Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye'nin, bugün sağlık turizmi açısından inanılmaz potansiyel taşıyan bir ülke konumuna geldiğini belirterek, ''Üniversitelerimiz, eğitim veren kurumlarımız bunu mutlaka en iyi şekilde değerlendirmelidir'' dedi.

Akdağ, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumunun desteğiyle düzenlenen ''Sağlık Eğitimi Kongresi''nin açılışında yaptığı konuşmada, Tam Gün Yasası'nın öncesine değinerek, bir tıp fakültesi hocasının 2-3 saat hastanede kaldığını, dışarıdan getirdiği ve takip ettiği hastaları bulunduğunu söyledi.

''Peki nerede eğitim yapacağız ve bu nasıl bir eğitim oldu? Öğrenci, asistan nerede?'' diye soran Akdağ, asistanın ''Bütün iş yükünü yüklenen bir hamal'' olduğunu söyledi.

Akdağ, ''Bir de 'Çömez asistan' diye bir tabir var ki zaten kambur kambur üstüne... Ne varsa, kliniğe gelir gelmez her şey onun üstüne verilir'' diye konuştu.

Kendisinin de geçmişte bunu yaşadığını, çömezlikten kurtulup kıdemli hale gelince kişinin bunu tabii gördüğünü ifade eden Akdağ, ortaya koydukları sabit maaş ve performans ödeme sisteminin, eğitimi geliştirmek açısından şu anda ellerinde çok önemli bir enstrüman olduğuna inandığını, bu enstrümanı kullanmanın üniversiteler ve YÖK'ün elinde olduğunu söyledi.

Akdağ, şu anda mevzuat ve şartların kamu, devlet üniversitelerinin de kamu kaynağı dışında kaynak temin etmesini mümkün kıldığını, Döner Sermaye Kanunları'nın bunun için çok iyi bir baz oluşturduğunu kaydederek, tıp fakültelerinde toplam gelirin yüzde 50'sine kadar, diğer fakültelerde yüzde 85'ine kadar öğretim üyeleri ve diğer çalışanlara ek ödeme dağıtabilecek bir sistemin bulunduğunu bildirdi.

Üniversitelerin bu tarzda üretmeye artık alışması, bütün batılı üniversitelerde olduğu gibi Türkiye'de de bunu öğrenmeleri gerektiğini vurgulayan Akdağ, şöyle devam etti:

''Türkiye, bugün sağlık turizmi açısından inanılmaz potansiyel taşıyan bir ülke konumuna geldi. Üniversitelerimiz, eğitim veren kurumlarımız bunu mutlaka en iyi şekilde değerlendirmelidir. Sadece özel hastaneler değil, kamuya ait kurumlar da bunu en iyi şekilde değerlendirmelidir. Çünkü bilginin en mükemmel şekilde biriktiği kurumlar aslında tıp fakültelerimiz, özellikle köklü tıp fakültelerimiz ve eğitim hastanelerimizdir. Buralarda son derece iyi yetişmiş öğretim üyelerimiz var. O zaman bir taraftan Türk halkına hizmet ederken, öbür taraftan Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Asya'dan gelecek hastalara da hizmet ederek bu hizmet sunumu sonrasında bir katma değer oluşturmamız mümkündür. Bu, bir taraftan bizim eğitimimizi zenginleştirir, öte yandan da mali gücümüzü artırır.''

YABANCI HASTA SAYISI
Recep Akdağ, Türkiye'de geçen yıl 100 binle ifade edebilecek şekilde yabancı hasta olduğunu, 2023 vizyonu çerçevesinde Türkiye'nin dünyanın en çok yabancı hasta çeken ülkelerinden biri durumuna gelebileceğini, Türkiye'deki üniversitelerin de bundan fazlasıyla nasiplerini alabileceğini ve bu imkanların bulunduğunu söyledi.

''Bence üniversitelerimiz bu imkanı en iyi şekilde kullanmalıdır'' diyen Akdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kendisinin, önümüzdeki dönemde ajandalarındaki en önemli konulardan birinin yüksek iş yükü altında çalışan sağlık çalışanlarının rahat ettirilmesi olduğunu, bunun içinde eğitimcilerin de bulunduğunu bildirdi.

Akdağ, ''İmkanlarının arttırılması, ortamlarının düzeltilmesi, kazançlarının arttırılması, emeklilik imkanlarının iyileştirilmesi... Özellikle emeklilik imkanlarının iyileştirilmesiyle ilgili olarak birtakım temel çalışmalar yaptık. İçimizde maliyeci yoksa bir şey söyleyeceğim. Şimdi hep birlikte maliyecileri ikna etmemiz gerekiyor. Herhalde biraz mesafe aldık gibi düşünüyorum'' diye konuştu.

SAĞLIK SİSTEMİMİZ ÖZGÜN BİR MODEL
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye'nin sağlık sisteminin artık bir model olduğunu belirterek, ''Özgün bir model. Ancak başka ülkelerin de alıp kullanabileceği bir model'' dedi.

Bakan Akdağ, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumunun (YÖK) düzenlenen ''Sağlık Eğitimi Kongresi''nin açılışında yaptığı konuşmada, sağlık eğitiminin her bireyin, aynı zamanda toplumun vazgeçilmez ihtiyacı ve herkesin hakkı olan sağlık hizmeti alma ihtiyacının çok önemli bir parçası olduğunu söyledi.

Eğitilmiş sağlık insan gücünün, birey ve toplumun ihtiyaçlarıyla örtüşmesi gerektiğini vurgulayan Akdağ, Türkiye'de yıllarca sağlık iş gücünün yeterli olup olmadığının en çok konuşulan konular arasında yer aldığını, 2003'den önce Türkiye'de sağlık iş gücü yetersizliğinden bahsedildiğini hemen hemen işitmediklerini, 14 Mart tıp bayramlarında genellikle doktor sayısının fazla olduğundan, öğrenci sayısının azaltılması gereğinden bahsedildiğini, Türkiye'de doktorlar ve 2002 yılı sonlarında hemşirelerin iş bulmakta zorlandığını kaydetti.

Akdağ, ''Başbakanımızla hangi şehre gidersek gidelim önümüze hemşireler, diğer sağlık mensupları çıkıp istihdam arayışı içerisinde tavırlarını ortaya koyuyorlardı, çok da örgütlüydüler. Özellikle ilk yıl nereye gitsek ben tedirgin oluyordum. 'Önümüze çıkacaklar, protesto edecekler, niye bize iş vermiyorsun diyecekler'. Gelin görün ki yıllar içerisinde ortaya çok farklı bir tablo çıktı'' diye konuştu.

Dünya ve özellikle Avrupa ile kıyaslandığında Türkiye'deki doktor, hemşire ve diğer sağlık personeli sayısının yetersiz olduğunu ve bu sayının mutlaka arttırılması gerektiğini vurgulayan Akdağ, TÜİK'in yaptığı anketlerde diplomalı kişiler açısından istihdam sorununun en az yaşandığı ya da hiç yaşanmadığı alanın sağlık olduğunu bildirdi.

Bakan Akdağ, daha esnek çalışma modelleri oluşturulması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

''Madem Türkiye'de sayıyı arttırmak zorundayız. Bence Türkiye'de bunun tartışılacak bir tarafı yok. Bu tartışmaları lüzumsuz ve zaman kaybı olarak görürüm. Bu sayıya ulaşmak için altyapıyı nasıl hazırlayacağız, insan kaynaklarımızı nasıl paylaştıracağız? Belki zaman zaman uzaktan eğitimleri, bunları nasıl kullanacağız? Bence bunları tartışmanın zamanı gelmiş durumda. Belki YÖK'ün de burada bazı açılımlar yapması gerekiyor. Daha esnek çalışma modelleri oluşturmalıyız. Halkın ihtiyacı var. Sağlık insan kaynağı açısından, eğitilmiş insan kaynağı açısından... Bu insan kaynağını yetiştirecek kurum da birinci derecede üniversiteler ve YÖK'tür. Bunun ülke sathında planlanması lazım. Herhangi bir biçimde öğrencilerimizi 200-300 kişilik amfilere koyarak burada bir hocanın ders anlattığı, öğrencilerin de not aldığı bir eğitim düzeniyle götürüyorsak, burada bir yanlış var. Özellikle yaşı başı bayağı ilerlemiş hocalarımızın peşine 10-20-30 kişiyi takarak yaptığı vizitlerle de bu işin yürüyeceğine inanmıyorum. Artık böyle bir çağda değiliz.''

Teorik eğitimin mümkün olabildiğince dijital ortamlarda sağlanması gerektiğini belirten Akdağ, yıllarca ''inanılmaz'' bir bilgi yükü altında ezildiklerini, bunun da tıp eğitiminde tartışmaya açılması gerektiğini söyledi.

Son yıllarda Türkiye'de sağlık alanında büyük işler gerçekleştirdiklerini, yapılan bütün anketlerde Türk halkının bunu ''büyük bir vefa duygusu'' şeklinde ortaya koyduğunu ifade eden Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Uluslararası kuruluşlar da ortaya koyuyor. Türkiye'nin sağlık sistemi artık bir model, özgün bir model. Ancak başka ülkelerin de alıp kullanabileceği bir model. Kaynakların olabildiğince verimli kullanılabildiği ve sağlık hizmet sunumunun bir taraftan her vatandaşa ulaştığı, öbür taraftan da vatandaşlara bu hizmetin ulaştırılabildiği diğer gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında onlarla mukayese edilemeyecek kadar ucuza mal edildiği verimli bir sistem oluşturduk. Ancak bu sistemin oluşturulmasında en büyük katkısı olan sağlık çalışanlarının gelin görün ki bugün üzerlerinden iş yükü belki diğer Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında en ağır iş yükünü oluşturuyor. Bunun sebebi de kanaatimce birinci derecede insan iş gücü sayısındaki eksikliktir. Biz bu yükü süratle azaltmak durumundayız. Kaliteden taviz vermeden, altyapıyı iyi oluşturarak bu sayıyı hep birlikte arttıracağız.''

TAM GÜN YASASI
Bakan Akdağ, Tam Gün Yasası'na da değinerek, ''Şöyle tartışanlar var, 'efendim, tam günden sonra eğitim mahvolacak, çok kötü olacak bu işler... Hatta kötü oldu. Hocalar artık dışarıyı tercih ediyor' diye olmayan bir husus tartışılıyor Türkiye'de'' şeklinde konuştu.

Mecliste kendisine ''Nobel Ödülü alan bir öğretim üyesine 140 lira verilecek. Performansta böyle yapmışsınız. Siz Nobel Ödülü alana nasıl 140 lira verirsiniz?'' denildiğini hatırlatan Akdağ, ''Nobel ödülü alanı öyle performans değil, altına boğmak lazım. Bir kişi alsın keşke... Ben garantisiyim. Hiçbir yerden olmasa ben ona 40 tane sponsor bulur, onu böyle üstünden aşağı altına boğacak bir imkan temin ederim. Söz veriyorum. Türkiye'den bir kişi keşke tıp alanında bir Nobel Ödülü alsa... Olur da yani, neden olmasın'' şeklinde konuştu.

Nobel'in bir ödül sayılıp, bu ödülün karşılığının 140 lira sayılmasının YÖK'ün yaptığı yönetmelikle ilgili olduğunu, bunun hükümet ya da Sağlık Bakanlığı ile uzaktan yakından alakası bulunmadığını dile getiren Akdağ, şunları kaydetti:

''Hükümet olarak Tam Gün Kanunu'nda kazançların üst sınırlarını belirledik. Sabit maaşın şu kadar katı bir kazanç öğretim üyesine takdim edilebilir. Ben bunu üniversite olarak nasıl takdim edeceğim? Nasıl bir yönetmelik yaparsanız öyle takdim edeceksiniz. Nitekim bu yönetmeliği YÖK yaptı, biz de destek olduk gerçi... Eğer biz performans çalışmalarını eğitimle ilişkilendirmek istiyorsak doya doya, istediğimiz kadar ilişkilendirebilecek durumdayız. Şu anda yapılmış kanunlar buna müsait. Yeni bir kanun yazmaya lüzum yok. Top sizde (YÖK). İlişkilendirmek de gerekir.''