Kudüs’te soruları cevaplayan İsrail eski büyükelçisi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye konusunda “mükemmel iş yaptığını” belirterek, Türkiye’nin Ortadoğu için iyi bir model olduğunu yineledi. Ergenekon davası ve ordunun sivil idare karşısında gücünü kaybetmesinin ilişkilerin bozulmasında etkisi olduğunu aktaran Liel, AK Parti’nin iktidara gelmesini “Arap Baharı’nın ilk dalgası” olarak nitelendiriyor.
 
İsrailli siyasetçilerin Erdoğan'ı tam olarak anladıklarını sanmadığını; ama onları suçlamadığını belirten Liel, “Burada büyümüş veya İsrail’in problemleriyle uğraşan politikacıların onu anlaması çok zor. Ama şimdi nefretin çok yüksek olduğu bir dönemdeyiz. Şüpheler çok büyük. Ama bu dönemde birçoğu Türkiye’yi anlamaya çalışmıyorlar bile. Kamuoyu da sabrını kaybetti. Kamuoyu Türkiye’yi kaybedilmiş bir dava olarak görüyor. 3 yıl önce halk Erdoğan ne yapmaya çalışıyor diye soruyordu ama şimdi bundan vazgeçtiler. Sanırım İsrail, ilişkiler konusunda umutlarını kaybetti.” diye ekliyor.
 
TÜRK ORDUSU, İSRAİL İÇİN LOBİ YAPAMAMAYA BAŞLADI
 
Türkiye’de devam eden Ergenekon davası ve ordunun sivil idare karşısında gücünü kaybetmesinin ilişkilerin bozulmasında etkisi olduğunu aktaran Liel, Türkiye’yi yakından takip ettiğini ve Ergenekon konusunda detayları bildiğini aktarıyor. Ancak İsrail kamuoyunun bunu bilmediğini söyleyen eski büyükelçi, “Eğer bir etkisi varsa ya da sahip olduğu etki, Erdoğan'ın ikinci döneminin başlangıcından beri, ordunun zayıflamaya başladığından beri var. Ordu İsrail için lobi yapamamaya başladı. Erdoğan’ın ilk döneminde yine de lobi yapabiliyordu; ama ordu artık sivil işlere veya dış politikaya karışmıyor. Bu ilişkileri etkiledi. Ordu İsrail ile iyi ilişkiler için lobicilerden biriydi. Ama artık lobi yapamıyor.” ifadelerini kullanıyor.
 
HALA ‘DEMO İSLAM’A İNANIYORUM
 
Türkiye’nin İslam ve demokrasinin bir arada olabileceğini savunduğu “Demo İslam - Türkiye’nin Yeni Yüzü” adlı bir kitabı bulunan Liel, kitabındaki düşüncelerine hâlâ inandığını belirtiyor. Liel, “Ne zaman Türkiye ile ilgili konuşsam bana hala demo İslam’a inanıyor musun, hâlâ ‘Türkiye’nin geçerli bir model olduğuna inanıyor musun’ diye soruyorlar. Kesinlikle inanıyorum.” diye kaydediyor.
 
Kitabın ilk baskısının 2003'te yapıldığını ve Erdoğan’ın o dönemde sadece 1 yıldır iktidarda olduğunu hatırlatan Liel, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ben ‘Erdoğanizm’ tabirini kullanmıştım. İnsanlar bana deli olduğumu söylediler. Ama ben bir devrim olduğunu söyledim. Bu sadece bir partinin gidip diğerinin gelmesi değildi. Bu bir devrimdi. Şimdi Arap Baharı’nı gördükten sonra anlıyorum ki Erdoğan Kasım 2002'de bu dalganın ilk devrimiydi. Sokaklara gitmedi, seçimlere gitti. Erdoğan'ın ve Türkiye'de olanların, 21'inci yüzyılın başındaki bu büyük dalganın başlangıcı olduğunu ve izlenmesi gereken modelin gerçekten bu olduğunu düşünüyorum.”
 
