MHP lideri Devlet Bahçeli, 2009 bütçesi ile ilgili TBMM Genel Kurulu'nda görüşlerini açıkladı. Hükümete sert suçlamalar yöneten Bahçeli, krizin açık işaretlerini sıraladı.

Bahçeli'nin konuşmasına başladığı sırada Başbakan Erdoğan'ın kabine için ayrılan bölümde olmaması dikkat çekti. Erdoğan'ın bir süre sonra Genel Kurul salonuna geldi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 2009 yılı bütçesini eleştirerek, ''İnsaf sahibi hiç kimse 2008 Türkiye'sinde; siyasi ve ekonomik istikrardan, refah toplumundan, sosyal barıştan, iç huzur ve güven ortamından, milli birlik ve dayanışma ruhundan ve gelecek ümidinden bahsedemez'' dedi.

TBMM Genel Kurulunda ele alınan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde söz alan MHP Genel Başkanı Bahçeli, konuşmasına, Kurban Bayramını da kapsayan dokuz günlük tatil süresince, trafik kazalarında hayatını kaybeden vatandaşlara Allah;tan rahmet, yaralı vatandaşlara da acil şifalar dileyerek başladı.

Türkiye'nin, Mecliste büyük bir çoğunluğa sahip iktidar tarafından 2 bin 219 gündür tek başına yönetildiğini ve görüşülen bütçenin, AK Parti hükümetlerinin yedinci bütçesi olduğunu belirten Bahçeli, ''Son altı yılda yaşanan gelişmelere, talihsiz tecrübelere bakıldığında, idrak, vicdan ve insaf sahibi hiç kimse 2008 Türkiye;sinde; siyasi ve ekonomik istikrardan, refah toplumundan, sosyal barıştan, iç huzur ve güven ortamından, milli birlik ve dayanışma ruhundan ve gelecek ümidinden bahsedemez. Devlet ve toplum hayatında adaletin, hukukun, dürüstlüğün, siyasi ahlakın, temiz ve namuslu yönetim anlayışının egemen kılındığını söyleyemez'' dedi.

Bahçeli, bütçe görüşmelerinin; Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin en kritik bunalımlarının yaşandığı, vatandaşların ekonomik ve sosyal sorunların ağırlığı altında ezildiği çok zor ve sancılı bir dönemde yapıldığını söyledi.

Genel anlamda bütçenin; devletin bir dönemde yapacağı harcamaları ve elde edeceği gelirleri gösteren ve yüce Mecliste kabul edilerek uygulanan bir belge olduğunu ifade eden Bahçeli, bütçenin, yalnızca kamu kesimi için değil, toplumsal hayatın bütünü için de son derece önemli görevleri yerine getirdiğini vurguladı.

-''BÜTÇEDE TUTARLIĞI OLMAYAN TAHMİNLER VAR''-

Bahçeli, 2009 yılı bütçesinde, ''tutarlılığı olmayan tahminlerin bulunduğunu'' iddia ederek, ''Kamusal hizmet ve amaçların hayata geçirilmesinde önemli bir rol oynayan bütçenin, planlanma aşamasından başlayarak devam eden zafiyetlerin, kriz sürecine giren Türkiye;nin sorunlarını daha da artıracak olması, hem doğal bir sonuç hem de kuşku götürmez bir gerçektir'' diye konuştu.

Bütçenin dünya genelinde ve Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin gölgesinde müzakere edildiğini ifade eden Bahçeli, küreselleşmenin bilançosunda; eşitsizlik, yoksulluk, etnik çatışmalar, kutuplaşmalar ve silahlanmanın; yardımlaşma, dayanışma, refah ve mutluluktan daha ağır basar hale geldiğini vurguladı. Bahçeli, küreselleşme sürecinin hızını sürdürmesi durumunda, özellikle gelişmekte olan ülkelerin milli kültürlerinin daha çok kuşatılacağına işaret etti.

MHP lideri Bahçeli, finansal işlemlerin gelir yaratma potansiyelinin, sanayileşmenin gelir oluşturma özelliğinin yerine geçmesinin de sanayileşmesini tamamlayamamış olan ülkelerde ciddi oranda zarar vereceği uyarısında bulundu. Ekonomik sorunlara paralel artan sosyal ve siyasal problemlerin milleti hayatından bezdirdiğini dile getiren Bahçeli, ''Sanayileşme meselesini yalnızca fabrika bacalarının tütmesiyle açıklayan siyasi zihniyetin milletimize öncülük edememesi, dar ve kısır gündemlerle ülkemizi meşgul etmesi geleceğe dönük umutları ortadan kaldırmaktadır'' dedi.

-''UNUTULMAMASI GEREKEN EN TEMEL HUSUS...''-

Ekonomik büyümenin sosyolojik ve kültürel temellerden kopuk gerçekleşmesinin, üretim sisteminin her sallantıda daralmasının, geleceğe dönük ümidi azalttığını belirten Bahçeli, unutulmaması gereken en temel hususun; sanayileşmenin ve gerçekçi ekonomik gelişmenin, beraberinde sorun çözme kültürünün de toplumsal yapıya yayılması olduğunu ifade etti.

Bahçeli, şöyle devam etti:

''Oysaki ciddi bir siyasal güçle yönetim yetkisini eline alan Adalet Ve Kalkınma Partisi'nin ekonomik ve siyasi uygulamalarında bu hususları asla gözetmediği altı yıllık icraatlarından anlaşılmaktadır.

Bu çerçevede, en ufak bir toplumsal gerilim ve siyasi tansiyon yükselmesinden kaynaklanan cepheleşme ve kamplaşmalar, milletimizi anında etkisi altına alabilmektedir. Görüldüğü ve anlaşıldığı kadarıyla; meseleleri omurgasından bir türlü yakalayamayan hükümetin şaşkınlığı, sorunlu siyasi anlayışı, siyasi geleceğiyle ilgili taşıdığı endişe, Türkiye'nin sorunlarını sağlıklı ve rasyonel bir bakış açısıyla yorumlanamadığına işaret etmektedir.

Bu kapsamda, küresel ekonomide yaşanan büyük sarsıntı da doğru okunamamış, alınması gereken tedbirlerle ilgili zamanlama hatası bir türlü giderilememiştir.

Küresel finans sisteminde 2007 yılının ikinci yarısından itibaren yayılan ekonomik kriz, bulunduğumuz yıl içinde etki ve kapsamını genişletirken, bugün bu yüce çatı altında bulunan sorumluluk sahipleri, 'bize bir şey olmaz' kolaycılığıyla sorunları geçiştirmeyi yeğlemiştir.''

-''KRİZ HAFİFE ALINDI''-

Krizin önemine dair işaretlerin özellikle 2008 yılının başından itibaren netleşmeye başlamasına rağmen, hükümetin bunu önemsemediğini ileri süren Bahçeli, krizin hafife aldığını söyledi.

Bahçeli, Türkiye ekonomisinin sorunlu yapısının bir yılı aşkın bir süredir sürekli kriz işaretleri verdiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu hastalıklı ekonomik yapı, dış kaynaklı etkilere maruz kalmadan önce, ekonomik kriz ortamının şartlarını kendi bünyesi içinde üretmiştir. Makro ekonomik göstergedeki bozulma eğilimlerinin küresel kriz öncesi dönemde başlaması, büyümenin 2008 yılı üçüncü çeyreğinde sıfıra yakın çıkması bunun açık bir delilidir.

Hükümet bu gerçeklerin üstünü örtmek çabası içine girmiş, büyük bir sorumsuzlukla hiçbir yapısal tedbir almamış ve güçlü ekonomi, güven ve istikrar ortamı sloganıyla bu çöküş sürecini izlemekle yetinmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, Türk ekonomisinin yapısal sorunlarının su yüzüne çıkardığı olumsuzluklarla, küresel kriz dalgalarının yıkıcı etkileri bir arada yaşanmaktadır.

İktidar partisi tarafından, 2009 yılı program büyüklükleri belirlenirken; krizin hiç düşünülmediği, gündeme alınmadığı veya umursanmadığı anlaşılmaktadır. Gelecek yıla ait büyüme hedefi başta olmak üzere, program hedeflerinin birçoğu, hükümetin 2009 yılını nasıl bir anlayışla planladığını açıkça göstermiştir.

2009 yılı için belirlenen yüzde 4'lük büyüme hedefinin bu haliyle krizin teğet geçeceğine yönelik derin yanılgıdan yola çıkarak tespit edilmiş olduğu görülmektedir.''

-''BÜYÜME HEDEFİNE NASIL VE HANGİ YOLDAN ULAŞILACAK?''-

Bahçeli, ihracattaki gerilemenin, sanayi üretiminde kaygı verici azalmanın büyümeye olumsuz şekilde yansıyacağına işaret ederek, büyüme hedefine nasıl ve hangi yoldan ulaşılacağının belirsiz olduğunu bildirdi. İç ve dış talepteki daralmaların bütçe hazırlanırken görmezden gelindiğini savunan Bahçeli, ''Bu özürlü bakış açısı gelecek yılın da kaybedilmesine neden olacaktır. Bütün veriler, ekonomide ciddi bir güven kaybına ve beklentilerde belirsizliğe işaret ederken, hükümetin bu faktörleri dikkate almaması, her konuda olduğu gibi bütçenin hazırlanmasında da içine düştüğü değerlendirme yanlışını ortaya çıkarmıştır'' ifadesini kullandı.

Beklentilerin daha da kötüleşeceği düşünüldüğünde, program hedeflerinin şimdiden revize edileceğini söylemenin yanlış olmayacağını söyleyen Bahçeli, ''Böyle bir ortamda 2009 yılı yurt içi talebinin büyümeye katkısının yüzde 4,2 olarak belirlenmesi gerçekçi ve inandırıcı değildir'' dedi.

-''GELİR ARTIŞI TUTARLI DEĞİL''-

Bütçenin hiçbir kaleminde, küresel krizin giderek ağırlaşan etkileri ve ekonomik destek tedbirlerinin maliyetinin yansıtılmadığını iddia eden Bahçeli, hükümetin IMF ile anlaşma yapması halinde bütçe büyüklüklerinin önemli bir bölümünün değişeceğini belirtti.

2009 yılı bütçe kanun tasarısında; bir önceki yıla göre yüzde 15,5'lik gelir artışının hedeflendiğini bildiren Bahçeli, şöyle konuştu:

''2009 yılının her bakımdan zor geçeceği şimdiden belli olmuşken ve önümüzde çok zor bir yıl dururken, bu gelir artışının tutarlı olmadığı açıktır.

2009 yılında ithalatta bir gerileme beklenmesine rağmen, vergi gelirleri arasında en yüksek artışın yüzde 22,47 ile ithalattan alınan KDV'den beklenmesi tam anlamıyla çarpıklığın bir göstergesi olmuştur. Bütçede gelir artışı beklenen diğer kalemler, yüzde 13,77 ile Özel Tüketim Vergisi ve yüzde 12,95 ile KDV;dir.''

Devlet Bahçeli, ekonomik kriz nedeniyle, otomotiv sektöründe satışların durma noktasına geldiğini söyledi. Buna karşılık motorlu taşıtlardan yüzde 10,59 oranında ÖTV tahsilatı artışının öngörüldüğünü ifade eden Bahçeli, bu durumun da vergi gelirlerinde sapma olacağının bir görüntüsü olduğunu söyledi. Bahçeli, şu ifadeleri kullandı:

''Hükümetin bu hedeflere ulaşılabilmesi için vergi dilimlerindeki düzenlemelerle ve gizli vergileme yoluyla, mükelleflere ve ücretlilere; dolaylı vergilerle de mecali tükenmiş olan geniş kitlelerin sırtına yüklemeyi amaçladığı görülmektedir.

Bunun sonucu açlık ve yoksulluk sınırında yaşama mücadelesi veren halk kitlelerinin vergi yükü daha da ağırlaşacak, kayıt dışı ekonomi daha da büyüyecektir. Vergi gelirlerindeki gerçekçi olmayan bu artışların yanında, özelleştirme gelirlerinde yüzde 42'lik bir artış hedefinin, küresel ekonominin daraldığı bir süreçte gerçekleşmeyeceği aşikardır. Burada tehlikeli olan ise bu hedefi belirleyenlerin, böylesi bir dönemde sattıklarından arta kalan milli varlıkları haraç mezat elden çıkarma amacı taşıdıklarının anlaşılmasıdır. Nitekim özelleştirme gelirleriyle, bütçe açıklarını kapatmayı ve günü kurtarmayı amaçlayan bütçe anlayışının önümüzdeki yılda da devam edeceği bugünden belirginleşmiştir.

Gelecek yıl kendisini daha fazla hissettirecek olan ekonomik kriz nedeniyle; durgunluk, üretimde azalma, işsizlikte patlama, ihracat ve ithalattaki gerileme, bu kapsamda vergi gelirlerindeki düşmeden dolayı bütçenin gelir hedefini tutturması mümkün görülmemektedir.''

-''AKP HÜKÜMETİ DÖNEMİNDE...''-

Zamanın, Türkiye'nin üretim kapasitesini olağanüstü dönemden en az hasarla çıkaracak tedbirleri alma zamanı olduğuna dikkati çeken Bahçeli, önlemlerin Merkez Bankası tarafından uygulanan para politikasıyla değil, doğrudan maliye politikası ve bütçede belirlenen hedefler doğrultusunda hayata geçirilmesi gerektiğine işaret etti.

Bahçeli, Hükümetin iç talebi canlandıracak, üretimi özendirecek bir yatırım harcamasına bütçede yer vermediğini savunarak, ''AKP hükümeti döneminde, hayatın zorluklarını alabildiğine yaşayan kamu çalışanları ve emekliler için ise önümüzdeki yılda da bir iyileştirmenin yapılmayacağı görülmektedir'' diye konuştu.

2009 programı ve bütçesinde, ekonominin üretim kapasitesini arttıracak bir gelir ve gider dengesinin kurulamadığının belirten Bahçeli, krizin reel ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinin bütçenin hiçbir parametresinde görülmediğini, üreten kesimin sorunlarının çözümüne yönelik bir hedefin gözetilmediğini ileri sürdü.

Devlet Bahçeli, ''Bu zamana kadar reel sektör üretimini dış borçla finanse ederken, bankalar tüketiciyi finanse etmiştir. 2004 yılı ve sonrasında bankalar tarafından mali olmayan şirketlere ve vatandaşlarımıza açılan kredilerde patlama yaşanmıştır. 2002–2008 döneminde finansal olmayan şirketlere açılan krediler 7,8 kat, bireysel işletmelere açılan krediler 4,2 kat, hane halkına açılan krediler ise 17,5 kat artmıştır'' dedi.

Hükümetin derin bir siyasi basiret sorunu yaşadığını söylemek için haklı birçok nedeninin bulunduğunu savunan Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Krizin bütün boyutlarıyla görüldüğü bir zamanda hazırlanan ve bir yılı kapsayan bütçenin, sanki hiçbir şey olmamış gibi planlanması hükümetin çaresizliğinin, iş bilmezliğinin ve rotasını kaybettiğinin bir belirtisi olarak görülmelidir.

Bizim öncelikli kaygımız, vatandaşlarımızın mahkum olduğu ekonomik problemlere yenilerinin eklenmemesi, gafletten başını kaldıramayan hükümetin faturayı aziz millet fertlerine ödetmemesidir. Uyarı ve itirazlarımızın ana gayesi elbette budur.''

-''GEORGE BUSH, MEMLEKETİMİN İNSANLARINI BENDEN DAHA FAZLA SEVEMEZ''

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin çağdışı bir tek tip vatandaş arayışında olmadığını, herkesin birbirinin aynı olmasını beklemediklerini ve hedeflemediklerini belirterek, ''Ancak, sonu gelmeyen isteklerin ve verilmesi düşünülen tavizlerin siyasal alt kimlik bilinci oluşturmasına ve bunun yeni talepler listesi halinde dayatılmasına da izin veremeyiz'' dedi.

TBMM Genel Kurulunda, 2009 yılı bütçesinin tümü üzerinde söz alan Bahçeli, konuşmasının büyük bir bölümünü kimlik tartışmalarına ayırdı. Bahçeli, yaşanacak bir ekonomik kriz ve yoksullaşmanın, hiç kimseye siyasi bir fayda sağlamayacağını, basit hesaplarla krize davetiye çıkartılmasının da yüreğinde millet ve insan sevgisi olan hiç kimse için düşünülemeyecek bir seviye kaybı olacağını söyledi.

Bahçeli, ancak bu kez karşılarına çıkan ekonomik kriz ortamının, milli birlik ve beraberliğin yara aldığı bir dönemde kendini gösterdiğini anlatarak, ''Yeni bir yüzyılın henüz 8. yılı geride kalırken, ülkemizde ve komşularımızda; kanlı çatışmalar, başkaldırı provaları, terör eylemleri ve sabotajlar, adaletsizliklerin neden olduğu ahlaktaki çöküntü ve yoksulluktan kaynaklanan çaresizlik, önümüzdeki yılların çok zor geçeceğini işaret etmektedir'' dedi.

Bahçeli, işsizlik, durgunluk, hayat standardının düşmesi ve benzeri açmazların, sosyal patlamalara çok müsait bir ortam hazırladığını vurgulayarak, ''Bu anlayışla, siyasi, ekonomik ve sosyal problemlerin neden olduğu derin umutsuzluğun ve sisteme dönük güvensizliğin, devlete ve hükümete karşı öfkeye dönüşebilme riski üzerine herkesin gerçekçi bir analiz yapmasının zamanı gelmiştir. MHP'nin siyaset anlayışının öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi demokrasi, cümlesi ise millettir. Partimiz, bunlardan birini diğerine, milleti, devleti ya da demokrasiyi ötekine tercih ederek yapılacak sözde yaklaşımların eksik, kusurlu ve sakat olacağına veya bunlardan birinde neden olunacak tahribatın çok önemli beka meselelerine yol açacağını öngörmektedir'' şeklinde konuştu.

-''MİLLETİMİZ, BEKA DÜZEYİNDE TEHLİKELERLE KARŞI KARŞIYA''-

MHP Lideri Bahçeli, maddi yokluklar ve stratejik sarsıntıların arasından, muhteşem bir mücadeleyle doğan Türkiye Cumhuriyeti'nin, 85 yıllık yolculuğunda aldığı önemli mesafeyi küçümsemenin, hor görmenin, adaletli bir değerlendirme olmayacağını ifade etti. Bahçeli, şöyle devam etti:

''Bugün ülkemiz ve milletimiz, yıllardır birikmiş sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel sorunlarını aşamamış olmanın zafiyetiyle ve özellikle 6 yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin (yüzleşme, ezber bozma, tabuları yıkma) adı altında tekrarladığı yanlışlarıyla beka düzeyinde tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadır. Bunları yok farz etmek, iyimser ifadelerle üstünü örtmek, geliştik, kalkındık, büyüdük, itibarımız arttı gibi sanal söylemlerle pembe tablolar çizmek, ya da alt kimlikleri nakarat halinde tekrarlayıp durmak önümüze çıkan gerçekleri asla değiştirmeyecektir. Karşılaşılan tehdit, milletimizin bin yıllık kardeşliğini ve milli kimliğini ayrıştırmaya yönelik sosyolojik kırılma; üniter devletimize yönelik egemenlik paylaşımı ve topraklarımızın bir bölümünü yönetememe tehlikesinin baş göstereceği siyasal çözülme sorunudur.

Mutabık kalınacak ciddi, kalıcı ve köklü çözümlerin uygulanmasında gecikilmesi halinde, kapanması mümkün olmayan derin yaraların açılacağı, milli birlik ve bütünlüğümüzün onarılamayacak kadar zedeleneceği çok tehlikeli bir süreç, maalesef Türkiye'nin karşısındadır. Gerek ihmal, gerek tahrik, gerekse dayatmalarla gelinen nokta, Cumhuriyetin kuruluşu ile elde edilen kazanımların, devlet ve millet hayatımızın temelini oluşturan kurucu ilkelerin ve bizi bir arada tutan kardeşliğimizin keskin bir yol ayrımına yaklaştığını ortaya koymaktadır.''

-''TÜRKİYE'YE YAPILAN DAYATMALAR...''-

Bahçeli, herkesin arzusu olan çağdaş ve müreffeh bir topluma ulaşmada, tek seçenek paketi olarak dayatılan ''Demokratikleşme, çok kültürlülük, alt kimliklerin siyasallaşması, ana dilde eğitim, bölücülüğe ve teröre af ile yerel yönetimlere alabildiğine özerklik'' gibi yıkım projelerine herkesin dikkatini çekmek istediğini söyledi.

Bu taleplerin siyaset eliyle ilerleme kaydetmesi ve zemin bulması halinde, bu badireden ne devletin, ne de milletin bütünlük ve birlik içinde çıkmasının, mümkün görülmediğini belirten Bahçeli, ''Bilinmelidir ki, en az bin yıllık muhteşem bir kaynaşmayla yükselerek vücut bulmuş büyük Türk Milletinin, alt kimliklere doğru dönüş ve kıvrılış göstereceği böylesi bir gelişmenin yaşanması halinde, Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği milli devleti ve üniter yapıyı korumak ve yönetmek, tamamen imkansız hale gelecektir'' dedi.

Bahçeli, adına ne denirse denilsin, ister çağdaşlaşma, ister Avrupalı olma, ister demokratikleşme; göz yumulan kimlik tahriklerine, verilen tavizlere devam edilmesi ve bu taleplere önümüzdeki dönemde anayasal kılıf ve zemin hazırlanmasının, Meclisin varlık nedenini inkar anlamı taşıyacağını öne sürdü.

Bunun gerçekleşmesi halinde, toplumun Türk milletine olan mensubiyet bağlarını kopartmadan korumak ve aynı geleceği, aynı coğrafyada, aynı devlet çatısı altında paylaşma arzusunu canlı ve diri tutmanın zor olacağını savunan Bahçeli, ''Biliniz ki bu uyarılar asla bir vehmin ve aşırı hassasiyetin ürünü değil, bütün dikkati aziz millet varlığının bekasına odaklanmış bir siyaset hareketinin çok ciddiye alınması gereken uyarıları ve öngörüleridir'' dedi.

-AYDINLARA TEPKİ-

Bugün gelinen aşamada, artık açıkça dillendirilen, ''Federasyon, ayrı bayrak, ayrı eğitim dili, ortak kurucu halk, çokluklar devleti, özyönetim ve hatta ayrılma tehditleri'' gibi taleplerin, karşılarındaki tehlikenin boyutlarını gözler önüne serdiğini dile getiren Bahçeli, şunları kaydetti:

''Ancak, burada asıl önemli olan, Türkiye'nin karşısına çıkartılan bu süreci yönetebilecek, tehditleri bertaraf edebilecek ve asal mevcudiyeti koruyabilecek inanca, değerlere, stratejiye ve vizyona sahip kadrolar tarafından yönetilmiyor olmasıdır. Hükümetin teröre desteğini sürdüren Irak'taki yerel yönetimle; iddialarından vazgeçmeyen Ermenistan'la; uzlaşmaya asla yanaşmayan Kıbrıs Rum Yönetimiyle; talep listeleri bir türlü bitmeyen Avrupa Birliği ile komşularımızı tanzim etmeye çalışan Amerika ile olan ilişkilerimizi bu çerçevede ele almak gerekecektir.

Son zamanlarda ortaya çıkıp tarihle yüzleşme adı altında, utandıkları geçmişimizi yargılayarak tam bir işbirlikçi refleks gösteren sözde aydınlar da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz temel sorun, milli ve manevi değerlerimizin toplumsal çatışma alanına dönüştürülmesi ve Türkiye;nin köken, inanç ve mezhep temelinde çok tehlikeli bir ayrışma ve cepheleşme sürecine çekilmek istenmesidir. Birileri millet kimliği dışında yeni arayışlar ve tanımlar talep ediyor diye milleti bu talepler üzerinden yeniden adlandırmak; devleti bu taleplere göre yeniden tanzim etmek, emsali görülmemiş bir yıkım olacak ve bitmeyecek başka ayrışma taleplerinin önünü açacaktır.''

