Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül tarafından temsil edileceği zirvede liderler, "Karargah Reformu" olarak adlandırılan çalışmayı en üst düzeyde ele alarak inceleyecek.

İttifakın gelecek 10 yıllarda yeni güvenlik unsur ve tehditlerini nasıl göğüsleyeceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunacak olan NATO Konseyinde devlet ve hükümet başkanları, "Atlantik İttifakı Deklarasyonu" belgesinin yanı sıra bir ortak bildiri ve bir "Afganistan Deklarasyonu" yayımlayacak.

ABD Başkanı Barack Obama'nın ilk defa katılacağı zirve sırasında ittifakın Arnavutluk ve Hırvatistan'ın katılımıyla genişlemesi, Fransa'nın askeri kanada dönüşü, yeni NATO genel sekreterinin belirlenmesine ilişkin temaslar, terörizmle mücadele, Rusya ile ilişkiler, NATO-AB ilişkileri gibi konular resmi veya gayrı resmi gündemde yer bulacak.

Fransa'nın Strasbourg, Almanya'nın Kehl ve Baden-Baden kentlerinde yapılacak NATO zirvesi, yarın akşam devlet ve hükümet başkanlarının, dışişleri bakanlarının ve savunma bakanlarının ayrı ayrı buluşacakları çalışma yemekleriyle başlayacak. Zirve, cumartesi günü yayımlanacak ortak bildiriyle sona erecek.

NATO zirvesi sırasında yapılması ve bir kısmı şiddetten yana olan on binlerce kişinin katılması öngörülen karşı gösteriler ve protesto hareketleri nedeniyle, Fransa ve Almanya'da 15'er bin polis ve güvenlik uzmanı görevlendirildi, olağanüstü önlemler alındı. Strasbourg'da yaklaşık 30 stratejik öneme sahip binanın çevresinin bariyerlerle kapatıldığı, bu binalar arasında kongre ve basın merkezleriyle Amerikan heyetinin kaldığı Hilton otelinin de bulunduğu kaydedildi.

Fransa, zirve dolayısıyla daha önce Schengen Anlaşması gereği Almanya sınırında kaldırdığı vize denetimlerini 20 Mart ile 5 Nisan arasında yeniden yürürlüğe koymuştu.

NATO

Kuzey Atlantik İşbirliği Teşkilatı (NATO), Washington'da 4 Nisan 1949'da imzalanan antlaşma çerçevesinde oluşturulan, dünyanın en büyük ortak askeri savunma örgütü.

İlk aşamada 12 ülke (ABD, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İngiltere, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Norveç, Hollanda ve Portekiz) tarafından kurulan NATO'ya daha sonra Türkiye ve Yunanistan, onların ardından da Almanya, İspanya, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Estonya, Letonya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan ve Romanya katıldı. NATO'nun üye sayısı, bu zirvede Arnavutluk ve Hırvatistan'ın da katılımıyla 28'e ulaşacak.

Başlangıçta "Sovyet tehdidine karşı" kurulan ve bir "savunma alanı" belirleyerek müttefikler arasında dayanışma ilkesini ön plana çıkaran NATO, Doğu Blokunun ve Varşova Paktının çökmesinin ardından "kapsama alanını" genişletti, Kosova'dan Afganistan'a, Irak'tan Somali'ye çeşitli rol ve görevler üstlendi.

NATO antlaşmasının, "Bir müttefike yönelik saldırı tüm müttefiklere yapılmış sayılır" ilkesine dayalı 5. maddesi, ilk defa 2001 yılında ABD'de 11 Eylül saldırıları çerçevesinde işlerlik gördü.

Genel merkezi 1966'den beri Brüksel'de bulunan NATO'nun Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı (SHAPE) da Belçika'nın Mons kenti yakınlarında konuşlandırıldı.
İttifakın en yüksek siyasi karar organını Kuzey Atlantik Konseyi, askeri karar organını ise Askeri Komite oluşturuyor.

SON ZİRVELER VE ATILAN ADIMLAR

Kuzey Atlantik İşbirliği Teşkilatı (NATO) zirveleri, değişik çerçevelerde ve farklı katılım boyutlarıyla yapılıyor.
İttifakın önceki zirvelerinin listesi şöyle:

1) Aralık 1957 Paris zirvesi Müttefik ülkelerin hükümet başkanları, Kuzey Atlantik Antlaşması ilkelerini teyit etti.
2) Haziran 1974 Brüksel zirvesi Avrupa ile ABD ve Kanada arasındaki "güçlü ilişki ve bağları" konu alan bir bildiri onaylandı.
3) Mayıs 1975 Brüksel zirvesi Genel değerlendirme...
4) Mayıs 1977 Londra zirvesi Uzun vadeli bir savunma planı onaylandı.
5) Mayıs 1978 Washington zirvesi Genel değerlendirme...
6) Haziran 1982 Bonn zirvesi NATO'nun barış ve özgürlük projesine ilişkin bildiri onaylandı.
7) Kasım 1985 Brüksel zirvesi ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyet lideri Mihail Gorbaçov'un Cenevre temasları değerlendirildi.
8) Mart 1988 Brüksel zirvesi Uzun menzilli füzeler ve ittifak politikası konulu gerginliğin ardından 16 üye ülke, birlik ve beraberlik içinde kalındığını teyit etti.
9) Mayıs 1989 Brüksel zirvesi Avrupa'da konvansiyonel silahların kısıtlanması anlaşmasının ilk adımı atıldı.
10) Aralık 1989 Brüksel zirvesi ABD Başkanı George Bush, SSCB Devlet Başkanı Gorbaçov ile Malta temasları hakkında müttefikleri bilgilendirdi.
11) Temmuz 1990 Londra zirvesi NATO, Berlin Duvarının yıkılmasının ardından Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine işbirliği öneren bir bildiriyi onayladı.
12) Kasım 1990 Roma zirvesi NATO yeni bir strateji belirledi, Soğuk Savaş sonrasında eski Doğu Bloku ülkeleriyle barış ve ortaklık iradesi bildirisi yayımladı.
13) Temmuz 1994 Brüksel zirvesi İttifak, eski Doğu Bloku ülkelerine kapılarını açma yönünde ilke kararı verdi ve Barış İçin Ortaklık (BİO) programı çerçevesinde bu ülkelerle askeri işbirliği başlattı.
14) Temmuz 1997 Madrid zirvesi NATO, ilk aşamada Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'ın katılımına yeşil ışık yaktı.
15) Nisan 1999 Washington zirvesi Kosova sorunu sürerken 50. yaşını kutlayan NATO, 3 Doğu Avrupa ülkesini (Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan) bünyesine kattı.
16) Kasım 2002 Prag zirvesi İlk defa eski Varşova Paktı üyesi bir ülkede NATO zirvesi yapıldı. NATO, 7 yeni üyenin katılımına yeşil ışık yakıldı. Terörizm ve kitle imha silahlarına karşı mücadele ön plana taşındı. Acil Mukabele Gücü (NRF) oluşumuna yeşil ışık yakıldı.
17) Haziran 2004 İstanbul zirvesi NATO'nun 26 müttefiki ve ittifakla işbirliği yapan 20 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarını, dışişleri ve savunma bakanlarını, genelkurmay başkanlarını ve askeri yetkilileri bir araya getiren İstanbul zirvesi, "alınan kararlarla" ve "yansıtılan görüntülerle", "tarihi" nitelik kazandı. NATO liderleri, her şeyden önce, ittifak bünyesinde Irak krizinin başından beri süregelen ve kamuoyundan gizlenmesi mümkün olmayan "uzlaşmazlık havasına" son vermek için büyük çaba harcadı. O dönemde yeni Irak hükümetine destek sözünü oybirliğiyle veren müttefikler, "isteklilerin" Irak güvenlik birimlerinin eğitimine katkıda bulunmasına da onay vererek yeni bir adım attı, bu çerçevede "Washington'ın arzuları doğrultusunda" Irak'a NATO bayrağının girmesine yeşil ışık yaktı.Afganistan, NATO'nun "küresel boyutunu ve hedeflerini" yansıtan bir dosya olarak İstanbul zirvesine damgasını vurdu. İttifak, Afganistan'daki asker sayısını artırarak, bu ülkedeki sorumluluk ve etki alanlarını genişletmeyi kararlaştırdı ve dünyaya "savunma alanında ve terörizme karşı mücadelede sınır tanımadığı" mesajını verdi."İstanbul inisiyatifi" olarak belgelere giren bir kararda da NATO'nun, başta Akdeniz ülkeleri olmak üzere ittifak dışı "dostlarla" temas ve ilişkilerini geliştirmesine yeşil ışık yakıldı.İttifakın en kapsamlı genişlemesi, 7 yeni katılımla (Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan ve Romanya) İstanbul'da gerçekleşti.

18) Şubat 2005 Brüksel zirvesi Irak dosyası çerçevesinde ittifak bünyesindeki krizin giderildiği havasının yansıtılmasına çaba gösterildi ve NATO'nun "transatlantik diyalog" organı kaldığı belirtildi.

19) Kasım 2006 Riga zirvesi - "Afganistan dosyası" ele alındı, siyasi açıdan, ittifak dışı ülkelerle ortaklık ve işbirliğinin geliştirilmesi konusuna ağırlık verildi, askeri açıdan da NATO komutasındaki operasyonların "daha etkin" hale getirilmesinin yöntemleri üzerinde uzlaşma arandı. Acil Mukabele Gücü (NRF) "tam operasyonel" ilan edildi. İttifakın stratejik çalışmalarının zeminini oluşturan "Kapsamlı Siyasi Yönerge" belgesini kamuoyuna açıklandı.

20) Nisan 2008 - Bükreş zirvesi - Genişleme ve yeni katılımlara yeşil ışık yakma, Afganistan, Kosova, AB ile ilişkiler dosyalarına öncelik verildi, ittifak bünyesinde "uzlaşma ve dayanışma havası" yansıtmak için yoğun çaba harcandı.

AFGANİSTAN DOSYASI...

NATO üyesi 28 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getirecek zirvede, Afganistan dosyası ayrıntılı olarak ele alınacak.

ABD'deki yeni Başkan Barack Obama yönetiminin Afganistan politikasının ön plana çıkacağı zirvede, Afganistan'daki gelişmelerin "ittifaka daha fazla itibar kaybettirmemesi" için alınması gereken önlemler üzerinde bir kere daha durulacak.

NATO müttefiklerinden askeri yardım ve lojistik desteği artırmalarını isteyen Afganistan konusunda, "kapsamlı stratejik plan" belirlemekten sürekli söz eden ittifak, zirve sonunda, "Afganistan Deklarasyonu" yayımlayacak.

"Afganistan'daki bazı başarısızlıkların faturasının NATO'ya çıkarılmasının büyük haksızlık olduğunu" savunan diplomatlar, NATO'nun bu ülkede görev üstlenen pek çok uluslararası kurumdan sadece biri olduğuna işaret etmeyi sürdürüyor.

Afganistan'da güvenlik alanında, "belirli bölgelerde belirli kırılganlıklar devam etse dahi" genelde düzelme olduğunu anlatan diplomatlar, "Afganistan'ın kendine özgü koşullarından kaynaklanan sıkıntılara" işaret ediyor.

Afganistan'daki Taliban rejiminin çökmesinin ardından 2001 yılı sonunda düzenlenen Bonn Konferansında, geçici yönetime destek amacıyla "BM Güvenlik Konseyi otoritesi altında görev yapacak gönüllü ülkelerin askerlerinden oluşan bir uluslararası koalisyon" şeklinde kurulan Afganistan'daki Uluslararası Destek Gücü (ISAF), 11 Ağustos 2003 tarihinden itibaren NATO tarafından yönetiliyor.

