Yedi yıl aradan sonra televizyona dönmeye nasıl ikna oldunuz?

- Bu işe beni ‘Keşanlı Ali Destanı’ ikna etti. Keşanlı’yı kimseye bırakamazdım! Oyuncular da projeyi kabul etmemdeki önemli etkendi. İki oyuncu Belçim Bilgin ve Nejat İşler’le çalışmak harika. Nejat, Keşanlı’yı adeta bütün hücreleriyle oynuyor. İkisinin de sesi güzel ve çok güzel şarkılar söylüyorlar. Projenin hem görüntü yönetmenliğini hem de ikinci yönetmenliğini Selahattin Sancaklı yaptı. Keşanlı için yönetmen olarak televizyona çektiğim son proje diyebilirim. Yalnız özellikle altını çizeyim: ıleride bir diziye süpervizörlük yapabilir, senaryo yazabilirim ancak yönetmen koltuğundaki son işim ‘Keşanlı Ali Destanı’.

Dizinin, bugüne kadar izlediğimiz Keşanlı hikâyelerinden nasıl bir farkı olacak?
- Eserin ruhuna asla zarar vermeyeceğiz. Ana hikâye ve olay örgüsü hiçbir şekilde değişmeyecek. Ama diğerlerinden farklı olarak bu kez Keşanlı’nın hikayesini daha öncesinden anlatmaya başladık. Bunun için şarkı sözlerini önümüze koyduk ve sözlerden yola çıkarak ana yolumuzu değiştirmeden aralarını doldurarak hikâyeyi genişlettik.

İstanbul Beykoz’daki eski kundura fabrikasında nasıl bir plato yaratıldı?
- Beş ay çalışıldı bunun için. 50’ye yakın ev sıfırdan inşa edildi, bunların 22’sine girip yaşamak mümkün. Zaten birkaç yıldır, hep özel kurulmuş dekorlarda çalışıyorum. Sıradan bir eve gidip film çekme duygusuna inanmıyorum. Setteki her öğe karakterleri anlatmalı ve film de o yarattığınız dünyada çekilmeli. Biraz Hollywood tarzı düşünüyorum açıkçası.

Peki izleyiciyi televizyonda kendinize bağlamak sinemaya göre daha mı zor?
- Kesinlikle daha zor! Karanlık bir sinema salonundaki gibi seyirciyi tamamen hapsetme imkanınız yok. Evde televizyon izleyen seyircinin dikkatini dağıtacak çok şey var etrafta. şöyle bir yol seçtim bunun için: Şimdiye kadar dört dizi çektim. Hiçbirine haftalık dizi formatında bakmadım. Benim için her biri uzun süren sinema filmiydi ve nokta kondu. ‘Keşanlı Ali Destanı’nın da nereye gideceğini ve son bölümünü şimdiden biliyorum.

Her filminizde kahramanlık yapan karakterler var. Sizce günlük hayatta hâlâ kahramanlar var mı?
- Bu nereden baktığınıza bağlı. Size iyi gelecekse ve biat etmeyecekseniz örnek alacağınız bir kişi hiç fena sayılmaz. Bunları çok önemseyip kafamda büyütmüyorum. Artık hayata biraz daha mizahi taraftan bakmayı öğrendim. Bu yüzden Keşanlı projesi bana ilaç gibi geldi.

Sizin bir çocukluk kahramanınız var mı?
- Bunu ‘Dedemin İnsanları’nda gördünüz!

YAPTIĞIM İŞ ÇIPLAKLIK ANLATMAYA GEREK YOK

Sizce gişeyle ilişkiniz nasıl?

- Bir filmimin büyük iş yapması bende çok büyük korku yaratıyor. Çünkü büyük gişe yaparlarsa sizin olmaktan çıkıyor, algıların değiştiği, insanların başka bir yerden okuduğu filmler haline geliyor. Gişe, seyircinin algısını değiştirmemeli. Örneğin ‘Issız Adam’da küçük bir aşk hikâyesi çekmek istedik. Halbuki, kamuoyunda geldiği noktadan sonra anlatmak istediğimden başka bir şeye dönüştü.

Hakkınızda şöyle bir efsane var: “Çağan Irmak’ın bir filmi gişede iyi para kazanır. Ondan sonra da kendi için film çeker.” Buna katılıyor musunuz?
- Sekiz sinema filmimden üçü iyi iş yaptı. Keşke hepsi iş yapsaydı. Gişenin en dibini de, en yükseğini de gördüm, bu benim için bir artı. Söylediğin gibi, kendim için yaptığım filmlerim var. Örneğin ‘Ulak’ ve ‘Karanlıktakiler’. Ama bunun bir matematiği yok. Bazen kabuğuma kapanıp daha özel bir hikâye anlatmak istiyorum. Seyirci de bu maceramı seviyor. “Nefret ettim” diyen de “Çok sevdim” diyen de çıkabiliyor.

“Nefret ettim” diyenlere bozuluyor musunuz?
- Hayır. Hepimizin ayrı hayatları var. Ben de birçok şeyden nefret edebiliyorum!

Ağlatan film gişe yapar” eleştirisi sizin filmleriniz için de geçerli mi?
- Ağlatıyorum ama ağlatmak için uğraşmıyorum. Her filmimin sonunda da mutlu ettiğimi düşünüyorum. Çünkü ağlayarak da mutlu olabilirsiniz. Hiçbir zaman seyircinin ümitsizliğe kapılacağı bir şey yapmadım.

Filmlerinizdeki karakterler genelde aileleriyle ilgili sorunlar yaşıyor. Sizin ailenizle aranız nasıl?
- Tam tersi çok mutluyum. Yaptığınız işlerin size bağlanması tuhaf.

Neden az röportaj veriyorsunuz? Filmlerin DVD’lerinde bile röportajınız yok.
- Özel bir nedeni yok. Kendimi konuşarak anlatmak saçma. Yaptıklarımızla anlatıyoruz zaten. Bir filmi yaparak göz önüne çıkıyoruz. Bu zaten büyük bir çıplaklık, daha fazlasını anlatmaya gerek yok.

Yönetmen olmasanız ne iş yapardınız?
- Yazarlık bana çok büyük bir dünya gibi geliyor. Belki edebiyatçı olurdum.

‘Dedemin İnsanları’na gelirsek... Anneniz filmi izledi mi?
- İzledi, profesyonelce davrandı ve çok beğendi. Hayatımda bu tür duygusallıklara artık yer yok. Hayata daha gerçek ve daha mizahi bakıyorum. 

ZENGİN EVLERİ GÖRMEKTEN KUSMAK ÜZEREYİM

Televizyon yapımcıları seyircinin gerisinde. Artık içinde fakir kız, zengin erkek, birbirine uzun uzun bakan aşklar tutmuyor. Seyirci biraz kirlinin, biraz gerçeğin ve biraz ters köşenin peşinde. Zengin evleri ve havuzlu bahçeler görmekten kusmak üzereyim. Biraz gerçeğe atlayalım, bakalım ne olacak?

ÖNCE İNSAN SONRA HAYAT VE SİNEMA

Hayata daha esprili bir yerden bakıyorum. Hiçbir şeyi ve işimi o kadar ciddiye almıyorum. Çünkü ciddiye almadığım zaman daha doğru yaptığımı, çok ciddiye aldığım zamansa büyük bir hata yaptığımı fark ettim. Benim için önce insan, sonra hayat ve sinema geliyor.
hürriye
t