, 78 kuşağı olarak içinde bulunmuş, öğrenci olarak dayak yemiş, dayak atmış, hoca olarak içinde olmuş, Türkiye’nin her türlü çilesini çekmiş insanlarız. Bu nesil sorumluluktan kaçamaz. Yeni nesillere iyi bir Türkiye bırakmak zorunda, buna mahkum. Gelecek nesillere kronik sorunları aktarırsak işin içinden çıkamazlar. Çoğu bu sorunların kökenini bilmiyor ki doğaldır. Sorunları onlara aktararak dünyayı terk edemeyiz. O yüzden bu komisyonu çok önemsiyorum. Bu sürece taş koyanı sandık çarpar, sandık çarpmazsa Allah çarpar.
 
Türkiye’nin son yıllarındaki siyasi gerginliklere bakınca komisyonun huzurlu çalışması mümkün mü?
 
Bu meseleleri çözerken mutlaka eteklerimizdeki taşlarımızı dökerek, kırmızı çizgilerimizi buraya taşımadan gelmemiz lazım. Dışardaki olaylardan etkilenmemiz lazım. Diyelim ki bir partinin lideri Başbakan hakkında bir şey söyledi, sonra Başbakan ona bir şey söyledi... Bunu kesinlikle uzlaşma komisyonuna taşımamak lazım. Oradaki her partiden üyelerimiz kulaklarına pamuğu tıkayacaklar, çalışmalarına devam edecekler. Meclis Başkanlığı bunu sağlamalı. Partilerimiz de ‘Kızdım üyemi çektim’ diye olmayacak bir takım yollara gitmemeli.
 
Değişmez maddeler için kimsenin diyecek bir şeyi yok
 
BDP ve MHP nasıl uzlaşacak? MHP, kırmızı çizgileri olan ilk dört madde konusunda geri adım atmayacaktır...
 
Değişmez maddeler konusu bütün partilerin sorunu olarak gözüküyor. Sadece iki parti olarak görmemek lazım. Türkiye’nin meselesi. Bu konular masada konuşulur, tartışılabilir ve mutlaka bir sonuca varırlar. Zaten değişmez madde dediğiniz ‘Laiklik, sosyal devlet, hukuk devleti, demokratik devlet’ ilkesinde hiç kimsenin diyecek bir şeyi olmaz bana sorarsan. Ne MHP, ne BDP ne de başka bir partinin ‘Bu ilkeler olmasın’ diyeceğine ihtimal vermiyorum. Ama aralarında bazı kavramlar konusunda farklı yorumlar yani ‘Biz bunu nasıl daha açık yazarız’ gibi şeyler çıkabilir. Mesele gemiyi delmeden yolumuza devam etmemiz.
 
Peki laiklik tanımı pasifleştirilsin yorumlarına katılıyor musunuz?
 
Böyle bir tartışmaya girmemeyim. Bunlar çok önemli kronik sorunlar. Türkiye’deki problem ismi a, b, c önemli değil, yorumdan kaynaklanan durumlar, bir zihniyet sorunu var. Bunları aşmamız lazım. Sırf anayasa ile çözülecek konular değil söyledikleriniz. Türkiye’deki problem bu ilkelerin olmasından kaynaklanmıyor; bu ilkelerin yorumundan kaynaklanıyor. Mesela çağdaş, demokratik, Avrupa’da genel kabul gören yoruma uyduğun sürece Türkiye’de sorun olmaz. 2004 yılında Anayasa 90. maddeye bir hüküm koyduk. Dedik ki özgürlükler konusunda kanunlar ve antlaşmalar çatışırsa antlaşma önceliklidir. Bana sorarsanız sırf şu hüküm bile tek başına o kadar sorunu çözer ki!
 
Ama tabloya baktığınızda uygulandığını pek görmüyoruz
 
Yargıçlarımız, hakimlerimiz maalesef konuya hep devletçi mantıkla baktığı için bu alanda çok az yol aldık, yargı kararlarına çok az yansıdı. Mesela insan hakları konusundaki bir meselede hakim ‘Kanun şöyle düzenlemiş ama AİHS şöyle diyor, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi böyle düzenliyor. Antlaşmaya öncelik veriyorum’ dese bir çok sorun çözülür. Ama aşılır bunlar. Partimizin yaptırdığı son anketlere bakın, milliyetçi kesimden ve kendisini katı laik olarak tanımlayan kesimden oy almışız. Yüzde 16 yani 3.5 milyon oy, az değil. Demek ki bize bir güven gelişti. Mühim olan budur. “Bu parti Atatürk’e karşı değil, ilkelere karşı değil” diyor. Uygulamalarımızda bunu görse o reyi vermez. Yıllarca irtica falan dendi. Artık bunlar bir kenara atıldı, Türkiye bunları aştı. Farkındaysan muhalefet partileri artık ekonomiden, dış politikadan giriyor somut şeyler söylüyor.
 
Muhalefet de mi aştı?
 
Aşmak zorunda kaldı. Baktı ki o destek yok, millet inanmıyor, “Allahını seversen işine bak” diyor. Daha somut daha kucaklayan formüller bulmamız lazım.
 
Vatan