ISAF 40 kadar ülkenin 62 bin kadar askeriyle çalışmalarını sürdürürken, "her şeyin yolunda gittiğini savunmak zor" itirafında bulunan NATO yetkilileri, basın ve kamuoyunun "yanlış değerlendirmelerinden" yakınıyor, "ISAF'ın görev tanımına iyi bakılmalı. Bu görev terörle mücadele değil, Afgan makamlarının güvenlik ortamını geliştirmesine katkı sağlamaktır" diyor.

Hedefi "terörle mücadele" olan ABD'nin bazı operasyonlarda sivil kayıplara neden olmasının faturasının NATO'ya çıkarılmasının yanlış olduğu anlatılıyor.

İttifak bünyesinde yapılan yorum ve değerlendirmelerde, "Sağlanmış güvenlik ortamı içinde Afganistan'ın yeniden imarını esas alan faaliyetler var. Karmaşa, istikrarsızlık, zor yaşam koşulları sıfırdan kalkınma gerektiriyor" ifadeleriyle NATO'nun daha ziyade güvenlik boyutunu ilgilendiren alanlarda ön plana çıktığı, daha etkin bir BM koordinasyonuna ihtiyaç olduğu uzun süredir belirtiliyor.

ISAF'a 900 kadar asker veren ve komutayı 2 defa üstlenen, "NATO'nun en güçlü askeri birimlerine sahip olan üyelerinden biri" olarak nitelenen Türkiye'nin, Afganistan'da "etkin ve tutarlı rol oynadığı" belirtiliyor.

Diplomatlar, "Afgan halkının Türkiye'ye yönelik müthiş sevgi, saygı ve güveninden" de söz ediyor.

"BAŞARI SADECE ASKERLE OLAMAZ"

NATO'nun Afganistan'da uzun süredir yaşadığı "panik ve iktidarsızlık havasını" değerlendiren diplomatik kaynaklar, sadece askeri girişim ve müdahalelerle Afganistan sorununa çözüm getirilemeyeceğini sık sık tekrarlıyor.

Ülkenin yeniden imarına büyük özen gösterilmesi gerektiği, "güvenliksiz ekonomik gelişme, ekonomik gelişmesiz güvenlik sağlanamayacağı, siyasi kanatta da herkesin elini taşın altına sokması gerektiği" söyleniyor.

NATO uzmanları, Afganistan'da polisin okuma-yazma bilmediğine, yeterli hapishane ve hakim bulunmadığına, adli sistemde reformlar gerektiğine değinirken, Afgan ordusunun eğitiminde olumlu gelişmeler bulunduğunu, ancak Taliban'ın elinde daha modern silahlar görüldüğünü anlatıyor.

Afganistan'da "ulus devlet" kurulması için gerekenlerin yapılması, ekonomisinin yüzde 65'i narkotik üzerine kurulu bir ülkenin toparlanmasının zorlukları üzerinde duran uzmanlar, "AB'nin de elini cebine atması lazım. Bu iş sadece silahla olmaz. İnsanların gönlünü kazanmak ve onlara bir hayat tarzı sunmak gerekiyor" diyor.
ABD Başkanı Barack Obama'nın Afganistan'a 21 bin asker takviyesinde bulunacaklarını açıklamasının ardından, bu ülkedeki şiddet eylemlerinin de artması endişesi bulunuyor.

ISAF sözcüsü Kanadalı general Richard Blanchette, Afganistan'da terör odaklarıyla mücadele etmek için asker sayısının yetersiz kaldığını, Obama'nın kararının memnuniyet verici olduğunu ve rahatlama getireceğini savunuyor.

NATO'nun Afganistan'da sadece geçen yıl 230 kadar askerini kaybettiği, bu yıl başından bu yana da 77 askerin öldüğü belirtiliyor.

NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, konuya ilişkin son açıklamalarında, "NATO, Afganistan sorununu tek başına çözemez" derken, Afgan ulusal ordusunun ıslahı için yılda 2 milyar dolara ihtiyaç bulunduğunu söyledi ve askeri katkıda bulunmayan Japonya, Suudi Arabistan gibi zengin ülkelerden de maddi katkı istedi.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da, Afgan ordusunda asker sayısının 2011 yılına kadar 80 binden 134 bine artırılacağını belirtiyor.

NATO zirvesinde, Afganistan konusunda somut işaretler ve irade beyanı bekleniyor.

FRANSA'NIN İTTİFAK'A DÖNÜŞ İRADESİ...

NATO üyesi 28 müttefikin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getirecek zirvede Fransa'nın ittifaka dönüş iradesini yansıtmasının "memnuniyetle karşılandığının" ifade edilmesi bekleniyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin, geçen ay NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer'e ilettiği resmi mektupta, ülkesinin ittifakın askeri kanadına tam dönüş iradesini aktardığı biliniyor, ancak Fransızların dönüş süreçlerine ilişkin senaryolar şaşırtıcı düzeyde belirsiz ve karmaşık
gözüküyor.

FRANSA'NIN NATO'DAKİ YERİ

Fransa'nın NATO'daki yeri, özellikle Irak krizinin başladığı, Paris'in Washington'a karşı tavır aldığı dönemden beri sorgulanıyor ve tartışma konusu oluyor.
Fransa'nın eski Devlet Başkanı General Charles de Gaulle, yayımlanan anılarında da anlattığı gibi, "NATO'ya her zaman şüpheli bakan" bir devlet adamıydı. De Gaulle, 1966 yılında "Fransa'nın bağımsız bir savunma politikası olması gerektiği" düşüncesiyle, ülkesini NATO'nun askeri kanadından geri çekti. General de Gaulle, 1949'da kurucusu oldukları Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatının (NATO) askeri yapılanmasının, bütün müttefiklerin ABD'nin kontrolüne geçmesine neden olduğunu düşünüyordu.

