İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın düzenlediği İstanbul Film Festivali’nde artık gelenekselleşen ‘NTV Belgesel Kuşağı’, bu yıl da Fitaş 1 Sineması’nda sinemaseverlerle buluşacak. 21 filmin yer aldığı NTV Belgesel Kuşağı, 3 Nisan’da başlayacak ve 11 Nisan’a kadar devam edecek. Festivalin biletleri sinema gişeleri ve Biletix’den satın alınabiliyor.

NTV Belgesel Kuşağı’nda bu yıl gösterilecek çoğu ödüllü belgesel filmler; ekonomi, siyaset, insan hakları, küreselleşme, doğa, insan, aşk, cinsellik gibi farklı konuları işliyor. Rusya’dan Çin’e, Paris’ten İstanbul’a 21 film, paranın insan ve toplumlar üzerindeki etkisini, zulmü, kadın dünyasını, sanatın gücünü, türlü hikayeler ve belgelerle önümüze seriyor.

Küreselleşme Üçlemesi’ni Globalization Theory (Bitter Seeds / China Blue / Store Wars: When Wal-Mary comes to town) yönetmeni Micha X. Peled, Marina Abramovic: The Artist Is Present’in yönetmeni Matthew Akers ve The Bengali Dedektive’in yapımcısı Dennis Wheatley, Dilsiz Bir Hayat’ın (Una Vida Sin Palabras) yönetmeni Adam Isenberg, İstanbul Sokak Köpekleri’nin senaristi Catherine Pinguet, Burada Cezayirlileri Boğduk’un yönetmeni Yasmina Adi de (Ici On Noie Les Algériens) ve Bengal’de Bir Dedektif’in yönetmeni Dennis Wheatley (The Bengali Dedective) NTV Belgesel Kuşağı’na konuk olarak katılacak ve sinema izleyicisi ile buluşacak.

NTV Belgesel Kuşağı Filmleri:

CRAZY HORSE

Kadınlara dair en mistik mekanlardan biri The Crazy Horse... 1951’den beri ‘dünyanın en iyi çıplak dans şovları’yla ünlü kulüp, tıpkı Eyfel Kulesi gibi, Paris gece hayatının mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri.

82 yaşındaki belgeselci Frederick Wiseman, efsanevi kabare kulübünü keşfedebilmek için on hafta çalıştı ve izleyiciye Crazy Horse’u bu denli ünlü yapanın ne olduğunu görme fırsatı sundu: Zarafet, mükemmeliyet ve zorlayıcı bir program. Gecede iki, cumartesileri üç gösteri, hem de haftanın yedi günü... Belgesel, yeni, renkli ve komik ‘Désirs’ (Arzular) adlı ‘şık çıplak’ gösterinin provaları ve performanslarıyla birlikte sahne arkası hazırlıklarından, kulübün planlama ve idaresine kadar çeşitli meseleleri beyaz perdeye taşıyor.

 

Fitaş1 9 Pt. 21.30 ve 10 Pt. 21.30

KHODORKOVSKY

Kader ve politika: Rusya’nın en zengin adamı nasıl oldu da Rusya’nın en ünlü mahkumu haline geliverdi? Cyril Tuschi imzalı belgesel, Mikhail Khodorkovsky’nin kusursuz bir sosyalistten kusursuz bir kapitaliste, sonra da Sibirya’da bir hapishanede kusursuz bir kurbana dönüşmesinin hikayesini anlatıyor. Devlerin savaşı, Rusya’nın en zengin adamının, Başkan Putin’e meydan okumasıyla başladı. Khodorkovsky, Putin’in uyarısına ve hapse atılacağını bilmesine rağmen New York’tan Rusya’ya döndü. Oysa milyarlarca doları vardı. Neden sürgünde kalmadı? Sekiz yıl sonra ülkesine dönmesinin sebebi neydi?

Film sadece bu ilginç adamın kişisel hikayesini değil, Rusya’nın siyasi manzarasını, yeni parayı, gücü ve arzuyu da ele alıyor. Fitaş1 3 Sa. 11.00 ve 8 Pa.19.00

BAŞKALDIRAN TOPRAK 1: KİRLİ ALTIN/ TIERRA SUBLEVADA PARTE 1: ORO IMPURO

‘Kirli Altın’, Arjantinli aktivist sinemacı Fernando Solanas’ın, yeraltı kaynaklarının yağmalanmasıyla yol açılan kirliliği konu alan ve ‘Kara Altın’ ile tamamlanan çevreci projesinin ilk ayağı.

