Mustafa Özay'ın yazısı...
 
Milli Eğitim Bakanlığının bir araştırmasına göre lise öğrencilerinin %25’i okuduğunu anlamıyormuş. Kalanın büyük çoğunluğu da okumuyor zaten. Bir dili öğrenmek için yaşamak lazımmış dünyada herkes İngiltere’ye taşınsın o zaman..
 
Kişi dil bilimci yaftasını almış ve İngilizce düşündüğünü iddia eder. Sorarsınız; domates görünce ne düşünürsün veya domates görünce aklına getirdiği sözcük nedir? “tomato” der, Peki anneni görünce hemen “my mother” der. Peki pırasa deyince” hmm pırasa” der. Peki patlıcan lahana karnabahar hepsine Türkçe karşılıklarını verir. 
 
Peki nasıl İngilizce düşünme bu. Peki herhangi bir dilde düşünen ve ilkokul 3. sınıfı bitiren bir insan 4 işlemi yapabilir değil mi? Peki bir ülke düşünün beyefendi veya hanımefendi yaşını başını almış adı dil öğretmeni ve üniversitede okumuş ve İngilizce düşünün diyor ama 2 sayıyı birbiriyle İngilizce düşünüp çarpamıyor peki bunları yapamayan hangi hokkabazlıkla İngilizce düşünüyor...
 
Temel, İngiltere de inşaat ustası aşağıda çalışırken çekiç lazım oluyor sağa sola bakıyor yok. Yukarıda bir İngiliz çekiçle çalışıyor. Adama “çekici at çekici” diyor.. Adam anlamıyor tabii temel birkaç defa çekici at dedikten ve adam da İngilizce anlamıyorum dedikten sonra adama ” Do you speak english?” diyor adam “yes” deyince “eee atsana be çekici kardeşim” diyor....
 
Türkler yurtdışında uçaktan iner inmez neden bir Türke yapışıp aylarca Amerika’da kalıp tek kelime konuşmadan gelirler ve sırf hava olsun diye “abi 2 sene Amerika’da kaldım” derler.
 
Dört dil bilen bir İtalyan dilbilimci neden “İngilizce düşünemem” derken bu ülkede bu, olması gereken bir şeymiş gibi empoze edilir..
 
Öncelikle bir dilde düşünmek ne demektir ona bakalım ve lütfen ortadan bilimsel bakalım....
 
Bilimsel olarak bir dilde düşünmek demek; İnsanın anne karnından başlamak üzere doğduğu andan itibaren hayatının sonuna kadar konuşma, okuma, anlama ve yazma düzeylerinde a dan z ye her konuda soyutu somutu, formal, informal öznel nesnel herşeyin kafamızdaki bilişsel süreçte, dil merkezinde o dilde sembolikleşip yerleşmesidir. Dünyanın her ülkesinde bir insan doğduğu andan itibaren formal eğitim düzeyine kadar öncelikle konuşma ve anlama yani dinleme düzeyinde herşeyi belli bir dilde kodlar. 
 
Örneğin anne kelimesi annesini görerek ve yanındakilerin ve annesinin ona kendisinin anne olduğunu defalarca söyleyip kafasında kodlamasıyla başlar ve çocuk o varlığı görünce anne der...Bu her şey de bu şekilde. Kelime, kelime grubu ve cümle düzeyinde bu şekilde gelişir ve çocuk okula başlayınca bu sefer yazma ve okuma düzeylerinde kodlamaya devam ederek somut şeylerin bir kısmını soyut şeylerin de tamamına yakınını yazma ve okuma düzeylerinde kodlayarak o dilde bunları yerleştirmeye başlar.
 
Yıllar geçip tüm kodlamalar belli bir dilde yapılıp yani dilsel düşünme süreci belli bir dilde oluştuktan sonra birileri gelip annenizi görünce “Artık annem yok”, “my mother” var veya “artık masa yok”,” table var” veya “ağaç yok”, “tree” var deyince herkes şok olmaktadır.
 
Ülkemizdeki İngilizce sisteminin hatası kafamızda hiç dil yokmuş gibi sanki yeni doğmuşuz gibi referans dil yokmuş gibi sanki herkes küçük İngiliz bebeleriymiş gibi kodlamayı sıfırlayıp yeni kodlama başlatmak isteme çabasıdır. Birisi çıkıp “Çocuğum hiç okula gitmediği halde türkçe konuşuyor.” Diyor.
 
Evet tabiidir duyanda sanki çocuğum okula gitmediği halde İngilizce konuşuyor dedi sanacak....
 
Temel bir gün İngiltere ye gidip annesi doğumda ölmüş babası da olmayan bir bebeği evlat edinip Türkiye ye getirdiğinde kendisine “ne yapıyorsun” diyenlere “siz ne diyorsunuz arkadaşlar büyüyünce bana İngilizce öğretecek ne haber” der.
 
Bir İngiliz İngilizce bir yazıyı okuyup anlar. Çünkü kafası İngilizce yazı İngilizcedir bir Alman Almanca bir yazıyı okuyup anlar yazı Almanca kafası Almancadır.
 
Bir Türk Türkçe yazılı bir şeyi okur anlar. Yazı Türkçe kafası Türkçedir. Peki bir Türk İngilizce bir yazıyı okuyup anlıyorsa kafası Türkçe olmasına rağmen acaba ne yapılıyor sanılıyor.
 
Hangi Türk annesini gördüğünde “my mother” diye annesine sarılır? Hangi Türk masa görünce aklına “table” gelir veya hangi Türk güzel bir araba görünce kendi kendine “ooo what a nice car” der?
 
İngilizce cümle kurmakla İngilizce düşünmek tamamen farklı konulardır. Dünyada en iyi dil konuşanlar çevirmenlerdir.Her dil hocası her konuda konuşamaz ama bir çevirmen her konuda konuşur. Çünkü yapısal olarak dile hakim ve literatür birikimi vardır. Yaşatıcının ilk ayeti 3 kere “oku” sözüyle başlar konuş, dinle demekle başlamaz. Gerçek gerçektir gerçeğin reklamı olmaz “İlim Çin de olsa arayınız” diyen peygamberimize kimse çıkıp ta “Sen Çinin reklamını mı veya İslam’ın reklamını mı yapıyorsun” diyemezse...
 
”Her söylediğin doğru olsun ama her doğruyu söyleme” diyen zata “Sen Aristonun, Sokratesin reklamını mı yapıyorsun?” diyemezse dil konusuna yıllarını verenlere ve “İngilizce dünyanın en basit fakat sistematik dilidir.”diyenlere de “Sen reklam mı yapıyorsun?” diyemezsiniz.
 
Biri bize konuşurken ki anlama ve okurken ki anlamada bize hazır olarak geleni anlarız. Ama biz konuşur veya yazarken hazır olan yoktur. Önce hazır olmayanı oluşturup sonra konuşma ve yazma düzeylerinde aktarmamız gerekir. Peki bu 2 düzeyde yani konuşma ve yazmada hazır olamayanı oluştururken kafamızda yapılan işlemlerde dilsel süreçte fikrin oluşturulma aşamasında kelime havuzundan kelimeler alınırken hangi dilde alınmaktadır.
 
Gittiği pazarda anlamını bildiği nesneleri İngilizce söyleyip bilemediklerini Türkçe söyleyen, 2 tane iki basamaklı sayıyı alt alta koyup 9 yaşında birinin yaptığı hesabı yapamayan maaşını aldığında “Şu kadarını su, şu kadarını elektrik, şu kadarını kredi kartı için ayırayım. Ayrıca kahvaltılık kalmamış alsam iyi olur” diye İngilizce düşünüp cümle kuramayan kahvede tavla oynarken “şu zar gelse böyle olur şöyle gelse böyle olur” diye adım hesabını İngilizce yapamayan doktorsa İngilizce hasta tedavi edemeyen hastaysa derdini İngilizce düşünüp anlatamayan mühendisse bir inşaat projesini İngilizce düşünüp çizemeyen daha nice sonsuz örneğini verebileceğimiz ve hayatın içinden şeyleri İngilizce düşün yap dediğinizde apışıp kalan bir güruh nasıl “İngilizce düşün” enjeksiyonunu hala utanmadan sürdürür. İşte bu acı gerçektir.
 