İktidara döndüğü 1958 yılından itibaren "bağımsızlık" ilkesi üzerinde duran de Gaulle, Amerikalıların tepkilerini topluyordu. Kennedy cinayetinden sonra gerginlik arttı ve Fransa, 7 Mart 1966'da NATO'nun askeri kanadından ve yapılanmasından çekildiğini açıkladı. NATO'nun Paris'teki Genel Merkezi ve askeri karargahları 1 Nisan 1967'de boşaltıldı, "apar topar" Belçika'ya taşındı. Sovyetler Birliği bu kararları alkışlarken, ABD, Hollanda, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde Fransa aleyhinde gösteriler düzenlendi. Gerginlik, 1968'den itibaren "askeri kanat dışındaki Fransa'nın sadık müttefik olarak kalacağı" açıklamalarıyla giderildi.

DÖNÜŞ

Devlet Başkanı Jacques Chirac, 5 Aralık 1995'te Fransa'nın NATO askeri kanadına "aşamalı olarak" döneceğini açıkladı. Hükümet kararı, Fransa'nın Askeri Komite bünyesinde temsil edileceğini, savunma bakanları düzeyinde toplantılara katılacağını bildiriyor, ancak kuvvetlerini ittifakın askeri planlamalarına dahil ettirmiyordu. Fransa "askeri kanada" dönüyor, "askeri yapılanma" dışında kalıyordu.

Bu karar şöyle değerlendirildi:

"Fransa hükümeti, kamuoyunun tepkisinden çekinerek, NATO'nun askeri kanadına yavaş dönüş yapıyor. Askeri kuvvetleri NATO kararlarına ve komutanlıklarına otomatikman bağlı olmayacak. Paris, NATO'nun askeri kanadı dışında kalarak Avrupa'da etkinlik yitirdiğini, karar mekanizması dışında da kaldığını fark etti. AB bünyesinde Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) projesine de destek vererek, askeri alanda söz sahibi olmanın arayışını başlattı."

Öte yandan Balkanlardaki krizin ardından bölgeye NATO kontrolünde kuvvet ve asker göndermek durumunda kalan Fransa, bir yandan da NATO'nun askeri karar mekanizması dışında daha fazla kalamayacağını görüyordu.

Paris, Soğuk Savaşın son bulmasının ardından NATO'nun yeni bir yapılanmaya girdiğini de görmüş, askeri karar mekanizması dışında kalmasının, kontrolü tamamen kaybetmesi riskini beraberinde getirdiğini kamuoyuna kabul ettirmeye başlamıştı. Bununla birlikte NATO Avrupa Kuvvetleri Komutanlığında (SHAPE), "Avrupa Kuvvetleri Komutanının (SACEUR) her zaman bir Amerikalı olması koşulu, Fransa'nın halen hazmedemediği bir unsur olarak kalıyor. Ayrıca Soğuk Savaş sonuna kadar sadece "savunma alanını" koruması söz konusu olan NATO, kendi kendine, savunma alanı dışında müdahale, etki ve yetki imkanları tanıdı. Balkanlardaki ihtiyaçlar, ittifakın bu kararı için gerekçe oldu.

FRANSA NEREDE

Fransa, NATO'nun Savunma Planlama Komitesi (DPC) ve Nükleer Planlama Grubu (NPG) oluşumları dışında kalıyor. Ancak aynı Fransa, NATO'nun en yüksek askeri karar organı olan Askeri Komitede ve diğer askeri birimlerde temsil edildiği gibi, Kuzey Atlantik Konseyinin savunma bakanları düzeyindeki toplantılarında da hazır bulunuyor.

NATO'da, Fransa öncülüğünde Almanya ve Belçika gibi bazı müttefiklerin Irak müdahalesine karşı çıkmasıyla ortaya çıkan ve "ittifak tarihinin en büyüğü" olarak nitelendirilen kriz, ABD'nin Fransa'yı "yok saymasıyla" noktalanmıştı.

ABD, NATO açısından son derece önemli olan bir kararı, "Fransa ile" veremeyince "Fransa'sız" verebileceğini kanıtlamış, Almanya ve Belçika'nın "ikna edildiğini" gören Fransa, hedef olduğu "dışlama yöntemini" kabul etmek durumunda kalmıştı.

Kriz döneminde, "Fransa ile NATO'nun ilişkileri hangi mantığa dayanıyor" sorusunu yanıtlayan ittifak kaynakları, "NATO-Fransa ilişkileri, ittifak tarihi boyunca hiçbir mantığa dayanmamıştır" yanıtını vermişti.

SON AÇIKLAMALAR

Fransa, "NATO ile ilişkilerini güncelleştireceğini" belirtirken, "ABD'den bağımsız ve hükümran bir müttefik" olarak kalacağını da ileri sürüyor.

Fransa Savunma Bakanı Herve Morin, "ülkesinin NATO askeri kanadına dönüşünün 1995 yılından bu yana adım adım gerçekleştiğini, ittifak genelkurmayında halen 120 Fransız subayının görev yaptığını, Fransa'nın tüm NATO askeri operasyonlarına katıldığını, Kosova ve Afganistan'da komutanlıklar üstlendiğini" hatırlattı, "bunlara rağmen askeri planlamalara katılamadıklarını" belirtti ve "bu anlamsız duruma son verileceğini" ifade etti.

Fransızlar, askeri kanada dönüş pazarlıklarında, halen ABD kontrolünde bulunan bazı üst düzey komutanlıkların kendilerine ve diğer Avrupalı müttefiklere aktarılmasını, "NATO'nun Avrupalılaştırılmasını" istiyor.

NATO sözcüsü James Appathurai, Sarkozy'nin, askeri kanada dönüş sürecinde "bürokratik ve teknik prosedüre uyacağını" belirttiğini açıkladı.

İttifakta bazı üyeler ise bu sürecin "teknik, hukuki ve siyasi değerlendirmelerden geçeceğini" anlatıyor, hiçbir somut senaryo veya takvim bulunmadığını söylüyor.

Askeri yapısında 13 bin kişilik kadrosunu yeniden düzenlemekte olan NATO'nun, bu çalışmalar kapsamına Fransa'yı da dahil ettiği belirtiliyor.