-''GELİŞMELER BİZİ HAKLI ÇIKARDI''-

MHP lideri Bahçeli, MHP'nin 2002 yılında, aralarında idamı kaldıran, ana dilde yayına ve özel kurslara izin veren yasaların da bulunduğu uyum paketlerine bu yüzden ''hayır'' oyu verdiklerini vurgulayarak, ''Maalesef gelişmeler bizi haklı çıkarmış, bu tarihten sonra ne taleplerin sonu gelmiş, ne de verilen tavizlerin ardı arkası kesilmiştir. Ulaşılan her aşamadan sonra çıkılan yeni basamak, bir sonraki adımın zemini yapılmış, yeniden başlatılan kampanyalarla bölünmeye ve ayrışmaya giden merdiven birer birer çıkılmaya başlanmıştır. Nerede durulacağı, daha ne kadar taviz verileceği, bölünme taleplerinin hangi aşamada biteceği de belli değildir'' diye konuştu.

''Anayasanın ve yasaların değişimi yoluyla bölücülüğün önündeki engelleri birer birer ortadan kaldırarak daha nereye kadar bu sürece refakat edilecektir?'' diye soran Bahçeli, buna artık bir son verilmek mecburiyetinde olunduğunu belirtti.

Kendilerinin baştan beri, milleti oluşturan ana gövdeden kopacak küçük parçaların meşrulaşarak, giderek husumeti körüklemesinden ve bütünün ufalanarak sonu gelmeyen ayrışma sürecinin başlamasından endişe ettiklerini anlatan Bahçeli, konuşmasını şöyle tamamladı:

''Yaklaşık 200 yıldır siyasi şekil ve anlam bulmuş olan millet kavramı etrafında açık veya gizli mücadelelerinin bütün hızıyla sürdüğü dünyada, milletleşmenin durdurulmaya çalışılması bizim açımızdan kabul edilemeyecek bir boş hayaldir. Bedeli kanla ödenerek kazanılmış bağımsızlığımız, bin yıl boyunca sevgiyle yoğurduğumuz kardeşliğimiz, asırlarca alın terimizle oluşturduğumuz mili varlıklarımız, birlikte yaşanan binlerce yılın ürünü olan milli kültürümüz bu ham hayalin önündeki en büyük güvencemizdir. Elbette ki, çağdışı bir tek tip vatandaş arayışında değiliz. Herkesin birbirinin aynı olmasını beklemiyor ve hedeflemiyoruz. Ancak sonu gelmeyen isteklerin ve verilmesi düşünülen tavizlerin siyasal alt kimlik bilinci oluşturmasına ve bunun yeni talepler listesi halinde dayatılmasına da izin veremeyiz.

Türkiye'nin milli birliği ve bölünmez bütünlüğü gibi hayati öneme sahip milli beka meselelerinde, siyasetçilerin görüşleri ve duruşlarının zamana ve şartlara göre değişmesini düşünemeyiz. Başta Sayın Başbakan olmak üzere, bu konuda sorumluluğu olan herkes samimi bir vicdan muhasebesi yapmalı ve Türkiye'mizi ateşe atacak yeni adımlardan ve yanlışlardan dönme basiretini gösterebilmelidir. Bu vatanın kurucusu ve sahibi olanlar, aziz millet varlığına hep birlikte vücut veren büyük Türk Milleti ailesidir. Bulunacak bütün çözüm yolları bu ailenin bağlarını güçlendirmeli; küçülme, zayıflama, yalnızlaşmanın kimseye yarar getirmeyeceği artık anlaşılmış olmalıdır.

Bu eksende olmak üzere, hükümeti kapsayıcı millet tanımından uzaklaşarak alt kimlik taleplerini tırmandıracak söylemlerden kaçınmaya; yıllardır bitmeyen bölücü taleplere verilecek yeni tavizlerden uzak durmaya davet ediyorum. George W Bush, milletimizin insanlarını benden daha fazla sevemez. Bugün de karşımızdaki ayrılma ve bölünme tehlikelerine karşı en önemli direnç ve dayanma noktası; yüreklerinin vatan ve millet sevgisiyle dolu olduğuna inanmak istediğim muhterem milletvekillerinin iradesidir.''


HABER 7