Yolsuzluk, sefalet ve yozlaşma dolu gerçeği tüm çıplaklığıyla resmeden Solanas, madencilik sektörünü ve Arjantin’in kuzeydoğusunda açık havada siyanür ve patlayıcı kullanılarak maden çıkarılmasını mercek altına alıyor. Yöre halkının tepkilerini gözlemliyor. Tek ganimet ele geçirilen kaynaklar değil; ruhsat bedelleri ve vergiler de başka haksız servetler oluşturuyor.

Öykü, filmin kahramanları mühendisler, çiftçiler, yerliler, çevreciler ve direnişçi yöre sakinleri tarafından anlatılıyor. Fitaş1 5 Pe. 13.30 ve 7 Ct. 11.00

BAŞKALDIRAN TOPRAK 2: KARA ALTIN/ TIERRA SUBLEVADA PARTE 2: ORO NEGRO

Fernando Solanas, kayıtlarla fikirlerin dönüşümlü kullanıldığı, farklı sinemasal türleri bir araya getirdiği ‘makale-film’ modeline devam ediyor. ‘Kara Altın’, Arjantin’deki krizi konu alan ve yönetmenin ‘Yağma Anıları’ (2004) ve ‘Hiçkimselerin Onuru’ (2005) adlı filmleriyle başlayan serisinin altıncı filmi.

İzleyiciyi ülkenin en uzak köşelerine, Bolivya sınırı yakınlarındaki büyük petrol kuyularına doğru bir keşif gezisine çıkaran film, Arjantin petrol kaynaklarının özel şirketlere satılmasına karşı başlayan büyük direnişi ve satışın trajik sonuçları olan yoksullaşma, işsizlik ve çevre kirliliğini belgeliyor.

Arşiv görüntülerine ve dokunaklı insan manzaralarına yer veren ‘Kara Altın’, ‘Kirli Altın’ ile başlayan çevreci projenin ikinci kısmı. Fitaş1 5 Pe. 16.00 ve 7 Ct. 13.30

MICHEL PETRUCCIANI

“İnsanlar insan olabilmek için ille de 1.80 boy gerekmediğini anlamıyor. Asıl önemlisi insanın kafasının içinde, vücudunda ve özellikle de ruhunda ne olduğu.” Cam kemik hastalığıyla doğan ve boyu ancak 91 santime ulaşan Michel Petrucciani uluslararası alanda ün kazanmış bir caz sanatçısı olma yolunda çok büyük engeller aştı. Olağanüstü ve eşine ender rastlanan bir müzik dehası, herkesi etkileyen karizmatik bir kişiliği ve tüm hayatı boyunca ona âşık çok sayıda kadın vardı. ‘1984’ ve ‘Postacı’ adlı filmleriyle tanınan yönetmen Michael Radford’un bu son filmi, röportajlar ve ilginç arşiv görüntüleri aracılığıyla hayata ve hayatın kendisine sunduklarına doyumsuz açlık duyan bu adamın muhteşem hikayesini anlatıyor. Fitaş1 3 Sa. 21.30 ve 5 Pe. 11.00

KÜRESELLEŞME ÜÇLEMESİ–DÜKKAN SAVAŞLARI/ GLOBALIZATION TRIOLOGY–STORE WARS: WHEN WAL-MART COMES TO TOWN
(2001 San Francisco En İyi Belgesel, 2001 Columbus Bronz Plaket, 2002 Washington Altın Kartal Ödülü)

Micha X. Peled’in ‘Küreselleşme Üçlemesi’nin ilk bölümü olan ‘Dükkan Savaşları’, tüketim aşamasına odaklanıyor ve dünyanın en büyük perakende satış şirketi Wal-Mart’ın küçük bir kasabada bir mega alışveriş merkezi kurma kararı üzerine yaşanan, kasabayı ikiye bölen tartışmayı gözler önüne seriyor. Öyküdeki olaylar ABD’nin Virginia eyaletinin Ashland kasabasında, ilk halk toplantısından son belediye meclisi karar toplantısına kadar geçen bir yıllık dönemi kapsıyor.

 

Filmin karakterleri arasında belediye başkanı, belediye meclisi üyeleri, Wal-Mart temsilcileri ve alışveriş merkezine karşı çıkan ‘Pembe Flamingolar’ toplum kuruluşu bulunuyor. Fitaş1 4 Ça. 13.30 ve 7 Ct. 13.30 (yönetmen katılımıyla)

KÜRESELLEŞME ÜÇLEMESİ–MAVİ ÇİN/ GLOBALIZATION TRIOLOGY–CHINA BLUE
(2005 IDFA (Amsterdam) İnsan Hakları Ödülü, 2005 Mar del Plata En İyi Belgesel, 2005 Şikago Hugo Ödülü, 2005 Vermont Mansiyon)

‘Mavi Çin’, üretim-tüketim zincirinin halkalarından imalat safhasını inceleyen yürek parçalayıcı ve dokunaklı bir film. Öykü bizi Jasmine, Orchid ve Li Ping’in katı çalışma koşullarında hayatta kalma uğraşı verdikleri bir blucin fabrikasına götürüyor. Bu işçilerin yaşamı bir noktada fabrikanın sahibi Bay Lam’ın yaşamıyla kesişiyor. Fabrikanın hem üst hem de alt seviyelerinden bakış açılarını yansıtan film, hem Çin’in hem de çok uluslu perakende satış şirketlerinin bizden sakladıklarını, yani satın aldığımız kıyafetlerin aslında nasıl üretildiğini gözler önüne sermek üzere gizlice çekildi.

Fitaş1 4 Ça. 16.00 ve 7Ct. 11.00 (yönetmen katılımıyla)

KÜRESELLEŞME ÜÇLEMESİ–ACI TOHUMLAR/ GLOBALIZATION TRIOLOGY-BITTER SEED
(2011 IDFA (Amsterdam) Yeşil Ekran Ödülü)

Micha X. Peled’in 12 yıla yayılan ‘Küreselleşme Üçlemesi’nin son halkası, zamanımızın trajedilerinden birine daha derinlemesine bir bakış sergiliyor. Her 30 dakikada bir, Hindistan’da bir çiftçi kendini öldürüyor, çünkü artık ailesinin geçimini sağlayamıyor. Bir insan böyle korkunç bir karara nasıl varır? İşin içyüzünü anladığınızda bu soruya cevap vermek çok da zor değil: Sorumlular, genetiği değiştirilmiş tarım ürünleri (GDO), küresel ekonomi ve geleneğe dayalı bir kültür. Bu huzursuz edici belgesel, Ram Krishna adındaki pamuk çiftçisiyle ailesini bir mevsim boyunca izlerken genetiği değiştirilmiş ürünlerin nelere mal olduğunu ve gelecekte ne gibi şeyler yetiştireceğimizi sorguluyor.

 

Fitaş1 4 Ça. 19.00 (yönetmen katılımıyla) ve 6 Cu 13.30 (yönetmen katılımıyla)

DUCH, CEHENNEMİN MİMARI/ DUCH, LE MAİTRE DES FORGES DE L’ENFER

1,8 milyon insanın ölümüne neden olan kanlı bir rejim ve amacına ulaşan acımasız bir lider: Kaing Guek Eav ya da bilinen adıyla Duch. Kamboçya’da S21’de parti sekreteri sıfatıyla 1975’ten 1979’a kadar en az 12 bin 380 kişinin hayatına mal olan ölüm makinesi Kızıl Kmerler’i yönetti. Kim bilir başka kaç kişi, geride hiçbir iz bırakılmadan kendi deyimiyle “parçalanmış ve un ufak” edilmişti. 2009’da Duch, uluslararası bir ceza mahkemesi önüne çıkarılan ilk Kızıl Kmer lideri oldu. İdeolojiye duyduğu sadakati, saplantı halini alan işini, tapındığı hiyerarşiyi, güce duyduğu tutkuyu anlatan Duch’un yönetmen Rithy Panh ile yüz yüze yaptığı görüşmelerde sarf ettiği yalın ifadeler hiçbir müdahale edilmeden kaydedildi. Fitaş1 6 Pt. 19.00 ve 9 Pt. 13.30

BÜYÜLÜ KRALLIK/ LA CLÉ DES CHAMPS

Issız bir gölde iki çocuğun keşfedeceği ne olabilir? Bu acayip ortamın büyüsüyle göl, yavaş yavaş düşlerden ve kâbuslardan doğan yaratıklarla kaynayan, hem harika hem de ürkütücü, gizli bir krallığa dönüşebilir. Fransa’da bir gölde ve civarında yaşam tek kelimeyle büyüleyici; öyle ki, içindeki zarif hayvanlar mikroskop altında periler, canavarlar, ejderhalar, rüya yaratıkları gibi gerçek karakterlere dönüşüyor... Prömiyeri Venedik Film Festivali’nin yarışma dışı bölümünde yapılan ‘Büyülü Krallık’, ‘Mikrokozmos’ ve sonrasında ‘Genesis / Yaradılış: Büyük Sır’ ile nefesimizi kesen ve doğa belgesellerinde çığır açan biyolog sinemacılar Claude Nuridsany ile Marie Pérennou’nun yeni filmi..

