Bazı kavramlar vardır.

Gündelik hayatımızda sık sık kullandığımız bu kavramlarla, düşünce ve eylemlerimize kutsiyet(!) yükleriz.

Veya

Dokunulmazlık ve meşruiyet kazanmak, söylediklerimizin tartışılmasını engellemek isteriz.

“Tarafsız ve objektif olmak.”

Söylediklerimize “Bilimsellik” atfetmek,

“Hukuka bağlı kalmak vs.”

Bu kavramlar, Allah inancından uzak modern insanın fetişleştirdiği putlardır.

Modern insan;

Bu kavramlarla inançsızlığına kılıf aramakta, kendi ürettiği ölçülerle hayata anlam aramakta,

İlahi buyruklara teslim olmaktan korkmaktadır.

Bu sebeple kendisine lazım olacak “Putlara ihtiyaç” duymaktadır.

Mekkeli müşriklerden pek farkı yoktur.

Onlar “Helvadan putlar” yapıp acıkınca yerlermiş.

Modern insanlık;

“Adil” olandan bağımsız “Hukuk”

“Âlim” olandan bağımsız “Bilimsellik” üretmek gibi saçmalıkların girdabındadır.

Bu kavramların arkasına saklanarak söylediklerine gelecek itirazları engellemek ister.

***

Acaba insanoğlu gerçekten “Tarafsız olabilir mi?”

Şimdi biz;

Paris’te meydana gelen ve yüzün üzerinde insanın hayatını kaybettiği saldırıda tarafsız olabilir miyiz?

Bu saldırıyı gerçekleştirenlere hangi gerekçeyle olursa olsun savunabilir miyiz?

Elbette hayır!

Ankara garında yaşadığımız acı olay karşısında tarafsız olabilir miyiz?

7 haziran seçimlerinden sonra yaşanan çatışma sürecine karşı tarafsız olabilir miyiz?

Şehirlere yapılan patlayıcı ve silah yığınaklarına, kazılan hendeklere karşı devletin güvenliği sağlamasını beklemeyecek miyiz?

Kamu düzeni sağlansın istemeyecek miyiz?

Kaosun, anarşinin ülkede egemen olmasına razı mıyız?

Kamu düzeninden yana taraf olmayalım mı?

Elbette hayır!

Sizi bilmem ama ben “Kamu düzeninden” yanayım.

Yani tarafım.

Bu taraflığı neye göre belirliyorum?

İnandığım ve iman ettiğim değerlere göre.

Tarafsızlık masalına göre değil.

Aynı devletin memurlarının başka bir ilde elinde silah olmayan insanları ve kadınları insanlık vicdanını yaralayacak bir biçimde göz altı uygulamasını hoş karşılıyor muyum?

Elbette ona da hayır!

Kamu düzeni diyerek insanlık onurunun çiğnenmesine rıza göstermem.

Adalet duygumun ve adalete olan inancımın çiğnenmesine razı olmam.

Talep ettiğim “Hukuk” falan değil “Adalettir.”

Hukuk; adaleti sağlamak için vardır.

Yasalar bunu sağlamıyorsa işime yaramıyor demektir.

Sorunumu çözmeyen, işime yaramayan hukuku ben ne yapayım?

İnancıma göre;

“Adaleti sağlamayan hukuk, güçlünün elinde zulüm aracı olur.”

Kısacası;

Talep edilecek şey “Hukuk” değil “Adalettir.”

“Hüküm sahibi” olmak, “Adalet sahibi” olmakla eş değer değildir.

Yaşadığımız dünyada;

Hukuk, muktedirler tarafından kullanılan bir araçtır.

Oluşturdukları hukukla “Muktedirler sayılarını beşle sınırlandırmıştır”

Hukuk, İslam dininde Fıkıh demektir.

Fıkıh nedir?

Kişinin “Aleyhinde ve lehinde olan hususları” bilmesidir.

Neye göre; Allah’ın ve elçilerin bildirdiği ilkelere göre.

İslam’da iman edilecek ilkeler “Sabit” değişmez, amel edilecek hukuk kuralları “Dinamiktir”

Hukuk her daim;

Toplumdan yükselen adalet duygusuna göre veya muktedirlerin talebine göre biçim alır.

Toplumdan yükselen taleplerin muhatabı ise seçilmişlerdir.

Bu “Milli İradedir”

Seçilmişler var olan yasalara dokundukça, eski düzeni şu veya bu şekilde savunanlar feryat ederek “Eski hukuku” talep ediyor.

Dertleri, yitirdikleri güçlerini korumak.

Hukuk talepleri, sadece kahrolası düzenlerini örten  “Şal”dır.

İnsanları yaratan Allah’tan bağımsız bir Hukuk zorbaların hukukudur.

Ben böyle bir hukuktan yana değilim.

Her daim yenilenen bilimi ciddiye alırım ama, ona dokunulmazlık ve yanılmazlık payesi vermem.

Bu sebeple; bu kavramlara mutlak dokunulmazlık ve teslimiyete karşıyım.

Sorgulama hakkımı kullanırım.

Tarafım;

Süslü sözlere itibar etmem.

Adaletten, inandığım ve iman ettiğim değerlerden yanayım.

Beşeri aklın ürettiği hiç bir şeyi kutsal kabul etmem, edemem.

Allah’a verdiğim söze ihanet etmem.