Birbirlerinin yerine “sanki sınıfta varmış” lar gibi imza atıp beni şakacıktan kandırmaya çabalayan Tıp Fakültesi öğrencilerime, bu bahane ile küçük bir ders vermeye çalışıyorum ve derse şu soru ile başlıyorum:

            “Arkadaşlar, neden toplumca birbirimize yalanlar söyleyip duruyoruz.” Buna ne gerek var? Neden “mış gibi” yapıyoruz? Neden maskeler takıp kendimizi olduğumuzdan farklı gösteriyoruz? Neden olmadığımız yerde varmışız gibi yaşıyoruz?

            Hastalarımıza da mı yalan söyleyeceğiz? ‘Aman annem kanser olduğunu duymasın’ diye bize hastamıza yalan söylememizi isteyen hasta yakınına ne kadar uyacağız? Yalanlarla ne kadar mutlu bir dünya kurulur?

            Tıp bilimi sık sık stres ile hastalıklar arasındaki ilişkiyi hatırlatır. Söylenen her yalan kendi bedenimizde ve karşımızdaki insanda stess hormonlarının salınımına neden olur. Yalan söyleyenin vücut dili ve sezgilerimizle çelişen bu türlü durumlar bedenimizi güvensizlik ve sürekli savunma, kasılma, rahatlayamama durumuna sokar. Diğer bir deyişle vücudumuz güvensizliğe neden olan böylesi durumlarda sürekli stres yaşar. Stress hormonları ile sürekli uyarılan beden bir süre sonra kendine zarar verir.  Kanser, Alzheimer gibi hastalıklar geliştirerek ya kendini yok eder veya tüm yaşananları unutma yolunu seçer.

            Yalancının yalanları, mumu henüz sönmeden; Sadece bedenleri değil, aynı zamanda ruhumuzu, vicdanımızı, topluma olan güven duygumuzu da karartır.

            Yalan söyleyerek aslında varlığı, gerçeğin güzelliğini ve bize vereceği haklılık gücünü redderiz. Gerçek, öylesine büyük bir güç ki, bize en yalnız ve en zavallı kaldığımız durumlarda bile sonsuz bir enerji bahşeder. Adına “çıkar “ dediğimiz maddi ve geçici oyunlar bu büyük gücü yok eder.

            Aslında yalansızlık ne kolay, ne rahat; olduğu gibi davranabilme, maskesizlik ne güzel…

            Maskeler, candan, ruhtan veya özden gelen ışığı nasıl da yok ediyor… Karanlık ve korku bize durmadan yalan söyletiyor…

            Hepimiz insanız… Hepimiz duygularımıza kapılıp yanılabiliriz… Yok aslında temelde birbirimizden farkımız… Tek dayanak noktamız, hoşgörü ve empati yapma ihtiyacımız…

            Deneyelim mi biraz da,  dosdoğru, apaçık, yalansız ve maskesiz olmayı… Sadece gerçeğe tutunmayı, oynadığımız şu dünya sahnesinde kandırmamayı; birbirimizi ve aslında kendimizi hoş görmeyi, yalan söyletmeye mecbur etmemeyi…

            Yalan ve karmaşık bir dünyayı gerçek, kolay, güzel bir dünyaya dönüştürmeyi…