3 Kasım 2002 yılından  bu yana ülke tek başına iktidar tarafından yönetiliyor.

Aradan geçen 14 yıllık zaman diliminde ülkenin bir uçtan bir uca bölünmüş yollarla bağlandığını…

Hatalı sollamaya bağlı kazaların yok denecek düzeyde azaldığını...

Karayollarında yaşanan kazaların aşırı hız ve uykusuzluktan kaynaklandığını…

Karayollarının yanında Hava yollarının, Demir Yollarının etkisinin arttığını..

Bilmeyenimiz yoktur.

Yine hastaların sıra almak için sabahın erken saatlerinde hastaneye gittiğini…            

Hastane koridorlarında yürümek mümkün değilken, hasta bakıcıların o hengamede hasta taşımaya çalıştığını…

Polikliniklerde sıra beklemenin ayrı bir çile olduğunu…

Bilmeyenimiz olmadığı gibi, tuzu kuru bir kaç ailenin dışında bu çileyi yaşamayan yoktu.

Koğuş sistemiyle çalışan hastanelerden oda sistemine geçildiğini..

Hastanelerin neredeyse 5 yıldızlı otel konforunda olduğunu da bilmeyenimiz yok...

Bütün bunların ve daha fazlasının tek başına iktidarla yapıldığını..

Tek başına iktidarla yaşanan bu gelişmelerin herkesi memnun ettiğini..

Bu icraatlar sayesinde AK Partinin 14 yıldır iktidarda olduğunu…

Geçen zaman içinde girdiği bütün seçimleri kazandığını ..

Seçimlerden hep birinci parti çıktığını…

Ülkede ciddi anlamda demokratikleşme yaşandığını..

Ülkenin kronikleşen sorunlarına bir bir el atıldığını…

Dokunulmaz denilen yerlere dokunulduğunu…

Cumhuriyet tarihimiz boyunca sorunlu olduğumuz alanlarda risk aldığını..

Son kırk yılımızı çatışarak geçirdiğimiz soruna demokratik  çözüm arayışına girildiğini…

Ülkede eskiye dair var olan sorunları çözmek için kararlılık gösterildiğini…

Tabi iktidar bunları yaparken, birileri de bundan rahatsız olacaktı ve oldu da…

Rahatsız olanlar, bize verdikleri rolün dışına çıkmamızı istemeyenlerdir.

Biz, onlar için sadece “Komünizme karşı Nato’un ileri karakoluyduk.”

Dünya değişince bu görevin de bir anlamı kalmadı.

Bize nasıl bir rol vereceklerini bilemediler.

Kafalarında oluşturdukları “Demokrasi sosuyla süsledikleri Büyük Ortadoğu” için partner olarak kullanmak istediler.

Oyunun dışında kalmamak için, oyuna dahil olacağımızı beyan ettik.

Yapmak istediklerine itiraz ettiğimiz için hedef olduk.

Oyuna itiraz eden ERDOĞAN için ferman çıkardılar.

Onunla konuşamıyorlardı, ERDOĞAN hep oyunu bozuyordu.

Karar verdiler, iktidardan indirilmeliydi.

Bunun için eldeki bütün imkanlar seferber edildi.

Sandıkta ERDOĞAN’ı yenemeyince...

Gezi, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 17-25 Aralık, 6-8 Ekim Kobene, 7 Haziran ittifakı ve 15 Temmuz kalkışması bütün bunlar bir operasyonun uzantısı.

Şimdi de terör yoluyla milleti yıldırma ve usandırma politikalarıyla..

Hergün Anadolu’da bir kaç eve düşen ateş, gelen şehit cenazeleriyle...

Hangi büyük şehirde “Canlı bomba”  patlayacak endişe ve korkusuyla…

Bizi yıldırmak istiyorlar.

Niyet ve amaçları, Türkiye’nin teslim alınmasıdır.

Türkiye bölgede yapılmak istenenlere direnmekte, bölgenin kaderine sahip çıkmak istemektedir...

Birileri “Bizim ne işimiz var Orta doğu bataklığında” diyebilir.

Şunu söylemek isterim;

Biz oraya girmezsek savaş mevcut sınırlarımız içinde yapılacaktır.

Bu tehdidi görmeliyiz.

Yönetenler bu politikaya sessiz kalırlarsa, ülkenin parçalanacağını iyi bilmekteler.

Bizler, ya bu direnişle geleceğimize sahip çıkacağız, ya da teslim olacak ve parçalanacağız...

Derdim korku üretmek falan değildir.

Korku üretmekten hiç hazzetmem.

Ama olayların seyri, maruz kaldığımız bu tehdide işaret ediyor.

İçeri de ve dışarıda, kim bu oyuna alet oluyorsa etkisiz hale getirme mecburiyetimiz var.

Geleceklerini emperyalist küresel odaklarla birleştiren partiler ve vekilleri de buna dahildir.

Ülkemizi sıkıntıya sokanlar, hukuk içinde gereken muameleyi görmeli ve cezalandırılmalıdır.

Kürt kardeşlerimizin sessizliği, ihanet kokan bu oyunu gördüklerine işarettir.

Günü geldiğinde kendilerine ihanet edenleri de gereken cevabı verecektir.

Buna inanıyorum.

İktidarın görevi ise;

Adalet, Özgürlük ve Demokratik haklar konusunda millete güvence vermek,

iktidarla millet arasına sokulmak istenen “Rejim tek adamlığa doğru gidiyor” fitnesinin önüne geçmek, milleti rahatlatmaktır.