Arnavutluk ve Hırvatistan'ın da katılımıyla 28 müttefik tarafından askeri kadroların paylaşılması, bu yıl sonunda tamamlanacak.

Fransız askeri kaynakları, NATO'nun yapısında yerlerini tam olarak 2010'da alacaklarını bildiriyor, Savunma Planlama Komitesi (DPC) ve Nükleer Planlama Grubu (NPG) oluşumlarına ise çok daha kısa zamanda, muhtemelen gelecek haziran ayında dönmüş olacaklarını savunuyor.

Sarkozy, zirvede Fransa'nın askeri kanada dönüş iradesini tekrarlarken, bunu "ittifakı güçlendirmek için" yaptıklarını da anlatacak.

AB bünyesinde oluşturulacak savunma mekanizmalarından umudu kesen Fransızlar, NATO'da Avrupa Savunma ve Güvenlik Politikasının (AGSP) güçlendirilmesinden söz ediyor.

Fransa'nın askeri kanada dönüşünün "usul ve yöntemlere göre" gerçekleşeceği ileri sürülüyor, ancak bu "usul ve yöntemlerin" hangileri olduğu açıklanamıyor.

Bazı uzman ve kaynaklar, Fransa'nın askeri kanada dönüşünün tamamlanmış ve kabullenilmiş sayılabileceğini savunuyor.

Fransa Cumhurbaşkanı'nın zirve arifesinde yaptığı bir açıklamada, Fransa'nın NATO'nun Savunma Planlama Komitesi (DPC) bünyesindeki yerini alacağını, ancak Nükleer Planlama Grubu (NPG) dışında kalacağını açıklaması ve buna bir gerekçe göstermemesi de şaşırtıcı oldu.

Türkiye'nin, Fransa'nın dönüşünü "sevindirici bir gelişme" olarak algıladığı ve ittifakı güçlendirecek adımlara her zaman olumlu baktığı ifade ediliyor.

YENİ GENEL SEKRETER ARAYIŞLARI...

NATO'nun yeni genel sekreter arayışlarına ilişkin yorum ve spekülasyonlar devam ederken, bu konunun NATO zirvesi resmi gündeminde yer almadığı, ancak kulislerde ve çeşitli ikili görüşmelerde ön plana çıkacağı ifade ediliyor.

Genel sekreterliğe 2004 yılının ocak ayında atanan Hollanda'nın eski Dışişleri Bakanı Jaap de Hoop Scheffer, 31 Temmuz 2009'da koltuğunu devrederek Brüksel'den ayrılacak.

NATO genel sekreterliğine aday olarak ismi geçenler arasında, Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen, Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski ve Kanada Savunma Bakanı Peter Mackay bulunuyor.

İttifak kulislerinde, Rasmussen'in adaylığına destek konusunda ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın uzlaşma sağladığı, ancak Türkiye'nin tavrının belirleyici olacağı ifade ediliyor.

Batı Avrupa basınında çıkan haber ve yorumlarda "karikatür krizi" üzerinde duruluyor, Rasmussen'in bu kriz sırasındaki hatalı tavrının Ankara tarafından hoş görülmediği ileri sürülüyor.

Bazı haber ve yorumlarda, Rasmussen'e destek konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında fikir ayrılığı olduğu iddia edilirken, NATO zirvesinde Türkiye'yi, Rasmussen'e karşı olunmadığını söyleyen Gül'ün temsil edeceği belirtiliyor.

NATO'daki yabancı diplomatik kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, "çeşitli baskılara rağmen" olaya "aceleci olmayan ve soğukkanlı bir tavırla yaklaşan" Türkiye, "NATO'nun başında, ittifakın en önemli tehdit olarak algıladığı terörizme karşı ortak mücadelenin öneminin bilincinde olan bir genel sekreter" istiyor.
Terör örgütünün yan kuruluşu olan Roj TV'yi barındıran Danimarka'nın başbakanının, terörizme karşı mücadeledeki "bilinç ve kararlılık düzeyinden şüphe duyulduğu" ifade ediliyor.

Türkiye, 2004 yılından beri Roj TV'nin Danimarka'daki lisansının iptali için diplomatik girişimlerde bulunuyor. Liberal Rasmussen'in, terör örgütünün televizyon kanalını savunurken "ifade özgürlüğünden" söz ettiği hatırlatılıyor.

Bazı diplomatik gözlemciler, NATO'nun güçlü müttefiklerinden Türkiye'nin bu koşullarda Rasmussen'in genel sekreterliğine yeşil ışık yakmasının mümkün gözükmediği, bunun, uzun yıllardır terörizmden acı çeken Türk kamuoyuna kabul ettirilemeyeceği, Ankara'nın, "olası ısrar ve baskılara rağmen" veto kartını öne sürebileceği, aksi takdirde "itibar kaybının" söz konusu olacağı görüşlerini savunuyor.

Türk diplomatik kaynakları ise ortada acil ve ciddi bir sorun bulunmadığı mesajını verirken, yeni genel sekreter belirlenmesi konusunun NATO zirvesinin gündeminde yer almadığını, 31 Temmuza kadar vakit bulunduğunu, çeşitli adayların isimlerinin gayri resmi olarak geçtiğini, "ittifaka ve hedeflerine uygun bir isim" üzerinde uzlaşma sağlanacağını ifade ediyor.

NATO bünyesinde genel sekreterlik konusunda hararetli pazarlık ve tartışmaların devam ettiği gizlenmiyor, ancak ittifak yetkilileri ve Türk tarafı hiçbir resmi açıklama yapmıyor.

NATO'da genel sekreter, bir Avrupalı müttefik ülkenin bakanlık yapmış siyasetçileri arasından seçiliyor. Avrupa Kuvvetleri Komutanı (SACEUR) ise Amerikalı oluyor.
Fransa, NATO genel sekreterinin ittifakın İngilizceyle birlikte resmi dili olan Fransızca bilmesine önem ve öncelik veriyor.

