Hepimiz bir toplum içinde  ve bir çevrede hayatımızı yaşıyoruz.

Sosyal statümüz bu gerçeği değiştirmiyor.

Esnaf, tüccar, sanayici, işçi, memur, emekli olabiliriz.

Yaşlı, genç, çocuk. erkek, kadın fark etmiyor.

Ülkede alınan kararlar hayatımızı yakından ilgilendiriyor.

Hatta dünyada alınan kararlar dahi bizim hayatımızı etkiliyor.

Belki, rahmetli Özal’dan önce dünyada olup bitenler bizi ülke olarak fazla ilgilendirmiyordu.

Ancak, büyük savaşlar çıkarsa bizim hayatımız etkileniyordu.

Daha doğrusu o zaman biz olanların vahametini anlıyorduk.

Son yıllarda, bilginin, malın ve paranın hızlı dolaşıyor olmasıyla hayatımızda çok şey değişti.

Artık ülkemizde ve dünyada olup biten her olaydan etkilenir olduk.

Peki, hayatımızı etkileyen kararları kimler alıyor?

Tabi ki ülkemizi ve dünyamızı yönetenler.

Bunlar kimlerdir?

Tabi öncelikle siyasetçiler ve sermaye sahipleri, yani zenginler.

Onlarla birlikte çalışan ve onlara lojistik destek sağlayan düşünce insanları.

Bu düşünce insanları siyasetçiler ve sermaye sahiplerine hizmet sunarlar.

Elbette verdikleri hizmetin karşılığını da alırlar.

İnsanları yönetmenin adına “Siyaset” denir.

Hepimiz bu çarkın etki alanı içindeyiz.

Bundan kurtuluşumuz yok.

O halde ne yapmalı ve nasıl yapmalıyız da bunu faydamıza çevirelim.

Bu sorulara verecek cevaplarımız olmalı değil mi?

Bu soruların cevabını başkalarına ihale edebilir miyiz?

Elbette edebiliriz.

Peki, kime veya kimlere edelim?

İşte esas mesele bu.

Zenginleri belirleyemediğimize göre geriye siyasetçiler kalıyor.

Siyaset adına bizden bu yetkiyi birileri alıyor ve kullanıyor.

Bizim adımıza bu yetkiyi kullananlarla, bizim nasıl bir yakınlığımız olmalı?

Bu soruya doğru cevap vermeliyiz.

Öncelikle siyasetçilerden ne bekliyoruz?

Bunu belirlememiz lazım.

Bizden yetki isteyen veya bizim adımıza yetki kullananlar.

Bunu ne için istiyor alıyor ve kullanıyorlar?

Bu soruların cevabı önemli.

Geçenlerde sosyalist bir arkadaşımla yolda lafladık.

Bana “Sen eskiden muhalif  düşüncedeydin. Ama şimdi Ak Parti’desin. Olanları nasıl yorumluyorsun? Muhalif duruşun ne oldu?” dedi.

Kendisine “Ben hala muhalifim ve Ak parti değişimden yana ve milletten onay almış en ilerici parti” dedim.

Bu konuşmanın detaylarına girmeyeceğim.

Ama “Muhalif olmak” kafama takıldı.

Ne demek “Muhalif olmak?”

Sırf muhalif olmak siyaseten doğru bir duruş mudur?

Ayrıca millete faydası olmayan, yani insanların tümüne fayda sağlamayan “muhaliflik” ne işe yarar.

Siyaset; içinde yaşadığınız topluma ve geleceğine yön vermiyor, yeni imkanlar sunmuyorsa topluma ne faydası vardır?

Faydası olmayan siyaseti ne için yapalım?

Nefsimizi, muhalif tarafımızı tatmin etmek için mi?

Toplumda kendimize statü, itibar sağlamak için mi?

Yoksa içinde bulunduğumuz partinin iktidar nimetlerinden faydalanmak için mi?

Ya da sahip olduğumuz dünya görüşünü topluma anlatmak, herkesin bizim gibi inanması, yaşaması ve düşünmesini sağlamak için mi?

Siyaseti  küçümsemeyin, hafife almayın.

Siyaset çok önemlidir.

Hayatımızı çok derinden ve çoğu zaman biz farkında olmadan etkiler.

Bakın son günlerde ülkemizde yaşanan “Bahar havası” birden “Kara kışa” döndü.

Neden?

Bu yaşananların 7 Haziran seçim sonuçlarıyla ilgisi yok mu sizce?

Var diyorsanız.

Kim oynuyor bizimle, üstümüzde bu oyunu kuran, çatışmaları başlatan kim?

Bu çatışmalardan neyi murat etmekteler?

Taraflar barış istediğini söylüyor ama, biz her gün üç beş cenazeyi kendi ellerimizle toprağa gömüyoruz.

Sahi ne oldu da oluyor bütün bunlar?

Acaba birileri bu seçimlerden böyle bir sonuç çıksın diye bizim oyumuzu belirlemiş olmasın?

Ne dersiniz?

Bunu düşünelim mi?

Yoksa “Kayıkçı kavgasına” devam mı edelim?

Millet olarak enerjimizi bizden istedikleri gibi kendimizle uğraşarak mı tüketelim?

Karar sizin.

Yani hepimizin.