TÜRKİYE, İSLAM VE DEMOKRASİNİN BİR ARADA OLABİLECEĞİNİ KANITLADI
 
İslam ve demokrasinin, İslam ve modernizmin birleştirilmesi gerektiğini söyleyen Liel, “Türkiye bunu çok güzel bir şekilde yapıyor. Buna bu kadar çok inanıyor olmamın sebebi -ki bunun Mısır ve Tunus’ta da uygulanabileceğini düşünüyorum- ve çok endişeli olmamın sebebi, Erdoğan bunu abartarak bundan faydalanmayacak veya çarçur etmeyecek. Bir örnek olmak için onu modern ve zekice pazarlamalısınız. Bunu yapacağını umuyorum, bunun doğru model olduğunu düşünüyorum. Erdoğan iktidarda olduğu 9 yıl içerisinde bu modelin bir Müslüman ülkede çalışabileceğini kanıtladı, ekonomiye yardım edebileceğini, demokrasiye yardım edebileceğini...” ifadelerini kullanıyor.
 
ERDOĞAN SURİYE KONUSUNDA MÜKEMMEL BİR İŞ YAPIYOR
 
Şimdi meselenin bu modelin yayılıp yayılmayacağı olduğunu düşünen Liel, “Erdoğan’ın Suriye ile ne yaptığına bakıyorum ve bana göre mükemmel bir iş yapıyor. (Beşşar) Esed kişisel dostu olmasına ve Suriye Türkiye’nin müttefiki olmasına rağmen prensipleri doğrultusunda hareket ediyor. Mısır için çok güzel bir örnek olabileceğini düşünüyorum. Eğer Mısır model olarak Türkiye’yi seçecekse bunun sınırı da yok. Bu modelin çalışacağını umuyorum ve hala bu modele inanıyorum.” diye devam ediyor.
 
Alon Liel, İsrail-Filistin ilişkilerinin İsrail-Türkiye ilişkilerine büyük etkisi olduğunu; ama İsrail kamuoyunun bunu anlamadığını, İsraillilerin “her şeyin iki ülke arasında karşılıklı ilişkiye bağlı olduğunu” düşündüklerini aktarıyor. Türkiye’nin Filistin’e desteğinin Erdoğan’la birlikte başlamadığını söyleyen Liel, “Türkiye’nin Filistin konusundaki duruşunu tarihi olarak biliyorum. Her zaman Filistin’e çok destek vardı. Erdoğan ise şimdi Hamas'a yakın. Bunun kaynağını anlayabiliyorum. İsrail-Türkiye ilişkileri açısından Filistin-İsrail meselesi çok önemli ve ilişkileri çok anlamlı bir şekilde etkiliyor. İsrail basınına ve kamuoyuna sık sık neden Türkiye’nin başbakanının Filistinliler için ilişkilere zarar verdiğini anlatmamın sebebi bu. 
 
Çünkü anlamaları çok zor. Filistin meselesi İsrail-Türkiye ilişkilerinde çok boyutlu, çok bağlantılı... Avrupa ile olan ilişkiler de ona bağlı. İsrail-Filistin meselesi, İsrail’in ABD dışında tüm dünyadaki statüsünü etkliyor. Çünkü onlar (Amerikalılar) neredeyse otomatik olarak bizi destekliyorlar. Ama dünyanın geri kalanında İsrail ile diğer ülkeler arasında güçlü ikili ilişkiler var. Ama Türkiye’de bu bağlantı daha güçlü.” değerlendirmesinde bulunuyor.
 
İSRAİL, ABD’NİN ÇIKARLARINI KORUYOR
 
İsrail eski büyükelçisi, İsrail-Filistin meselesinin ABD’nin dış politikasından en önemli öncelik olmasını ve Amerika’nın İsrail’e sınırsız destek vermesini şöyle açıklıyor: “Çünkü İsrail ABD’nin bir müttefiki. Amerikalılar İsrail’i 51'inci eyaletleri olarak görüyor. İsrail’in prensipleri, ideolojileri, Amerikan ideolojisine çok yakın. Demokrasi, serbest pazar ekonomisi gibi konularda çok yakın. Amerikalılar bölgede ABD'nin çıkarlarını koruyormuşuz gibi düşünüyor. İsrail-Filistin meselesi ise bölge barışı için çok önemli ve bu bölge de ABD için çok önemli; petrol gibi bazı konulardan dolayı. Bu yüzden İsrail-Filistin meselesi ABD’de çok ilgi görüyor.”
 