Fitaş1 8 Pa. 13.30 ve 9 Pt. 16.00

BOLLYWOOD: AŞK HİKAYELERİNİN EN GÜZELİ/ BOLLYWOOD: THE GREATEST LOVE STORY EVER TOLD

“Bir gönül ilişkisini nasıl anlatırsınız? Dünya çapında neredeyse iki milyar kişide 70 yılı aşkın devam etmiş bir gönül ilişkisi… Bollywood’un beyin takımından Shekhar Kapur bu fenomenle kendi gönül bağını şöyle tanımlıyor: “Ondan nefret ediyoruz ve ona bayılıyoruz; hem geri olduğunu düşünüyor hem modern buluyoruz. Melodram mı, yoksa efsane mi?” Bollywood, aşk hikayeleri ve muazzam koreografileriyle dünyayı büyülüyor. Bazılarına göre Hindistan’ı bir arada tutan tek kültür o. Bazıları da Hintlileri yozlaştırdığını söylüyor. Bu dünyayı incelemeye çalışan yönetmenlerimiz Rakeysh Omprakash Mehra ve Jeff Zimbalist ise Bollywood’un yoğun temposuna ve zevklerine teslim olurken beyazperdeye bir ‘Bollywood yaşanmışlığı’ sunmayı yeğliyor.

Fitaş1 5 Pe. 21.30, 8 Pz. 11.00

ARIRANG
(2011 Cannes Belirli Bir Bakış Ödülü)

Güney Koreli usta yönetmen Kim Ki-duk, Cannes’da prömiyerini yapan 16’ncı ve son filmi ‘Arirang’da kamerayı kendisine çeviriyor ve filmin başlangıcında “Bir yönetmen ve insan olarak günah çıkarmak istiyorum” diyerek, sanatsal kariyeriyle kendi yaşamını keşfe çıkıyor. Anekdotlar anlatıyor, çekilmemiş bir filmin senaryosunu tartışıyor, yaşam ve ölüm hakkındaki düşüncelerini paylaşıyor, Kore halk şarkısı ‘Arirang’ı söylüyor ve sonunda gözyaşlarına, hıçkırıklara boğuluyor. Kim Ki-duk’un ağırlıklı olarak kendisiyle ya da gölgesiyle yaptığı röportajlar yoluyla dünya çapındaki başarısını sorguladığı bu ilginç film sinema, ün ve özgünlük üzerine bir düşünce egzersizi, monolog ve itirafname.

 

Fitaş1 4 Ça. 21.30 ve 10 Sa. 13.30

AFRİKA ANA/ MAMA AFRICA

‘Afrika Ana’ Kara Kıta’yı birleştiren müzik ikonu, aktivist, cesur ve sözünü sakınmayan bir kadın olan Miriam Makeba’nın lakabı. Arşiv görüntüleri, konser kayıtları ve yeni röportajları bir araya getiren ‘Afrika Ana’, tüm dünyadaki müzisyenler için ilham kaynağı olan Miriam Makeba’nın (1932-2008) fırtınalı yaşam öyküsünü aktarıyor. Film, Güney Afrika’da Johannesburg’un bir kasabasında sefalet içinde geçen çocukluğundan başlayarak, tamamen kızlardan oluşan grubuyla ilk profesyonel tecrübesi, Amerika’daki 27 yıllık sürgünü, Kara Panter eylemcisi kocasıyla ilişkisi, Gine’deki yılları ve sonunda Güney Afrika’ya geri dönüşüne kadar, Makeba’nın çarpıcı serüveninin izini sürüyor.