NATO'ya eski Varşova Paktı üyelerinden, bir Doğu Avrupalı genel sekreter seçilmesi önerisi de gündemde kalıyor, ancak "yabancı dil olarak Rusça bilen bir NATO genel sekreterinin göreve gelmesinin olası sakıncalarından" söz ediliyor.

GENİŞLEME SÜRECİ DEVAM EDİYOR

Strasbourg-Kehl zirvesi öncesinde ittifaka katılan Arnavutluk ve Hırvatistan ile birlikte üye sayısını 28'e çıkaran NATO, genişleme adımlarını sürdürüyor.

NATO, geçen yıl Bükreş zirvesinde, Arnavutluk, Hırvatistan ve Makedonya'ya ittifaka katılımları için yeşil ışık yakılmasını, Ukrayna ve Gürcistan'a da bu yolda "cesaretlendirici mesajlar" verilmesini kararlaştırmıştı.

İttifakın katılım koşullarını yerine getirmek için yoğun çaba harcayan ve başarılı olan Arnavutluk ve Hırvatistan için sorun görülmezken, aynı başarıyı sağlayan Makedonya, Yunanistan'ın veto tehdidiyle karşı karşıya kalmıştı.

Atina, "kendi topraklarına ve tarihine ait olduğunu" savunduğu "Makedonya" isminin bir ülkeye verilmesine karşı çıkmaya devam ederken, Üsküp'ün bu isimden vazgeçmemesi halinde veto hakkını kullanarak NATO'ya katılımını engelliyor.

BM'ye 1993'te "Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya" adı altında katılan ülkeyi NATO'da sadece Türkiye "Makedonya" adıyla tanıyor. Türkiye, bu yaklaşımını baştan beri, Makedonya'nın adı geçen tüm NATO belgelerinde "dipnot" olarak zabıtlara geçiriyor.

Makedonya'nın bu ismi alması halinde gelecekte kendisinden toprak talebinde de bulunabileceğini öne süren Atina, ABD ve diğer bazı müttefiklerin baskılarına rağmen tavır değiştirmiyor.

Yunanistan'a giderek "ortamı yumuşatma" girişimlerinde bulunan NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer'in başarı sağlayamadığı biliniyor.

Atina, uzun süredir çözüm bulamadığı bir sorunu NATO bünyesinde gündeme getirerek ve veto tehdidini kullanarak çözmek için çaba harcarken, "iyi komşuluk ilişkilerinin, NATO'ya katılımın ön koşulu olduğunu" anlatıyor.

TÜRKİYE'NİN TAVRI

Makedonya'yı bu ismiyle tanıyan tek NATO müttefiki olan Türkiye, ittifakın "açık kapı politikasını" destekliyor ve bölgesel yaklaşımlara önem veriyor.

Ankara, Balkan ülkelerinin NATO'ya katılımlarını "bölgesel istikrara katma değer sağlayacağı" gerekçesiyle destekliyor ve Balkanları "her zaman dikkatli olunması gereken bir bölge" olarak algılıyor.

UKRAYNA VE GÜRCİSTAN

Bükreş zirvesi sırasında NATO'nun genişleme planlarına dahil olmak isteyen Ukrayna ve Gürcistan'dan kaynaklanan uzlaşmazlık, ittifak bünyesinde devam ediyor.

ABD'nin eski yönetiminin sıcak baktığı ve desteklediği bu katılıma, başta Almanya, Fransa ve Hollanda olmak üzere bazı müttefikler karşı çıkıyor.

Ukrayna ve Gürcistan'a yeşil ışık yakılmasına muhalefet gösteren ülkeler, "Rusya ile gerginlik ortamının körüklenmemesi gereği" üzerinde dururken, ittifaka "sorun ithal edilmemesini" istiyor, bu ülkelerin içişlerinde istikrar sağlamalarının beklenmesini öneriyor.

Alman hükümeti sözcüsü Thomas Steg, "iç politika çatışmaları yaşayan", "bölgesel sorunların ve bölücülük hareketlerinin görüldüğü" ülkelerin ittifaka katılamayacağını belirtti, Gürcistan ve Ukrayna'da bunların görüldüğüne işaret etti.

Almanya, iki ülkenin NATO'ya katılımına yeşil ışık yakılmasına karşı tavrını açıkça ifade eden müttefiklerin başında geliyor. Başbakan Angela Merkel, bu ülkelerde kamuoyunun da bu katılıma fazla sıcak bakmadığını hatırlatıyor.

Ukrayna ve Gürcistan'ın katılımına karşı tavır alan ülkeler arasında Belçika, İspanya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Lüksemburg, Norveç ve Hollanda da bulunuyor.

Buna destek verenler arasında ise Litvanya, Kanada, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Letonya, Estonya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan ve Romanya yer alıyor.

Ankara, NATO'nun genişleme dosyası çerçevesinde Ukrayna ve Gürcistan'a, "onları soğutmayacak bir tavırla", "teşvik edici mesajlar" verilmesinden yana tavır koyuyor.

Rusya, NATO'nun Ukrayna ve Gürcistan'ı bünyesine katma girişimlerini sürdürmesi halinde ulusal menfaatlerinin zarar göreceğini savunarak, böyle bir durumda ittifakla işbirliği adımlarını durduracağı tehdidinde bulunuyor.

Bundan 10 yıl önce, 1999'da "demir perdeyi aşarak" eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri bünyesine katmaya başlayan NATO'nun genişleme hareketlerinin devam edeceği belirtiliyor.

AB İLE İLİŞKİLERDE SAĞLIKSIZ ORTAM DEVAM EDİYOR

NATO zirvesinde, "NATO-AB ilişkilerindeki pürüzlerin" yüzeysel olarak ele alınması bekleniyor.

Sağlıklı diyalog ve işbirliği ortamını baştan beri yaratamayan iki kurumun, bazı sorunların aşılması için uzlaşma arayışlarını sürdürdüğü, ancak son yıllarda hiçbir somut olumlu adım atılamadığı, bu durumun da AB üyesi Kıbrıs Rum kesiminden kaynaklandığı biliniyor.

STRATEJİK İŞBİRLİĞİNDE KIBRIS ENGELİ

Uzun yılardır devam eden hararetli tartışmalara rağmen, "NATO'da Kıbrıs sorunu yok" söylemini sürdürmeyi tercih eden diplomatik kaynaklar, bu dosyanın NATO ile AB ilişkilerini geniş ölçüde olumsuz etkilediğini gizlemiyor.

"Ortak stratejik menfaatler" temelinde oluşturulan NATO-AB işbirliği, 24 Ocak 2001 tarihinde NATO Genel Sekreteri ve AB dönem başkanlığı arasındaki yazılı irade beyanıyla somutlaşmıştı. Bu tarihten itibaren iki kurumun, "birbirini tamamlayıcı nitelikte" savunma işbirliği ve danışmalar yaptığı var sayılıyor, ancak bu alanda bugüne kadar "temkinli ve küçük adımlar" dışında etkinlik görülmedi.

AB üyesi olan Kıbrıs Rum kesiminin NATO ile ilişkilerde Türkiye tarafından kesin bir tavırla dışlanması ilişkileri kolaylaştırmadı. NATO'ya "kapıdan giremeyen Rumların bacadan girme" girişimleri, Ankara'ya yapılan bazı baskılara rağmen etkisiz ve sonuçsuz bırakılıyor.

NATO Konseyinin 2003 kararında NATO ile AB arasında stratejik işbirliğine yeşil ışık yakılırken, iki koşulun altı çizilmişti. Bunlara göre, işbirliği yapılacak ülkelerin Barış İçin Ortaklık (BİO) katılımcısı olması ve NATO ile güvenlik anlaşması imzalaması gerekiyor.

Malta ile Kıbrıs Rum kesimi, bu koşulları yerine getiremiyor. Bu üyeler NATO-AB stratejik işbirliği dışında bırakılırken, AB kanadı, "tüm üyelerinin tam katılımı olmadan hiçbir karar veremeyeceği" gerekçesiyle sorun yaşadığını belirtiyor.

NATO kaynakları, "ittifakta var olmayan" Kıbrıs sorununun giderek artan bir şekilde "tüm müttefiklerin sorunu" olduğuna işaret ederken, bu sorunun çözümünün, "Türkiye'nin AB'ye katılımıyla" ve "Kıbrıs sorunun adil bir şekilde sonuca taşınmasıyla" gerçekleşeceğini savunuyor.

AB ZOR DURUMDA

Savunma kimliği ve yetenekleri oluşturmakta başarısız kalan AB'nin, NATO'dan sağlamak istediği desteğin önemli ve kapsamlı olduğu gözlemleniyor.

Türkiye, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) çerçevesinde AB'ye verdiği askeri desteğe işaret ederken, "beklentilerini" de hatırlatıyor ve bazı müttefiklerin, sıkıntıların aşılamamasında Ankara'yı suçlamasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor.

AB'nin çeşitli operasyonlarına hava ve deniz unsurlarıyla desteklenmiş tugay düzeyinde desteğini 2000'li yılların başından beri sürdüren Türkiye, AGSP'yi başından beri desteklediğini, AB'nin temel hedefine katkıda bulunduğunu, bunu yaparken, bazı sıkıntıları ve AB'den beklentilerini de dile getirmeyi sürdürdüğünü hatırlatıyor.

Türkiye'nin AB temel hedefine yoğun katkılarının belgelerde sadece "ilave" olarak nitelendirilmesinin devam etmesinden kaynaklanan rahatsızlık sık sık dile getiriliyor.

Türkiye'nin AGSP bağlamında tüm yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiği de hatırlatılırken, AB ile ilişkilerindeki gelişmelere değiniliyor, artık bir aday ülke olma konumunun geride kaldığı, katılım müzakerelerinin başladığı ve ilerlediği ifade ediliyor.

AGSP harekatlarına katkıda bulunan Türkiye'nin, planlama boyutuna "kısmen" katıldığı bu harekatların karar ve komutasına hiç katılamaması durumunun devam etmesinden duyduğu rahatsızlığı da uzun süre ifade ettiği biliniyor.

Öte yandan Türkiye'nin, Avrupa Savunma Ajansıyla işbirliği yapması için gerekli idari düzenlemelerin sonuçlandırılması beklentisi de yanıtsız kaldı. AB üyesi olmayan NATO müttefikleri Norveç ve Türkiye'nin ajansa katılımı için bazı özel idari düzenlemelere gidilmesi kararlaştırılmıştı. Norveç dosyası sonuçlandırılırken, Türkiye'nin katılımını sağlayacak metnin imzalanması, "AB üyesi" Kıbrıs Rum kesimi tarafından veto edilerek engelleniyor.

Aynı sorun, AB ile bilgi alışverişine olanak sağlayacak bir güvenlik anlaşmasında da yaşanıyor. Rum kesimi, uzun yıllardır üzerinde çalışılmış olan ve sonuç aşamasına gelen bu anlaşmanın imzalanmasını veto yoluyla engelliyor.

Ankara, bu koşullarda sorunlara çözümün "AB bünyesinde", "Rumların ikna edilmesiyle" mümkün olabileceği üzerinde duruyor, bu olmadan kendisinden NATO'da "esneklik" beklenmemesi gerektiği mesajı veriyor.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Türkiye'nin, "NATO-AB ilişkilerinin gelişmesini canı gönülden desteklediği" mesajını sık sık yansıtıyor, ancak bu konuda, geçen süreçte hiçbir olumlu adım ve gelişme gözlemlenmediği belirtiliyor.

KÜRESEL ALANDA İŞBİRLİĞİ VE ORTAKLIK GELİŞTİRİLİYOR

NATO üyesi 28 müttefikin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getirecek zirvede, "ittifakın siyasi ve askeri dönüşüm süreci" ele alınırken, kuruma üye olmayan ülkelerle işbirliği ve ortaklık konusuna da değinilecek.

İstanbul'da 2004 yılının haziran ayında NATO'nun 26 müttefiki ve ittifakla işbirliği yapan 20 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarını, dışişleri ve savunma bakanlarını, genelkurmay başkanlarını ve askeri yetkilileri bir araya getiren zirve sonunda "İstanbul inisiyatifi" olarak belgelere giren bir kararda, NATO'nun, başta Akdeniz ülkeleri olmak üzere ittifak dışı "dostlarla" temas ve ilişkilerini geliştirmesine yeşil ışık yakılmıştı.

NATO, İstanbul zirvesinden bu yana "Akdeniz Diyaloğu" çerçevesinde Fas, Tunus, Cezayir, Moritanya, Ürdün, İsrail ve Mısır ile temaslarını
yoğunlaştırdı.

"Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi" çerçevesinde ittifakla işbirliğini yürüten 20 ülke dışında, ittifakla "yakınlaşmakta olanlar" arasında Güney Kore, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda bulunuyor.

Genişleme alanındaki sorun ve uzlaşmazlıklara rağmen Ukrayna ve Gürcistan, "yoğunlaştırılmış işbirliği programı" çerçevesinde ittifaka yanaşırken, Arnavutluk, Hırvatistan tam üye oluyor, Yunan engeliyle karşılaşan Makedonya, başarılı olduğu "Üyelik Eylem Planı" çerçevesinde "müstakbel NATO müttefiki" konumunu koruyor.
NATO kaynakları, "küresel bir güç" haline geldiği varsayımlan ittifakın "çok geniş bir yelpazede" işbirliğinin söz konusu olduğunu belirtiyor.

NATO İLE İSRAİL DİYALOĞU

NATO, İsrail ile ortak işbirliği programı imzaladı. "Güçlendirilmiş Akdeniz Diyaloğu" çerçevesinde geliştirilen işbirliği programının yanı sıra İsrail'in, ittifak tarafından Akdeniz'de sürdürülen ve terörizme karşı mücadeleyi hedefleyen operasyonlara katılımı da söz konusu oldu.

Akdeniz'de 11 Eylülden hemen sonra, 6 Ekim 2001'de başlatılan NATO operasyonu (Yoğun Gayret-Active Endeavour) çerçevesinde, deniz trafiği, gemiler ve kargolar, terörle mücadele kapsamında denetleniyor. Akdeniz'in tamamında devriye gezen ittifakın daimi deniz birimleri, şüpheli gemileri durdurarak aramalar yapıyor.

NATO açıklamalarında, İsrail'in ittifakla işbirliği programı imzalaması ve Akdeniz operasyonlarına katılma kararı alması "anlamlı bir adım" olarak nitelendi.

İRAN

NATO'da zirve öncesinde şaşırtıcı bir gelişme daha meydana geldi ve Şah döneminden bu yana, son 30 yıldır ilk defa İranlı bir diplomatın NATO Genel Merkezinde temaslarda bulunduğu gözlemlendi.

Strasbourg zirvesinden bir hafta önceki bu ziyarette, "İranlı bir büyükelçinin, NATO Genel Sekreteri Yardımcısı Martin Erdmann ile görüştüğü, Afganistan konusunun ele alındığı, gayrı resmi bir temasın söz konusu olduğu açıklandı.

KÜRESEL JANDARMA

NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, ittifakın "küresel jandarma" haline gelme hedefinde olmadığını, ancak büyük bir "değişim" meydana geldiğini sık sık söylüyor.

Genel Sekreter, "NATO küreselleşmiyor" derken, dünyanın çeşitli bölgelerindeki ülkelerle işbirliği olanaklarının değerlendirildiğini anlatıyor.
NATO'nun Berlin duvarının yıkılmasından sonraki değişimleri hakkında bilgiler veren Genel Sekreter, ittifakın "güvenlik üreticisi" olduğunu savunuyor.

RUSYA İLE DİYALOG ARAYIŞLARI

NATO'nun 60. doğum gününün kutlanacağı zirvesi sonunda, Rusya'ya bazı "sıcak mesajlar" ve "güvenceler" verilmesi bekleniyor.

ABD'deki yeni Başkan Barack Obama yönetiminin tavır ve mesajlarından kaynaklanan bu beklentinin, zirve sonunda yayımlanacak ortak bildiride yanıt bulacağı belirtiliyor.

NATO, geçen yılın ağustos ayında Gürcistan ve Kafkaslarda yaşanan sorunların ardından Moskova ile diyaloğunu askıya almıştı.

Genel Sekreter Jaap de Hoop Scheffer, aralık ayında NATO Konseyinin Rusya ile diyaloğu "koşullu ve aşamalı" olarak tekrar canlandırma kararı aldığını açıklamıştı.

NATO Konseyi, geçen 5 Martta NATO-Rusya Konseyinin tekrar toplanmasına resmen yeşil ışık yaktı.

Moskova ise bu kararı izleyen çeşitli mesajları görmemezlikten gelirken, zirve öncesinde "NATO ile işbirliğini tekrar canlandırma konusunda tereddütlü olduğunu", "diyaloğun tekrar başlatılması kararının sadece NATO üyeleri tarafından değil, Moskova tarafından da onaylanması gerektiğini" açıklamakla yetindi.

Rusya, NATO zirvesinden çıkacak belgeleri "dikkatle okuyacağını", tavrını ve kararını daha sonra açıklayacağını duyurdu.

Rusya ayrıca, Ukrayna ve Gürcistan'a NATO'nun genişleme planlarında yer verilmesi halinde ittifakla işbirliği alanında tavrını katılaştıracağı mesajları veriyor.

NATO-Rusya Konseyinin, daimi temsilciler düzeyinde 20 Nisanda toplanması öngörülüyor. Bu oluşumun bakanlar düzeyindeki toplantısının da gelecek mayıs veya haziranda yapılması planlanıyor.

SABAH