Ben İngilizce düşünemem fakat bir yabancıyla her konuda konuşabilirim. Ben İngilizce düşünemem ama integral sorusu çözmekten fizikte eğik atış konusu anlatmaya kadar her türlü hesabı İngilizce yaparım.
 
Ben İngilizce düşünemem ama malazgirt savaşını İngilizce anlatırım. Ben İngilizce düşünemem ama sahilde otururken kpds sınavından en az 90 alırım ben İngilizce düşünemem ama Türkçeden İngilizceye her konuda makale yazarım ben İngilizce düşünemem ama Türkçe çok iyi düşünür İngilizce terimlerle satranç briç oynarım İngilizce düşünemem ama Türkçe düşünüp 1000lik bir yarış motorunu İngilizce terimlerle kullanabilirim...
 
Bir yabancıyla beş dakika konuşmak dil bilmek değildir. Önemli olan o beş dakika bittikten sonra ne olacak sürekli tanışmak mı isteyeceğiz yanımızdaki kaçıncaya kadar.
 
Önemli olan bir dilde cümle kurmaktır. Karşıdaki sizin yabancı olduğunuzu zaten biliyor. Önemli olan, iletişim cümle kurmakla olduğundan cümle kurarak derdimizi anlatmaktır.
 
Bazıları diyor ki; “Hızlı konuşmazsanız karşıdaki sizi dinlemez.” Asıl hızlı konuşmaya çalışırsanız ne dediğiniz anlaşılamayacağı için sizin yanınızdan uzaklaşırlar.
 
Telaffuz dilde önemli değildir. Önemli olsaydı dünyada iletişim dururdu. Dünyada İngilizceyi en zor telaffuz eden ırk sarı ırktır. Bizim ki gibi ülkelerde bazen “İngiliz gibi telaffuz edemeyen konuşmasın” gibi söylemler geçmişte sürekli çıkmıştır. Arap Arap gibi, Fransız Fransız gibi, İtalyan İtalyan gibi, Rus Rus gibi, Türk Türk gibi İngilizceyi telaffuz eder. Asla İngiliz gibi telaffuz edemeyiz. Zaten bazı kelimelerin ingilizce telaffuzu örneğin california gibi, modal gibi, arthur gibi yapsam da asla telaffuz etmeyeceğim kelimelerdendir. Neden olduğunu bir sözlük açıp deneyebilirsiniz.
 
Amerika’da şu an bizim bildiğimiz İngilizce halk arasında kullanılmamaktadır. Kullanılan ise birbirine karışan halkların ortak kullandığı ne olduğu sadece kullananlar tarafından anlaşılan İngilizcedir.
 
Meşhur bir dil kursunun iki bayan öğrencisi ders arasında ayaküstü İngiliz gibi telaffuz etme çabalarıyla şöyle cümleler kurup anlaşıyorlar telaffuzları İngiliz gibi ama kurulan cümleler şöyle biri diğerine; “after why we are difficult” diyor. Öbürü de “yeeaahh ok” diye cevap veriyor. Bu iki cümleyi anlayıp analiz eden varsa yeni akvaryuma giriş bileti hediye edilecektir.
 
Yani kelimeleri yan yana koy ağzını burnunu ayarla gevrek ve yamultarak tabii vücudun da buna uyarak söyle salla gitsin yeter ki dışarıdan İngilizce bir şey dediğin anlaşılsın. (haber7)