Bireyi ve toplumu diğer birey ve toplumlardan ayıran, farklı kılan değerleri ve bu değerleri hayata aktarış biçimleridir.

Bu bağlamda; her toplumun değerler dünyası vardır ve bu değerlerini nesilden nesile aktarıp yaşatır.

Toplumlar ve bireyler için değerlerini yaşatmak çok önemlidir.

Değerlerin somut olanları olduğu gibi soyut olanları da vardır.

Üzerinde yaşadığı vatan, sahip olduğu aile, geçimini sağladığı mülkü, işi vs. somut değerlerdir.

Bireyi ve toplumu farklılaştıran asıl değerler soyut değerler ve hayat tarzıdır.

Bu değerlerin değişimi hayatın normal akışına göre oluştuğunda bir sorun yoktur.

Ancak bu değişimler toplumsal türbülanslara (alt-üst oluşlara) cebren tabi tutulursa,

Toplum değerlerini korumak için tepki verir.

Bu tepkiler o toplumun yaşadığını, sağlıklı olduğunu gösterir.

Bu korunma içgüdüsünün adına  “Muhafazakârlık” diyoruz.

Milletimizin muhafazakârlık anlayışı aynı zamanda “antiemperyalisttir” Bize düşman olan “Gâvurlara” benzetilmeye itirazdır.

Osmanlı da başlayan ‘‘Batılılaşma” hareketine toplum karşı durmuş, hep tepkili olmuştur.

Ancak buradaki tepki devlet düzeninin değişimine değil, toplumun hayat tarzı değişimine işaret etmektedir.

Toplum tarafından itiraz edilen bu değişim “Yabancılaştırma Politikası” Cumhuriyet dönemiyle birlikte devlet kadroları tarafından tavizsiz bir şekilde uygulanmıştır.

İtiraz edenler, İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmış ve en şedit bir şekilde cezalandırılmıştır.

Bu acımasız uygulamalardan sonra, millet değerlerini korumak için direnişini sessiz bir şekilde sürmüştür.

İnsanımız; değiştirilmek istenen dini anlayışına, hukukuna, örfüne, kültürüne, edebiyatına, musikisine, gündelik hayatına, yemek yeme biçiminden evlenme törenlerine kadar devlet tarafından müdahale edilen değerlerini korumak için, elinde bulunan tüm imkânlarını çatışmaya meydan vermeden seferber etmiştir.

Gizli gizli Kur’an ve dinini öğrenmeyi ve çocuklarının öğrenmesini sürdürmüştür.

Bunun içindir ki, yasakçı anlayışla devleti yönetenlerden hiç hazzetmemiştir.

Çok partili hayata geçme denemelerinde bu düşüncesini ve kararını sandıkta açıkça beyan etmiştir.

Değerlerini koruma noktasında “Muhafazakâr” olan insanımız.

Devletin baskıcı tutumundan kurtulmak, rahat nefes almak, değerlerini yeniden ihya ve inşa etmek için “Değişimden” yana olmuştur.

Bu bakımdan hep özgürlükçü, demokrat “yaşam tarzı” dayatmayan partilere oy vermiştir.

Yani toplumsal değerlerin korunması için “Muhafazakâr” , yaşam tarzı dayatan devlet anlayışının değişmesi için “Değişimci” tavır ortaya koymuştur.

Bu topraklarda Muhafazakârlık;

Kendi gibi olmak, geçmişinden utanmadan hatta o muhteşem geçmişle övünmenin, yeniden o güzel günlere ulaşma özleminin adı, devlet eliyle yapılmak istenen ve adına “modernlik” denilen insan inşa etme sürecine, okullarında değerlerine yabancı nesiller yetiştirme eylemine, toplumda “Eğitimliler ve eğitilecek Haso ve Memolar” ayrımına, toplumu tek tipleştirmeye karşı çıkmanın adıdır.

Yine bu topraklarda Demokratlık;

İnsanına, değerlerine saygılı olma, toplumsal farklılıkları olduğu gibi kabul edip hizmet etme, Toplumda var olan sahici kardeşliği yüceltme, buradan doğacak sinerjiyle milleti itibarlı kılacak gelişmeyi sağlamanın, milletin gücünü harekete geçirmenin, millet iradesini üstün saymanın ve bu iradeye göre devleti biçimlendirmenin aracıdır.

Milletimizi değiştirmek isteyen “Laik yaşam tarzı” liberallerinin, statükocuların, devletten beslenen “Sülüklerin” anlamak istemedikleri veya anlamadıkları budur.

Ama onlar istemedi diye millet değerlerinden vazgeçecek değil.

Bu millet en zor zamanlarda bile değerlerine yabancılaşmadı. Hep onları yaşatma ve yüceltmenin hayaliyle yaşadı.

Gözü olana gün ışımıştır;

Sahip olduğumuz âlemşümul ve evrensel değerlerle bu coğrafyada birlikte yaşadığımız kardeşlerimizle “Yeni Türkiye” inşa edilecektir.

 Özlem bitti! “Eski Türkiye’ye elveda, Yeni Türkiye’ye merhaba!