Eski Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, 1 Mart 2003’teki tezkerenin reddedilmesiyle PKK’yı bitirme şansının kaybedildiğini iddia etti
MİT-PKK görüşmesinde gizlilik ihlaline dikkat çeken Başbuğ, terörle mücadelede özellikle de Kandil'e yönelik operasyonlarda ABD'nin bilgisi olmadan hareket edilemeyeceğini söyledi. İnternet andıcı davasında istenildiği taktirde ifade vermeye gideceğini de söyleyen Başbuğ, Işık Koşaner'in internete sızan açıklamalarıyla ilgili itirafları da öz eleştiri olarak kabul etti.
 
Kanal D’de yayınlanan 32. Gün programının dün akşamki konuğu eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ oldu. Başbuğ programda, emekli olduktan sonraki yaşantısının yanı sıra gündeme ilişkin de çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Başbuğ, Birand’ın sorularına özetle şu yanıtları verdi:
ARKADAŞLARIMIZ İÇİN ÜZÜLÜYORUZ: ‘İnternet andıcı’ davasında mahkeme çağırırsa elbette gideceğim. Dava mahkeme sürecinde. Avukatlardan bazıları benim tanık olarak dinlenmemi talep etti. Eğer çağırılırsam tabii ki gideceğim. Türkiye’de tutukluluk halinin cezaya dönüştüğü kanaati var, ben de buna katılıyorum. Arkadaşlarımızın hemen hemen hepsiyle ailece tanışıyoruz. Onların durumu bizler açısından üzüntü kaynağı oluşturuyor. Gelinen bu noktadan üzüntü duymamamız mümkün değil.
ZORLUKLAR ÖNEMLİ DEĞİL: Her dönemin içinde yaşanılan şartlar çerçevesinde elbette zorlukları olabilir. Bir asker için Genelkurmay Başkanlığı en büyük makam, en şerefli makam. Zorluklar önemli değil. Zorluklar aşılmak üzere vardır. Emeklilik de hayatın parçası.
PKK IRAK’TAN ATILMALI: ‘Eylemleri en alt seviyeye indirerek ülkenin gündeminden düşürmek’. Ana noktanızın bu olması lazım. Devletin bütün imkanlarını kullanarak eş zamanlı ve paralel olarak mücadeleyi sürdürmeniz lazım. Terör örgütü kendisine Irak’ın kuzeyinde güvenli bölge sağlamıştır. Bu çok önemli bir konu. PKK’nın buradaki varlığı bizim için çok önemli. Stratejimizn temel noktalarından bir tanesi buradaki varlığı nasıl ortadan kaldırabiliriz olmalı. Buna odaklanmamız lazım. Bunun önemini belki tam anlayamadık. PKK belasından kurtulmak başka türlü mümkün değil.
SİYASET KARAR VERİR: PKK ile görüşmelere siyasi otorite karar verir. Devlet direkt olarak görüşmez. Ya kurumlar üzerinden ya da üçüncü bir taraf üzerinden götürür. Siyasi otorite, terör örgütü ile temas sağlamayı uygun görürse bu konuda bir karar alabilir ve bunu uygulayabilir. Ama riskli bir konu. Önemli olan husus görüşmelerin gizliliği. Gizliliğin ihlal edilmesinin sürece zarar verme ihtinali fazla. Amacın tespiti de önemli. Amaç, terör örgütünün koşulsuz olarak silah bırakması olmalı. Bu, kolay bir şey değil.
İKİ KRİTİK HATA: Siyasi ya da askeri hata ayrımına karşıyım. Mücadele devlet olarak yürütülüyor. Karşılıklı birbirini suçlamaktansa hep beraber ne hata yaptık ya da yaptık mı diye bakmak lazım. Birincisi, en büyük hatalardan bir tanesi stratejiyi her zaman tam doğru oturtamadık.
İkincisi, terör eylemlerinin azaldığı dönemlerde hep terör bitti kanısına ulaştık. Mücadele sürekli olmalıydı. Devlet olarak yapabileceğimiz çok şeyler vardı, iyi kullanamadık mı diye kendimize sormamız lazım.
DİYALOGLA ÇÖZÜLMELİ: Benim dönemimde bizim sayın Başbakan ile olan ilişkilerimiz gayet sağlıklıydı.
2008 yılında göreve geldiğimde sayın Başbakanla haftalık olağan toplantıları ben arzu ettim. Diyaloga açık bir süreç götürdük. Sorunlar olmadı mı bu dönemde, tabii ki oldu. Bu sorunları diyalogla çözmeye çalıştık.
 
 
 
DÖRT DEFA BİTİRDİK
 PKK aslında şanslı bir örgüt bana göre. Dört defa en azından terör örgütünü elimine etme şansına sahiptik. Mesela 1986 yılında Abdullah Öcalan’ın konuşmalarına bakın, ‘Bitiyoruz’ diyor. 1987 yılında sıkıyönetimden OHAL’e geçiyoruz çünkü örgüt üzerine bir baskı kurmuşuz. Ama son darbeyi vuramıyoruz. Askerlik süresini 15 aya indiriyoruz. Terör sonra tekrar tırmanıyor. Başarı sağladığınız anda alacağınız kararlar çok önemli. Son şans 1 Mart 2003 tezkeresi idi. Tezkere olayı eğer kabul edilseydi oluşan şartların PKK ile mücadele açısından bize çok büyük fırsatlar yaratmış olacağına inananlardanım.
 
milliyet