Fitaş1 3 Sa. 13.30 ve 8 Pz. 16.00

DİLSİZ BİR HAYAT/ UNA VIDA SIN PALABRAS

Nikaragua’nın ücra bir köyünde yaşayan Dulce Maria ile erkek kardeşi Francisco, sağır doğmuş ve hiçbir dil öğrenememişlerdir. Ne sözlü-yazılı bir dil, ne de işaret dili... Öyle ki, bu abla kardeş kendi isimlerini, hatta bir isimleri olduğunu bile bilmezler. Ta ki onlara ilk kelimelerini öğretmeye kararlı, kendisi de doğuştan sağır, işaret dili öğretmeni Tomasa köye gelene kadar. ‘Dilsiz Bir Hayat’, 2006 yılından bu yana İstanbul’da yaşayan, TRT için ‘Adem’in Seyir Defter’ isimli belgesel gezi programının yönetmenliğini yapan Adam Isenberg’in ilk uzun metrajlı çalışması. Fitaş1 3 Sa. 16.00 ve 7 Ct. 16.00 (yönetmen katılımıyla)

FAHİŞELERE GÜZELLEME/ WHORE’S GLORY

Michael Glawogger imzalı ‘Fahişelere Güzelleme’ fahişelik üzerine üç boyutlu bir resim sunuyor. Üç ülke, üç dil, üç din… Bu en mahrem eylem, karşılığında daima para alınan bir meta haline gelmiştir; oysa kadınların hayatına hikayelerden başka zenginlik getirmez. Tayland’da kadınlar camların ardında durup kendi yansımalarına bakarak müşteri bekler. Bangladeş’te erkekler, arzularını kiralık kızlarla doyuma kavuşturmak için aşk mahallesine gider. Meksika’da ise kadınlar, kendi gerçeklikleriyle yüzleşmemek için, kadın gibi ölebilsinler diye dua eder. Tüm bu kadınlar, bir erkekle kadın arasında geçebilecek fiziksel ve duygusal her şeyi yaşamıştır bile. Fitaş1 4 Ça. 11.00 ve 7 Ct. 19.00

BENGAL’DE BİR DEDEKTİF/ THE BENGALI DEDECTIVE

Dans takıntılı ve kilolu, gözüpek dedektif Rajesh Ji, Kalküta’nın sırlarını açığa çıkarıyor. Son yıllarda Hindistan’da özel dedektiflik bürolarının sayısında dikkate değer bir artış oldu. Bir topluma suç merceğinden ve katalizör olarak renkli bir dedektif aracılığıyla bakma fikri de böyle doğdu. Dansı ve sevilen şarkıları, müşterilerin zorlu yaşamlarıyla bir araya getiren bu ilginç belgeselde Phil Cox, suç merceğinden ele aldığı modern Hindistan’ı eşi görülmemiş bir şekilde masaya yatırıyor. Öykü, ilk telefon görüşmesinden hapishane hücresindeki sona dek müşterilerinin tümünün özeline giriyor ve üç zorlu vakaya yoğunlaşıyor: kalpazanlık, zina ve üç kişinin vahşice öldürülmesi...

Fitaş1 6 Cu. 16.00 ve 8 Pa. 21.30

BÜYÜKELÇİ/ AMBASSADØREN
(2012 Robert Festival (Danimarka) En İyi Belgesel)

Beyaz, bembeyaz bir Avrupalı, kendisini bir gecede Afrikalı bir diplomata dönüştüren bir unvan satın alırsa ne olur? Tuhaf, gizemli ve iyice yoz beyaz bir Avrupalı, (yönetmen Mads Brügger’in ta kendisi) Liberya’yı temsil etmek üzere elinde belgeleriyle Orta Afrika Cumhuriyeti’ne gelir. Ziyaretinin resmi sebebi, iyi niyetli bir işadamı olarak bir fabrika kurmaktır; gayri resmi sebebiyse geniş elmas rezervlerine ulaşmak. Büyükelçi cin toniklerin su gibi aktığı, elmas kaçakçıları ve namussuz politikacıların cirit attığı Afrika diplomasisinin tuhaf ve gizli dünyası üzerine, tür normlarını kıran bir trajikomedi. Fitaş1 3 Sa. 19.00 ve 6 Cu. 11.00

PUTIN’IN ÖPÜCÜĞÜ/ PUTIN’S KYS

Lise Birk Pedersen, ‘Putin’in Öpücüğü’nde izleyiciyi, ‘Putin tarzı’ Rus demokrasisinin kalbine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Filmde, mevcut siyasal sistemi destekleme amaçlı çalışan gençlik örgütü NASHI’nin sözcüsü 19 yaşındaki Masha’yı izliyoruz. Örgütün amaçları arasında, muhalefetin fikirlerinin yayılmasını engellemek ve “Rusya’yı düşmanlarından temizlemek” de vardır. Putin’i ‘Kremlin’in Napolyon’u’ olarak gören Masha, seçimlere hazırlanırken ilk kez NASHI’deki rolünü sorgulamaya başlar. Putin’in bazılarınca zorba addedilirken başka bir grup tarafından karizmatik bir baba, hatta bir kurtarıcı kabul edildiği kutuplaştırılmış bir siyasal ortamda, Masha liberal muhalefetle ilk kez karşılaşmış ve bir ikileme düşmüştür. Fitaş1 5 Pe. 19.00 ve 10 Sa. 11.00

 

İSTANBUL SOKAK KÖPEKLERİ/ HISTORIE DES CHIENS

2010 İstanbul... Şehrin Avrupa Kültür Başkenti ilan edildiği günlerde, 1910 yılında modernleşme adına ortadan kaldırılan binlerce sokak köpeğini kim hatırladı? Bugün kim hatırlıyor? Serge Avédikian, İstanbul’un modernleşme hikayesi ve Avrupa’yla ilişkilerine ışık tutarak şu soruya cevap arıyor: Hayırsızada’dan yüz yıl sonra, sadece şeklen ‘Avrupa kentleri gibi’ olmak uğruna, İstanbul dört ayaklı sakinlerine tekrar “Elveda” demek zorunda mı kalacak? Yoksa yeniden sokak hayvanlarıyla bir arada yaşama kültürünü geliştirmenin benzersiz bir yolunu mu bulacak? 2010’da Cannes’da ‘Hayırsızada’ adlı canlandırma filmiyle Altın Palmiye alan Serge Avédikian, bu kez sokak köpeklerinin günümüzdeki durumunu değerlendiriyor... Fitaş1 9 Pt. 11.00 ve 10 Sa. 19.00

MARINA ABRAMOVİÇ: SANATÇI ARAMIZDA/ MARIİNA ABRAMOVİÇ: THE ARTIST IS PRESENT
(2012 Berlin Panorama İzleyici Ödülü)

Marina Abramovic yaklaşık 40 yıldır sanatı yeniden tanımlıyor ve kendi bedenini bir araç olarak kullanıp, meydan okuyan, şok eden ve düşündüren performanslar sergiliyor. 1995 İstanbul Bienali’nin de katılımcılarından olan Marina, günümüzün en etkili ve tartışmalı sanatçıları arasında yer alıyor. Matthew Akers’in belgeselinde Marina’nın, New York’taki Modern Sanatlar Müzesi’nde (MoMA) gerçekleştirilecek retrospektifine hazırlanma sürecini izlerken, MoMA’da bir sandalyede hareketsiz olarak 736 saat boyunca oturduğu performansının da dahil olduğu gösterisinin üç aylık dönemine de şahit oluyoruz.

Fitaş1 6 Cu. 21.30 (yönetmen katılımıyla) ve 7 Ct. 21.30 (yönetmen katılımıyla)

BURADA CEZAYİRLİLERİ BOĞDUK: 17 EKİM 1961/ ICI ON NOIE LES ALGÉRIENS–17 OCTOBRE 1961
(2011 Dubai İkincilik Ödülü)

Cezayirliler 1961’de Paris’te bir miting yapmış, eylem devlet tarafından şiddetle bastırılmıştı. Yasmina Adi’nin çektiği belgesel, bu kanlı olayı günışığına çıkarıyor ve Fransa’nın göbeğinde, böyle bir şiddetin nasıl gerçekleşebildiğini sorguluyor. Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) çağrısıyla, 17 Ekim 1961’de binlerce Cezayirli,kendilerine dayatılan sokağa çıkma yasağını protesto etmek üzere yürümüş ve bu barışçıl gösteri polis tarafından şiddetle bastırılmıştı. Tanıklıklarla arşiv görüntülerini harmanlayarak tarih ve belleği bir araya getiren film, yaşananları anlatırken Fransız devletinin manipülasyon, sansür gibi strateji ve yöntemlerini de gözler önüne seriyor... Fitaş1 9 Pt. 19.00 (yönetmen katılımıyla) ve 10 Sa. 16.00 (yönetmen katılımıyla)