İÇ POLİTİKADA DEĞİŞİM ZOR
 
Filistinliler ile İsrail arasında bir şeyler değiştiğinde Türkiye ile ilişkilerin değişeceğine inandığını aktaran Alon Liel, ilişkilerin düzelmesi için İsrail’in iç siyasetinde bir değişiklik de beklemediğini söylüyor. Liel, “BM Genel Kurulu’ndan sonra (Benjamin) Netanyahu yeniden İsrail’in kralı oldu, geri döndü. BM’de hiçbir şey olmadı. Filistin devletinin kurulması felaketini önledi.” diye konuşuyor. İsrail’de seçimlerin iki yıl sonra yapılacağını ve hem Kadima’nın hem de lider değişikliğine giden İşçi Partisi’nin sol değil merkez partiler olduğunu anlatan Liel, büyük bir değişiklik de beklemediğini dile getiriyor. Alon Leil, “Bir değişiklik olsa bile İsrailliler ile Filistinliler arasındaki uçurum çok fazla. İsrail politikasında ciddi bir değişiklik için seçim sonuçlarında ciddi, dramatik bir şekilde değişikliğe ihtiyacınız var. Eğer merkez sol merkez sağa karşı kazanırsa, eğer farklı bir sonuç görürsek o zaman değişiklik olabilir. Ama yeni bir seçim olana kadar yeni bir politika göremezsiniz. Bu şekilde değişmeyecek. Suriye veya Lübnan gibi yerlerde veya bölgede dramatik değişiklikler olmalı.”
 
İlişkilerin düzelmesinin büyük oranda Filistin’e bağlı olduğunu ve İsrail’in Gilad Şalit’i geri aldığı, Hamas’ın da tutuklularını geri aldığı bir tutuklu değiş tokuşunun büyük etkisi olabileceğini vurgulayan Liel, “Bu büyük bir dönüş noktası olabilir.” diyor.
 
TÜRKİYE’DEKİ İKİNCİ KATİPLİK DÖNEMİNİ ANLATTI
 
İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiler 1981 yılında yine ikinci katip seviyesine düşürüldüğünde Ankara’da ikinci katip olarak görev yapmış bir diplomat olan Liel, o yılları ve bu seviyede ilişkilerin nasıl olduğunu ise şu sözlerle anlatıyor: “İlişkilerin seviyesi ilk kez düşürüldüğünde Chicago'daydım. Şubat 1981'de beni oradan çağırdılar elçinin yerine geçmem için ikinci katip olarak. İlişkilerin çok zor olduğu o 3 yıllık dönemde Ankara’daydım. Çok ama çok zordu. Neredeyse hiçbir şey yapamıyorduk. Sadece bayrağı tutuyorduk. Yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Ziyaretler yoktu. İsrail’den Türkiye’ye Türkiye’den İsrail'e resmi ziyaretler gerçekleşmiyordu. Sportif ilişki yoktu, Kültürel ilişki yoktu. Çok az bir ticaret vardı. Kimseyi kolayca göremiyordum. Sadece bir kişiyi görebiliyordum dışişleri bakanlığında. İsmi Ümit Pamir'di. Diğer bakanları üst düzey isimleri göremiyordum. Neredeyse hiçbir şey yapamıyordum. Akademisyenlerle, basınla veya Ankara’daki diğer diplomatlarla görüşebiliyordum ama neredeyse hiçbir şey yapamıyordum. Askeri ilişki yoktu, askeri ateşe yoktu, ticari ateşe yoktu.”
 
FİLİSTİN’İN NEDEN BM GENEL KURULUNA GİTMEDİĞİNİ ANLAMIŞ DEĞİLİM
 
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın BM Güvenlik Konseyi’ne yaptığı başvuruyu da değerlendiren Alon Liel, Filistinlilerin neden Genel Kurul yerine Güvenlik Konseyi’ne gittiklerini ise anlamadığını aktarıyor: “Filistinlilerin inanılmaz bir fırsatları vardı belki; hala var bu BM Genel Kurulu’nda ama ellerinde hiçbir şey olmadan geldiler. Abbas elinde Filistin’i tanıyan bir BM oylaması ile gelmeliydi ama hiçbir şey olmadan geldi. Ama yine de bir kahraman gibi karşılandı. Bu beni çok endişelendiriyor.”
 
