Merhaba sevgili dostlar,

Bu haftaki yazımda sizlere cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını anlatmaya çalışacağım. Biraz sıkıcı bir yazı olacak, artık kusura bakmayın. Sabrınız için şimdiden teşekkür ederim.

Biliyorsunuz, eğer bir aksilik olmazsa önümüzde aylarda Anayasa değişikliği ile ilgili bir halk oylaması var.

Halkımızın bu oylamaya, cumhuriyet-demokrasi gibi kavramları ve Anayasa’da yapılan değişikliklerden sonra ortaya çıkabilecek olumlu ve olumsuz sonuçları bilerek gitmesi gerekir.

Bilerek oy vermesi gerek ki, yapılan oylama ve ortaya çıkan sonuç demokrasinin ruhuna uygun olsun.

Cumhuriyet kavramı, kökeni Arapça olup, topluluk-halk anlamlarına gelen cumhur kelimesinden türetilmiştir.

Bu kavram, özellikle Fransız İhtilali’nden sonra ortaya çıkan, halkın doğrudan veya dolaylı olarak devlet yönetimine katıldığı yönetim biçimini ifade eden Latince Respuplica ve Fransızca répuplique kelimelerinin Türkçe karşılığı olarak, Tanzimat döneminden itibaren kelime dağarcığımıza girer.

Basit anlamıyla halk yönetimidir. Halkın kendi yöneticisini kendisi seçtiği bir yönetim şeklidir.

Demokrasi ise, dünya siyasi literatürüne Yunanca Demokratia kelimesiyle girmiştir. Demos(Halk)-Kratos(İktidari güç) anlamlarından dolayı, basitçe halk iktidarı anlamına gelir. Türkçeye ise Fransızca démocratie kelimesinden geçer.

Dikkat ederseniz siyasi, felsefi ve toplumla ilgili pek çok kelimenin eski Yunan dilinden geldiğini görürüz. Bunun nedeni dünyadaki ilk demokrasi hareketlerinin Eski Yunan’da başlamasıdır. Toplumsal sınıflar arasındaki siyasal ve sosyal eşitliği sağlamaya yönelik oluşturulan Drakon, Solon ve Klistenes kanunları, bu demokrasi hareketlerinin temelini oluşturur. Sonraki dönemde demokrasi bayrağını Romalılar devralır.

İslamiyet’in doğuşu sırasında Arap Yarımadasında mevcut olan asalet, kölelik, cinsiyet ayrımı ve güçlünün haklı olması temeline dayanan siyasal ve sosyal yaşamın, İslam öğretisi ile evrensel insan hakları temeline dönüştürülmesi gerçeği de, dünya demokrasi hareketleri içinde önemli bir yer tutar.

Hazreti Peygamberin 632’de İnsanlığa seslendiği “Veda Hutbesi”, demokrasi açısından çok önemli bir belgedir. Peygamberden sonraki dört halife dönemi de, saltanatın hakim olduğu bir dünyada, kısmen de olsa ortaya çıkmış bir cumhuriyet ve demokrasi örneğidir.

Ne yazıktır ki bu cumhuriyet esintisi sonraki dönemlerde geliştirilemediği gibi, tekrar saltanata-monarşiye geri dönülmüştür.  

Orta Çağ’da İngiltere’de Magna Carta ile devam eden demokrasi hareketleri, 1789 Fransız İhtilali’nden sonra Avrupa’da egemen olmaya başlar.

Fransız İhtilali demişken şunu da belirtmeden geçmeyeyim; zaman zaman Fransız ihtilali ile başta cumhuriyetin ilanı olmak üzere Atatürk devrimlerini, halkın talebi ve katılımı konusunda karşılaştırarak; Fransız İhtilali’ni halk, Cumhuriyet devrimlerini yöneticiler yaptı diye eleştirirler.

Ben bu eleştirilere karşı sadece şu rakamları vermek isterim.   

