Uzun zamandır düşünüyorum.

Bizler, eli kalem tutanlar.

Diğer insanlardan farklı olarak gördüğümüz yanlışları veya inandığımız doğruları toplumla paylaşıyoruz.

Bu bir imkân, yani nimet.

Tabi, her imkan ve nimetin bir sorumluluğu var.

Yazarken buna dikkat etmek gerekir.

***

Siyasi düşüncemizin olduğu bir gerçek.

Elbette olayları değerlendirirken durduğumuz bir yer var.

Yani doğrularımız.

Kişinin doğrularına sadakat göstermesi gerekir.

Siyasi çıkarlarımız ve husumetimiz bu doğrularımızdan daha önemli olmamalıdır.

***

Bunları niye yazdım?

Bazen yazarken kantarın topuzunu kaçırdığımız oluyor mu? Diye düşünüyorum.

Kendimi muhasebeye çekiyorum.

Tamam, aynı siyasi çizgiden olmadıklarımızı eleştiriyoruz.

Bu normal.

Yaptıkları doğrular karşısında sessiz kalmayı tercih ediyoruz.

Bu da normal.

Ama, siyaseten karşısında olduğumuz kişilerin, her yaptığını eleştirmek, işte bu normal değil.

Allah aşkına, rakipleriniz hiç doğru iş yapmıyor mu?

Bu düşmanca tutumla ne elde edeceğiz?

Doğru yapılanlarla ilgili yazı yazmıyoruz, bu anlaşılabilir.

Peki, her yapılanı eleştirmek doğru mu?

Böyle yaptığımızda bizim inanılırlığımız zedelenmez mi?

Dürüstlüğümüz yaralanmaz mı?

Ahlak ve insafımız olmazsa bize kim inanır?

Halkın beğenip seçtiği kişiye, siyasi rakiplerinden daha acımasız ve düşmanca davranmak ahlaki mi?

Böyle davranmak o kişiyi seçenlere hakaret içermez mi?

Basın mensubu olmak, “Kamu adına imtiyaz” kullanmaktır.

Kamu dediğimiz bütün farklılıklarıyla toplumdur.

Toplum, sadece kendi siyasi görüşümüzden olanlardan ibaret olmadığı gibi, “Kamu adına davranmak” elimize aldığımız kalemle sağa sola tehditler savurmak, insanları yargılamak hiç değildir?

Aynı düşünceden olmadığımız atanmış ve seçilmişlere gösterdiğimiz düşmanca tavır yanlıştır.

Varlıklarını “Çerçioğlu düşmanlığı” üzerine inşa edenler gibi.

***

Peki, makam sahiplerinin elindeki güçle insanları “Böcek” muamelesi yapması doğru mu?

İnsanların makamlarından aldığı güçle, bir gecede “Demir yolu geçit işçilerinin” ekmeğiyle oynaması, ekmeğinin derdindeki bu  insanlara “Böcek muamelesi” yapması, insaf ve iz’ana sığar mı?

Sayın ÇERÇİOĞLU

İşten attığın, ekmeklerini elinden aldığın insanları ne kadar tanıyorsun?

Yetkilerinizi hoyratça kullanmak “Halkın Başkanı olmakla” bağdaşıyor mu?

İnsanların ekmeğiyle oynamak suç ve günahtır.

Tıpkı seçilmiş olanlar kadar, kamu görevi yapanların haysiyetleriyle oynamak gibi.

***

Demem o ki;

Kamu da yapılan yanlışı dillendirirken dikkatli ve özenli dil kullanmak lazım.

Hukukun vermesi gereken kararları peşin peşin verip kişileri karalamak suçtur.

Haddi, hududu aşmaktır.

Görevlerimizin ve yetkilerimizin sınırını aşmak bizi, mesleğimizi, makamımızı yıpratır.

Toplumsal vicdanı zedeler.

Değerlerimizi aşındırır.

Değerleri aşınan toplumlar, bir arada ortak iş göremez olur.

Siyasetçi, gazeteci, bürokrat, toplum önderi olmak sorumluluk gerektirir.

Bizler, hepimiz değerlerimizle, merhametimizle ve hoşgörümüzle güzeliz.

Bu güzelliği, kaprislerimiz ve siyasi emellerimiz uğruna feda etmeyelim.

Bir arada olmamız gereken günlerdeyiz.

Farklılıklarımızdan düşmanlık üretmeyelim.

Aslolan farklılığı ve düşmanlığı değil, birlikteliği ve dostluğu yüceltmektir.

Topluma yapılacak hizmetlerin maliyetini düşürmektir.

Zaman zaman bir kenara çekilip düşünmek ve kendimizi muhasebeye çekmek iyidir.

Kendimize bu iyiliği yapalım!

***

Not:

Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak için, sınırda oluşan tehdit unsurlarına karşı takındığı tavra karşı çıkan CHP il Başkanı Bayram İnci’yi kınıyorum.

Eğer, siyasetçiyseniz ve bu ülke için siyaset yapıyorsanız lütfen!

Ülkenin hayrına söyleyecek sözünüz yoksa bari susmasını bilin.