Filistinlilerin doğrudan Genel Kurul’a gitmek yerine başvurularını kaybedecekleri Güvenlik Konseyi’ne giderek büyük bir hata yaptıklarını savunan eski büyükelçi, “Hala Genel Kurul’a gitme şansları var ve neden bunun peşinde değiller anlamıyorum. Filistin’in Genel Kurul’da tanınması, her ne kadar üye devlet yapmasa da, hayati derecede önemli. Çünkü İsrail’le Filistin aynı zeminde olacaktı ve biz onlara yasal olarak daha farklı davranacaktık. Ne yaptıklarını anlamıyorum. Abbas geldikten sonra neden sokaklarda dans ettiklerini anlamıyorum. Çok korkutucu gözüküyor. Sanki sadece ABD’yi utandırmanın peşindeymiş gibi gözüküyorlar, bir devlet kurmanın peşinde gibi değil. Eğer bir devlet istiyorsan Genel Kurul’a git ve oyunu al. Çok endişeliyim. Benim gibi bir Filistin devleti olması gerektiğini düşünenler hala kalan iki hafta içinde Genel Kurul’a gitmeleri gerektiğini düşünüyor. Çünkü eğer Güvenlik Konseyi işi uzatırsa bir oylama olmayacak bir dahaki Genel Kurul ise bir yıl sonra. O zamana kadar ne olacağını kim bilir?” diye soruyor.
 
ABBAS ISKALADI, NETANYAHU KAHRAMAN OLARAK DÖNDÜ
 
Mahmud Abbas'la iki hafta önce görüştüğünü; ama Abbas’ı kendisini şaşırttığını kaydeden Liel, Abbas’ın meseleyi iyi idare edemediğini düşünüyor: “İsrail yine bir zafer kazandı, Netanyahu bir kahraman olarak döndü. Herkes dünyanın bir Filistin devletine oy vereceğini söyledi; ama hiçbir şey olmadı. Ama yine de hala olabileceğini umuyorum önümüzdeki iki hafta içinde. Ama olmazsa ciddi olarak endişeliyim. Eğer Filistinliler ciddi bir şekilde bir devlet için ısrar etmezlerse sonunda sadece bir devlet olacak. Bunu idare etmesi de çok zor.” şeklinde konuşuyor.
 
Abbas’la akademisyenlerin olduğu bir toplantıda beraber olduklarını ve onlara BM oylamasını desteklediklerini ilettiklerini aktaran Alon Liel, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bizimkinden farklı bir mantaliteleri var. Biz ne kazandığına bakarız. Onlar sadece Obama’ya hayır dediği için onu lider yapıyorlar. Ama ne elde etti bu oylamayla? Elinde hiçbir şey olmadan geldi. Tanınma olmadan gittin, tanınma olmadan geri geldin. Değer vermeleri gereken şey sonuçlardı, herkesin baskıların hayır demesi değildi. Bu sizi lider yapar mı? Halkın için bir şeyler başarman seni lider yapar, ABD ile çatışman, karşı karşıya gelmen ve kahraman olman değil.”
 
İSRAİL İÇİN TSUNAMİ OLACAKTI AMA YAĞMUR BİLE YAĞMADI
 
Eylül ayının İsrail için bir diplomatik tsunami olacağının söylendiğini; ancak durumun öyle olmadığını aktaran Liel, “Lieberman dün ‘herkes bizim diplomatik bir tsunami yaşayacağımızı söylüyordu; ama yağmur bile yağmadı’ dedi. Bence yanlış bir şekilde idare ettiler. Hala önümüzdeki iki hafta içerisinde bu hatayı telafi edebileceklerini düşünüyorum. Acil olarak bir Filistin devleti kurulmasına inanan biri olarak ne yaptıklarını anlamıyorum. İki zemin var, biri kazanabileceğiniz, diğeri kaybedeceğiniz. Niye kaybedeceğiniz yere gidiyorsunuz? Buradaki mantık ne? Doğrudan genel kurula git, orada oyunu kazan. Bir futbol takımının evinde oynamak yerine deplasmanda oynamayı tercih etmesi gibi birşey.” ifadelerini kullanıyor.