Olağan üstü dönemlerden geçiyoruz.

Kendini “Kainat İmamı sanan Şizofren” ve ona İnanan “Müritlerinin”

15 Temmuz gecesi Milletin Meclisine, devletin MİT, Özel Harekat gibi önemli kurumlarına ve en başta seçilmiş Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Genel Kurmay Başkanı, Mit başkanı ve Kuvvet komutanlarına karşı başlattıkları, 240 vatandaşımızın hayatını kaybederek şehit olduğu ve 1390 yurttaşımızın yaralandığı terör oluşturarak yapılan kalkışmanın artçı etkileri devam ediyor.

Bu mel’un kişi yüzünden birçok haneye ateş düşmüş durumda.

Birçok kamu kurumundan açığa almalar, gözaltılar sürüyor.

Devletin en küçük birimine kadar yapılan sızmaların oluşturduğu “Habis ura” karşı mücadele devam ediyor.

Her kurumdan ilişkili olma ihtimali olanlar açığa alınarak kurumlar temizlenmeye çalışılıyor.

Yapılan temizlik çalışmaları ülkenin her ilinde, ilçesinde, mahallesinde ve sokağında hissediliyor.

Temizlik çalışmaları sadece bürokraside değil.

Toplumun her kesiminde devam ediyor.

İş dünyasından, çarşıdaki esnaftan  FETÖ Terör örgütüyle bir şekilde bağlantısı olanlar sorgulanıyor.

Sorgulamalarda hiç bir şey atlanmak istenmiyor.

Zira devletin en mahrem yerlerine kadar nüfuz eden örgüt yapısı bu titizliği gerektiriyor.

Bu titizlik çabası, işlerin doğru ve çabuk yapılmasını zorlaştırıyor.

Tabi, soruşturmaları yapanların psikolojisi de dikkate alınmalıdır.

Birçok devlet kurumunda yapılan açığa alma ve tutuklamalar, uygulayıcılar açısından  ihtiyatın ön planda tutulmasını zorunlu kılıyor.

Yani potansiyel gözaltı ve tutuklamalarda polis, savcı ve hâkimler “İnisiyatif almaktan” imtina ediyor.

Herkes bu pisliğin kendisine sıçramasından ve bulaşmasından korktuğu için, kararı üst makamların vermesini istiyor.

Adaleti sağlamada üçüncü ayak olan savunma tarafı ise;

FETÖ terör örgütü üyesi olmakla suçlanan sanıkların davasını almıyor, “Mel’un FETÖ terör örgütünü savunuyor lekesinin” üzerlerine yapışıp kalmasından endişe duyuyor.

Böylece, FETÖ-PDY Terör örgütü üyeliğiyle suçlanan sanıklar ve yakınları “Eli böğründe” karakol ve adliye önünde yakınlarıyla ilgili verilecek bilgi ve  kararı bekliyor.

İyi ki, vaktiyle CMUK kanunu çıkmış, bu kanun sayesinde devlet sanıklara avukat sağlıyor.

Sanık yakınları, gözaltındaki sanıklarla ilgili bilgiyi bu avukatlar sayesinde alabiliyor.

Temenni ediyoruz ki, bu süreç devletimiz, emniyet ve adalet kurumlarımız tarafından,

Adalet duygusu” zedelenmeden tamamlanır.

Değilse, 15 temmuz akşamı, “Kalkışma ve terör yoluyla ülkemizde oluşturulmak istenen kaos adalet duygusunun zedelenmesiyle” oluşma riski taşımaktadır.

Kesinlikle toplumda, “İntikam duygusuyla” hareket ediliyor algısı oluşmamalıdır.

Toplumumuzun bazı kesimlerince bu iddialar dillendiriliyor ki, Cumhurbaşkanımız “İntikam değil, Adalet duygusuyla” hareket edilecek diyor.

Bu riski gidermek için hassasiyetlerimiz artırılmalı, çalışan görevlilere yardımcı olunmalıdır.

Savunma hakkını temsil eden avukatlar davaları almama kararlarını gözden geçirmelidirler.

Topluma, adalet mekanizmasının “Soruşturma, Savunma ve Yargılama” gibi bütün unsurlarıyla çalışıyor inancını verilmelidirler.

Avukatlar bu görevden hangi sebeple olursa olsun kaçmamalıdırlar.

Yargılama sürecini “Bir ayağı topal” bırakmak doğru değildir.

Bize göre avukatlar kararlarını gözden geçirmelidir.

Avukatlar diyorum; zira Baroların böyle bir kararı yoktur.

Her avukat bireysel olarak karar vermektedir.

Kim bilir, bizim bilmediğimiz vekâlet alan avukatlar da vardır.

Onlar için bu çağrımız geçerli değildir.

Çağrımız bu vazifeden imtina eden avukatlaradır.

Çok geç olmadan, Devletimiz ve Adalet kurumu üzerinde oluşacak kuşkular bertaraf edilmelidir.