Avrupa’da 1600’lü yıllarda okuma yazma oranı Yüzde 50, 1700’lerde Yüzde 70’in üzerinde iken Osmanlı Devletinin son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında bu oran kadın erkek ortalama Yüzde 5 civarındadır.

Alfabe devriminden sonra bu oran 1930’lu yıllarda anca Yüzde 25’lere çıkabilmiştir.

Halkın eğitim seviyesi bu kadarken ve savaştan savaşa koşup can ve ekmek derdinde iken, hak-hukuk, özgürlük ve cumhuriyet gibi kavramları rüyasında bile görmesi tabi ki de mümkün değildir.

Sadece bu açıdan bile bakıldığında, Atatürk ve kadrosunun bin küsur yıllık saltanattan sonra halka, cumhuriyet idaresini sunup, büyük oranda benimsetebilmesi kesinlikle olağanüstü bir devrimdir.

Bu bağlamda, Cumhuriyet ve Demokrasi kavramları anlam olarak hemen hemen aynı anlamlara gelse de, yani ikisi de halk iktidarı demek olsa da,  bugün siyasi literatürde farklı anlamlarda kullanılmaktadır.

Cumhuriyet, basitçe halk yönetimi anlamına gelirken, demokrasi ise daha çok siyasal, toplumsal ve kültürel özgürlükler-haklar için kullanılır.

Yani demokrasi, Cumhuriyetin içinin hak ve özgürlüklerle doldurulmasıdır. Bu anlamda demokrasi sürekli gelişen ve gelişmesi gereken bir olgudur. Demokrasisiz bir cumhuriyetin monarşiden pek farkı yoktur. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Çin Halk Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti gibi.

Bu gün dünyadaki yaklaşık 200 ülke, bir şekilde sistem olarak Parlamenter, Başkanlık, Yarı Başkanlık, Monarşik Parlamenter ve Mutlak Monarşi ile yönetiliyor.

Bunun yanında ülkelerin çoğu, tür olarak aynı sitemi uyguluyormuş gibi görünse de, bu hiçbir zaman birbirinin tıpatıp aynısı olmuyor. Her ülke kendi siyasal ve toplumsal geleneklerine göre herhangi bir sistemi kendisine uyarlamış durumda.

Mesela bizdeki parlamenter sistem ile Almanya’daki,

 Fransa’daki yarı başkanlık sitemi ile Rusya’daki,  

ABD’deki başkanlık ile de Venezuela’daki başkanlık sitemi aynı değildir.

İngiltere’de Parlamenter Monarşi vardır. Kral, Hükümet ve Meclis…  Siyasal ve toplumsal gelenekleri buna uygundur.

Diğer yandan,

Mesele sadece sistem meselesi de değildir.

Hiçbir sistem sihirli değnek değildir çünkü.

Esas olan halkın ekonomik refahı ve gelir dağılımındaki denge,

Haklar ve özgürlüklerin niteliği ve uygulanabilirliği,

Sosyo-ekonomik gelişmişlik,

Halkta ve yöneticilerdeki demokrasi ve insan hakları bilinci,

Toplumun huzur ve güvenliği

Ve hepsinden önemlisi de bağımsız ve adil yargının varlığıdır.

Bunları yaptınız mı gerçek anlamda demokrasi gerçekleşmiş olur.

Yani artık, seçimlerde oylar satılmaz, kimse kimseye tercihinden dolayı küsmez, kimse kimseyle seçim yüzünden kavga etmez. 

“Ye kürküm ye” anlayışı olmaz.

Siyaset çakal-çukal takımından arınır, kamu menfaati kişi ve parti menfaatinden hep önde olur.

 İktidarı süresince, hak-hukuk ve millet hariç, kimseye eyvallah etmeyen iktidarlar ortaya çıkar.

Bireyler kendi çıkarları için değil, halk için hizmet ister.

Sonuç olarak,

İçi demokrasi ile doldurulmuş, zenginleştirilmiş cumhuriyet, herkes için vazgeçilmez, kesinlikle tartışılmaz bir değer olarak derdimizin ilacı, başımızın tacı olur.

Sağlıcakla kalın…

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA