Çok kısa bir süre sonra sahuru, davulu, mahyaları, heyecanı ve coşkusuyla bir Ramazan-ı Şerif daha gelip çaldı gönül kapımızı.Evlerden hem göze hem damağa hitap eden çeşit çeşit yemeklerin kokuları yükselecek. Camiler dolup taşacak, mahyaların ışıkları ile gökyüzü şenlenecek. Uzun pide kuyrukları, davulcuların mahalleyi dolduran tok sesleri, arife, ardından bayram derken bir ay, heyecanı ve coşkusu ile kalplerimize huzurunu neşesini bırakıp gidecek. Bizler de ilk gününde bitmeyecekmiş gibi görünen Ramazan'ın bir çırpıda bittiğini ve Oruç tutmanın güzelliklerini derledik siz değerli okuyucularımız için.
Önce gökyüzü şenlenir...
Ramazandan on beş gün önce başlayan mahya kurma hazırlığı ramazanın gelişinin de müjdecisidir aslında. Ramazanın başında "Merhaba Ya Şehr-i Ramazan; Oruç Tut Sıhhat Bul; Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan; On bir Ayın Sultanı' ve Zekât Malı Artırır' gibi ibarelerle süslenen gökyüzü, ay sonuna doğru Şefaat Ya Rasulallah; La İlahe İllallah' ve Elveda Ya Şehr-i Ramazan'larla ince bir hüzün bırakır şehre.
Mis kokulu sokaklar...
İftara yakın saatlerde insanı mest edercesine pide kokuları sarar sokakları, Ramazan anlamı onunla çıkar sanki. Mis gibi kokusunu içinize çekip uzun bir kuyrukta bekledikten sonra daha da lezzetli olur ramazan pidesi. Yılın bir ayı boyunca sofralardan eksik edilmeyen pidenin bu kadar özel olması, sadece bu zaman dilimiyle kısıtlı olmasından yatıyordur belki de...
Ramazanın vazgeçilmez lezzetleri...
Ramazan der demez akla ilk pide, ardından da peynir, reçel zeytin, bal, ceviz, badem, hoşaf sofrada renk ve lezzet cümbüşü oluşturmak için alır yerini. Bal gibi lezzetiyle tüm günün halsizliğini birden gideriveren hurmasız bir iftariyelik düşünmek mümkün değil. Daha ramazan gelmeden, seyyar satıcı tezgâhlarını, kuruyemişçi dükkânlarını renk renk süsleyen hurmalar, eşsiz bir ramazan lezzeti elbette ama ramazanın en özel lezzeti bize göre güllaç. Bu tatlı her mevsim bulunabilir olmasına rağmen iftarlarda saltanatını korumak adına olsa gerek hep saklar kendini, özletir. İçine sarılan ceviz, üzerine serpilen nar taneleri ile midede bir lezzet coşkusu uyandıran güllaç, iftar sofralarının en büyük güzelliği.
Top Patladı..!
Ramazan ile birlikte hayatımıza giren bir diğer güzellik de ramazan topu. Duyulduğu an, oruçlu insanların yüzlerine kocaman bir gülümseme yerleştiren, iftar saatinin geldiğini müjdeleyen bu top ile birlikte camiden yanık sesli müezzinin okuduğu ezan, oruçla geçen güzel bir günü mükemmel ziyafet sofrasına dönüştürür.
Bir lezzet şenliği, iftar davetleri...
Ramazan elbette sadece yeme içme ayı değil aksine eldeki nimete şükretme, bu nimetleri bulamayanlar ile paylaşma ayı. İşte bu paylaşımlar, en büyük güzellikleri de beraberinde doğuruyor. En özenli sofraların, en lezzetli yemeklerin ve en güzel sohbetlerin paylaşıldığı iftar davetleri, başı besmeleli sonu dualı, herkesin aynı ciddiyet ve şuur içinde birleştiği birer ilahi zaman dilimleri.
Çadırda iftar zamanı...
Belediyeler, dernekler ve vakıflar tarafından kurulan, ramazanın ruhunun yaşanabileceği, birlik ve beraberliğin sembolü olan iftar çadırları, sahurdan beri aç susuz ve şükürle gününü yaşayan insanların zafere ulaşma sevinci, hiç tanımadığı insanlarla paylaşması ramazana özgü bir diğer güzellik. Musikiler, sema gösterileri ve çeşitli organizasyonlarla taçlandırılan bu çadırlarda sponsorlar tarafından genellikle sunulan fiks menü ise: çorba,tavuk,pilav ve tulumba tatlısı.
Ramazan davulcuları…
Ramazan ayının en vazgeçilmezidir, Ramazan davulcuları. Geçmişten günümüze süregelen bu gelenek, sahura kalkmayanlar için biraz rahatsızlık verici bir durum olsa da ramazan davulcusu uyuyan mahalleyi uyandırabilmek için tokmağına asılmaya ve manilerini sıralamaya devam eder çoğunlukla. Ramazan davuluna eşlik eden manilerle tatlı uykularından uyanıp sahura kalkanlar ise sadece bir ay süren bu güzelliğin keyfini çıkarır aslında.
Nerede eski Ramazanlar...
Her Ramazan ayında en çok duyduğumuz cümlelerden biridir" Nerede eski ramazanlar..."Osmanlıların son dönemlerindeki ramazan kutlamalarının hatırlanmasından kaynaklandığını düşündüğümüz bir cümle, bize ‘’Değişen ramazanları mı yoksa bizler miyiz? ‘’ sorusunu sorduruyor. Evet o zamanlardaki gibi her canı isteyenin teklifsizce oturabildiği, çıkışta ellerine "diş kiraları" nın tutuşturulduğunu, bir kuş sütünün eksik olduğu yer sofraları yok artık hayatımızda. Çadırda İftar zamanında da yazdığım gibi kurulan yardımlaşmalarının ve dayanışmanın simgesi halini almış iftar çadırları var. Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan ve bir ramazan geleneği diye bilinen direkler arası eğlenceleri ve kantoları ise o dönemin Ermeni halkı tarafından çıkarılmış bir eğlence geleneği.
Teknoloji hayatımıza birçok yenilik getirdi ve dolayısıyla artık orta oyunları, gölge oyunları, Karagözler, Hacivatlar da yok. Evet, bunlar güzel değerlerimizdi ve bu değerlerimiz son zamanlarda düzenlenen Ramazan organizasyonları ile yeniden canlandırılıyor. Ama şu bir gerçek ki Ramazan hiç bir zaman eskimiyor. Çünkü hala ramazanın gelişini heyecanla bekliyoruz, hala ramazan coşkusunu yaşıyoruz içimizde, evimizde, şehrimizde, hala camilerimiz dolup taşıyor, hala cami çıkışında bir dostumuzun ramazanını kutlayabiliyoruz. Ayaküstü sohbet edebiliyoruz. Hala bir çocuk tuttuğu ilk orucun sevincini yaşıyor ve galiba bizlerin de özlediği aslında eski ramazanlardan ziyade ilk oruç tutmanın heyecanı yaşadığımız çocukluğumuz…
Bu haftalıkta ben Aydın Avcı’dan bu kadar. Tüm İslam âleminin Ramazan ayını canı gönülden kutluyorum ve diyorum ki ‘’ Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan ‘’. Bir sonraki yazımda buluşana dek Hoşça Kalın…