Kılıçdaroğlu, Atina'da yayımlanan To Vima gazetesine verdiği demeçte, Türkiye'de genel seçimler sonrası yaşanan gelişmeler, Yunanistan'daki mali kriz ve Türk-Yunan ilişkilerine değindi. 

“Ülkemizde seçimler son zamanlarda dünyada eşine az rastlanır bir katılımla ve olaysız bir biçimde gerçekleşti. Yurttaşlarımızın demokrasiye olan bağlılıkları bizler için sevindirici ve önemli bir durumdur. Bugün halkımızın yüzde 95'i TBMM'de temsil edilmektedir. Bu temsil oranı ülkemizin sorunlarının çözümünde büyük katkı sağlayacaktır” diyen Kılıçdaroğlu, “Ülkemizde iç siyaset alanında yaşanan gerginlikler, demokratik sistem, demokratik düşünce, insan hak ve özgürlükleri bağlamındaki görüş ve hareket farklılıklarından kaynaklanmaktadır. CHP olarak biz, milletin iradesi üzerinde herhangi bir vesayeti kabul etmiyoruz. Var olan sorun bu noktada ortaya çıkmaktadır” ifadesini kullandı. 

CHP'den milletvekili seçilen Mustafa Balbay'ın usta bir gazeteci, Mehmet Haberal'ın da dünyaca ünlü bir doktor olduğunu, her siyasi partinin kendi alanlarında yetişmiş kişileri kadrosunda görmek istediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Bu iki milletvekilimiz yargılanmaktadır ama hiçbir ceza almış değildir. Cezası kesinleşinceye kadar herkes masumdur ama ne yazık ki bu iki adayımıza sürekli suçlu muamelesi yapılmaktadır” diye konuştu. 

Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Buradaki en önemli sorun, yıllardır bu insanların tutuklu olmalarıdır. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bu denli uzun bir tutuklama süresi yok. CHP olarak askeri darbelerden en çok zarar gören partiyiz. Her türlü darbeye karşıyız. Eğer bir suç varsa bu cezalandırılmalıdır fakat bugün sürmekte olan davalar kamuoyu nezdinde inandırıcılığını yitirmişlerdir. Uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen dile getirilen suçlamalar hala kanıtlanamamış ve yargılamalar sonlandırılamamıştır. AKP hükümeti bu davaları, muhalif düşüncede olan kişi ve kurumları sindirmek için kullanmaktadır.” 

Kılıçdaroğlu, AK Parti ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tutumunun “otokratik” olarak tanımlanıp tanımlanamayacağına dair soruyu ise şöyle yanıtladı: 

“Sayın Erdoğan'ın nasıl bir kişilik yapısı olduğu bizim için referans noktası oluşturmaz. Biz kişilere değil sisteme bakarız. Eğer sistemde otokratik bir düzenleme ve yönelim varsa eleştireceğimiz durum bu noktada ortaya çıkar. CHP olarak, yargı, yürütme, yasama ve dördüncü güç olarak tanımlanan basın özgürlüğü konusunda evrensel standartlara bağlı kalınmasını savunuyoruz. Bütün bu güçler ayrılığının tek bir kişi ya da tek bir parti elinde toplanmasını doğru bulmuyoruz. Dokuz yıldır iktidarda olan AKP, var olan demokratik sitemi kendi denetimi ve egemenliği altına alma çabası içine girmiş ve bu durum bizim için kabul edilemez bir durum haline gelmiştir. CHP olarak her koşulda demokrasiyi, özgürlükleri, adaleti ve eşitliği savunmaktayız. Tersi bir durum tarafımızdan kabul edilemez.” 

Öte yandan Anayasa değişikliğine değinen Kılıçdaroğlu, “Anayasa yapmak bir toplum için çok önemlidir. Mevcut Anayasa her ne kadar birçok değişikliğe uğramış olsa da 12 Eylül askeri darbesinin ruhunu taşıyan bir niteliktedir. Biz yeni bir anayasanın çağın gerçeklerine uygun biçimde yapılmasını savunuyoruz. Sayın Başbakan ve partisinin ne kadar samimi olduğunu göreceğiz” diye konuştu. 

“CHP'nin Kürt konusu karşısındaki tutumuna” ilişkin soruyu da yanıtlayan Kılıçdaroğlu, “Biz CHP olarak, Kürt sorununun çözümü konusunda en sağlıklı öneriyi ve yaklaşımı getiren partiyiz. Kürtçe üzerindeki yasakların kaldırılmasını savunan, Kürtçe yayının serbest bırakılmasını talep eden ilk partiyiz. Bu çerçevede bizim Kürtlere karşı sert tutumumuz söz konusu olmadığı gibi bu sorunun şiddetle çözülemeyeceğini açık bir biçimde söyleyen partiyiz. Kürt vatandaşlarımız Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıdır” dedi. 

‘TÜRKİYE’NİN BATI’DAN UZAKLAŞMASINDAN İKİ TARAF DA SORUMLUDUR’ 
“Türkiye'nin Batı'dan uzaklaştığına” yönelik değerlendirmesi sorulan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: 

“Avrupa Birliği projesi, hükümet değil, devlet projesidir. Bugün Türkiye ve AB arasındaki ilişki istenen düzeyde değildir. Bu durumdan iki taraf da sorumludur. Gerek AB ülkeleri hükümetleri gerekse ülkemizdeki AKP hükümeti Türkiye'nin AB sürecini iç siyaset konusu haline getirmişlerdir. Hem AB ülkelerindeki hem de ülkemizdeki siyasiler, milliyetçilik ve dinsel unsurları kullanarak, AB projesini yaşama geçirme konusunda gerekli iradeyi ortaya koyamamışlardır. AB ülkelerinin ve AB yönetiminin ülkemize yönelik sürekli kısıtlamalar, engeller ve şartlar öne sürmesi, toplumumuzda büyük tepkilere neden olmuştur. Bu sorunların aşılması için her şeyden önce samimiyet ve AB projesine olan inancın tazelenmesi gerekmektedir. Biz CHP olarak AB projesini çok önemli buluyor ve de destekliyoruz.” 

“Seçim öncesi dönemde, Yunanistan'a yardım için Başbakan Yorgo Papandreu'ya bir mesaj gönderdiği” anımsatılan Kılıçdaroğlu, “Yunanistan'ın içinde bulunduğu krizi büyük bir üzüntüyle izliyoruz. İnsanların kriz içinde varlıklarını ve değerlerini kaybederek zor duruma düşmeleri bir trajedidir. Bunu yaşamış bir ülkenin vatandaşları olarak Yunanistan'ı çok iyi anlıyoruz. Anladığımız için de partimiz iktidara gelirse Yunanistan'a yardım edeceğimizi dile getirmiştim. Biz komşuların zor zamanlarda birbirlerine destek vermelerinin gerekli olduğuna inanıyoruz. Zor zamanlarda birlikte hareket edilmesi çözümleri kolaylaştırır. Sosyal demokrat düşünceye sahip bir lider olarak, zor durumdaki insanların her yerde ve her koşulda birbirlerine destek vermesi gerektiğine yürekten inanıyorum” diye konuştu.