Seçim sonuçlarına göre artık hükümet kurma sorunumuz yok.

Milletimizin kararı istikrardan yana oldu.

Seçmenin;

Altı aylık süre içinde yapılan iki seçimdeki kararına baktığımızda,

Ak Partinin ülkeyi yönetmesinden değil, ancak bazı uygulama veya söylemlerinden rahatsız olduğunu söylediğini gördük.

Bu tespitimize itiraz eden Ak Partililer olabilir.

İtiraz edenlerin varlıkları kabul edilebilir ama bu durum onları haklı yapmaz.

Seçmen, siyasi istikrar için AK Partiden vazgeçmemiştir.

Ak partinin söylemlerine itibar etmiş,

Ülkenin kuşatılmak, diz çöktürülmek istendiğine inanmıştır.

AK Parti ve Cumhurbaşkanı karşıtlığı üzerinden ülkenin kuşatılıp “Diz çöktürülmek” istendiği tezini kabul etmiştir.

Ankara garında patlayan bombayı, ülkenin geleceğine yapılan saldırı olarak değerlendirilmiştir.

Muhalefetin “Diktatör” suçlamalarına itibar etmemiştir.

Bu sonuçlardan sonra;

Başbakan Sayın Davutoğlu millete verdiği sözleri yerine getirmek için acele etmelidir.

Hemen yapılabilecek işlerden çalışmaya başlamalı,

Yani emekliyi memnun etmeli, asgari ücreti yükseltmeli, gençlere yönelik ve piyasayı hareketlendirecek adımları derhal atmalıdır.

Bize göre kurulacak Hükümet, Devlet personel rejimini değiştirmeden kamuda taşoren statüsünde çalışan personelin kadroya alımı konusunda dikkatli olmalıdır.

Taşoren işçilerin kadroya alınması konusunda popülist davranmamalıdır.

Personelin emeğinin karşılığını alması gereklidir.

Ama, çalışanların verimliliği de önemlidir.

Bu konuda denge ve adalet mutlaka gözetilmelidir.

Gelelim muhalefete;

Muhalefet büyüğüyle ve küçüğüyle kendini hesaba çekmelidir.

Liderler alınan sonuçların hesabını vermekten kaçınmamalıdır.

Bunca saldırmalarına rağmen, iktidara oy kaptırıyorlarsa, millete ümit vermedikleri ortadadır.

Madem muhalefeti derleyip toparlayacak performansı gösteremediler.

İstifa ederek ahlaki ve erdemli davranış göstermelidirler.

Bu tavrı gösteremeyen lider ve yakın çevresi, bu tavrı izah edemeyecektir.

Hem sayın Bahçeli ve ekibi, hem sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi milletle inatlaşmaktan vazgeçmelidir.

Koltuklarını korumak için ileri sürdükleri gerekçeler onları “Koltuk Sevdalısı” tanımlamasından kurtarmayacaktır.

Soruyorum;

Siyasette başaran ve seçim kazananları “Diktatörlükle” suçlayanlar!

Hem seçim kaybedip, hem koltuktan vazgeçmeyenler!

Siz ne oluyorsunuz?

İtiraz edenleri partiden atmakla, teşkilatları kapatmakla nereye varacaksınız?

Bu tavrınızla siz  “Diktatör” olmuyor musunuz?

Milletle ve partilileriyle inatlaşanların siyasette başarı elde etmeleri mümkün değidir.

Başarı istiyorsanız, tepeden tırnağa kendinizi muhakeme etmelisiniz.

Özellikle CHP “Devleti kuran, Cumhuriyeti Kuran” parti övünmesinden vazgeçmeli,

Topluma ne vadettiğini, dünyadaki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini anlatmalıdır.

Dünyanın gittiği yönü okuyamayan, geçmişte yaptıklarıyla övünen bir nevi “Kendi saadetli günlerinin” özlemleriyle avunan partiye millet ne diye oy versin?

Bize göre;

Geleceğe dair yeni şeyler söylemeniz, milleti heyecanlandırmanız lazım.

Ya bunu yaparsınız, yada bugün olduğu gibi aldığınız sonuçla yetinirsiniz.

Biraz dönün kendinize bakın.

Dünyaya bakın.

Dünyada olup bitenler hakkında seçmene yeni şeyler söyleyemezseniz korkarım %25 bandında da barınamayacaksınız.

HDP’ye gelince;

Yaptığı siyaset anlayışıyla erimesi devam edecektir.

Ne Türkiye partisi olabilecek, ne de Kürtlerin partisi olacaktır.

Her ikisini de başarma şansı ve imkanı yoktur.

Çözüm arayanlar için tam bir hayal kırıklığıdır.

Bir umuttu çabuk tükendi.

Vesselam...