Şirin, Afrika’daki çocuklara ulaşmak için de çalıştıklarını söylüyor.
 
Çocuklara öz güven aile içinde verilmeli
> Mustafa Ruhi Şirin, Betül Altınbaşak’a konuştu.
 
Çocukluğu üzerine düşünmemiş sanatçı var mıdır? Şair, hikâyeci, romancı, ressam, müzisyen, tiyatrocu, sinemacı... Aslında bu soru çocukluk evrenini sınırlandırıyor. Soruyu şöyle sormalıydım; çocukluğu üzerine düşünmemiş insan var mıdır? Sizi bilmem ama cevabım dünden hazır; yoktur! İnsanlık serüveninde penceresi daima açık duran dönem, çocukluktur. Aslında kimse ne tam anlamıyla çocuk kalabilir ne de uzaklaşabilir çocukluğundan... Bu haftaki konuğumuz Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin. Bu satırlarda hayatını çocuklara vakfetmiş başkanın çocuklarını, kendi çocuklarımızı okuyacaksınız.
 
Gerçekten de konuşalım veya konuşmayalım hepimizin çocukluğundan derin izlerimiz vardır bugüne gelen; acısıyla, tatlısıyla, sevinç ve hüzünleriyle hayatımızı şekillendiren! Yani çocukken neysek yetişkinlikte de oyuz aslında... İçinizdeki çocuğun hiç solmaması dileğiyle; bayramınız mübarek olsun...
 
Mustafa Ruhi Şirin: “Türkiye’nin ilk çocuk vakfını 35 yaşında iken kurdum.
Kurulduğu günden beri çocuk safiyetini koruyan vakıf hâlâ bir çocuk...”
 
Mustafa Ruhi Şirin: Çocuk, insan neslinin biricik anlamlandırma konusudur. Ve herkesi çocuklardan yana olmaya çağırıyoruz. Her medeniyet en iyisini önce çocuğa vermeyi amaçlamadıkça çocukların sorunları çözülemez ve çocukların güzel bir dünyada yaşama hakları gerçekleşemez. Gayemiz, ihmal ve istismar edilmeyen bir çocuk dünyası oluşturmak.
 
Çocuk vakfının kuruluş hikâyesiyle sohbetimize başlayalım isterim.
 
Bir rüyayla yola çıktık. Çocuklar için bir şeyler yapmak benim büyük hayalimdi. Daha doğrusu belki de hayatımın en önemli amaçlarından birisiydi. Birkaç çocuğa iyilik yapacak kadar da olsa bir şeyler yapmalıyız diye düşünürken ve küçük imkanlarla yola çıkacakken, “daha fazla çocuğa neden ulaşmayalım” dedik. Ve 1990 yılında 35 yaşımdayken Türkiye’nin ilk çocuk vakfını kurmak için yola çıktım. Mutlulukla söylüyorum çocuk vakfı hâlâ bir çocuk. Kurulduğu yıldan bu yana çocuk safiyetini korudu, sadece çocukların safında yer aldı.
 
Vakıf bugüne kadar neler yaptı?
Karnemizde neler var diyorsanız şimdiye kadar bir çok ödev gerçekleştirdik. Çocuklara yönelik kitaplar yayınladık, Bosna’dan Türkiye’ye gelen çocuklarla ve Bosna’da annesiz babasız kalan çocuklarla ilgilendik. Ardından Kosovalı, Çeçen çocuklar, Afgan çocuklar geldi. Şimdi de Afrika’daki çocuklara yetişmek istiyoruz. Çocuk vakfı en önemli ödevlerinden birisini Marmara depremi zamanında gerçekleştirdi.
 
2000 yılında İstanbul Valiliği bünyesinde kurulmuş olan İstanbul Çocukları Vakfı şemsiyesi altında dünyanın ilk şehir kurultayını gerçekleştirdik. 2004 yılında Türkiye üstün yetenekli çocuklar kongresini gerçekleştirdik. Ve bu yıl en önemli ödevlerimizden birisi olan 23-25 Şubat tarihlerinde 1. Türkiye Çocuk Hakları kongresini gerçekleştirdik. Bu kongrede ilk kez Türkiye’de, “Çocuk hakları temelli strateji belgesi” kabul edildi ve hükümete sunuldu. 
 
Ardından üstün yetenekli çocuklarla ilgili çalışmaları sürdürdük. Bunlar içerisinde en önem verdiğimiz konu “Türkiye üstün yeteneği değerlendirme kurumu”. Sayın Başbakan’ın talimatıyla bu kurumun yasa taslağı hazır durumda ve ekim ayından itibaren Meclis’e sevk edilecek.
 
Buna paralel olarak 1. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Eğitim ve Uygulama Planı 2012 -2016 belgesi üzerinde çalışıyoruz. Ekim ayından sonra Yüksek Bilim ve Teknoloji Kurulu’na sunulacak. Dolayısıyla eğitim sistemimizde Enderun’dan sonra üstün yetenekli bireylerin eğitimi gündeme alınmış olacak.
 
ÖNCELİK ÇOCUKLARINDIR
 
Türkiye çocuk hakları kongresi neyi amaçlıyordu?
Bu kongre ile Türkiye çocukla ilgili her alanda yeni bir başlangıca hazırlanıyor. Bu aynı zamanda toplumun bütününü kuşatan bir başlangıçtır. Çocuğun yüksek yararının bütün yararlardan öncelikli olduğunu kabul ederek, yaşama, gelişme, korunma ve görüşünün alınması hakkı ile ayrımcılığın önlenmesini esas alır. Diğer taraftan kongrenin ana fikri, yalnızca çocuk konusunun değil, birey, toplum ve devlet sorunlarının medeniyete dayalı bir yaklaşımla çözüleceği düşüncesine dayanmaktadır. Bu yönüyle çocuk hakları öğretimi, önce anne-baba merkezlidir.
 
Bu konuda ülke olarak şu üç soruyu sormalıyız; çocuklarımızın haklarını bilerek büyümelerini ve gelişmelerini istiyor muyuz, toplum olarak çocuklarla hayatı paylaşmaya hazır mıyız, devlet çocukların esenliği için görev ve sorumluluklarını nasıl yerine getirecek?
 
İSTİSMAR VE ŞİDDET ARTTI
 
Çok acı ama çocuk istismarı ülkemizde ciddi boyutlarda değil mi?
Maalesef. Çocuk ihmali ve istismarı yeni Türkiye’nin sarmallarından birisi. Bu daha önce olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak ekonomik istismar, şiddet, cinsel istismar, dövme, darp, eve kapama bağlamındaki ağır istismarlar son yıllarda ciddi bir artış gösterdi. Ülkemizde zorunlu eğitim 8 yıla çıktığından dolayı çalışan çocuk sayısında azalma olsa da Türkiye’de şu ya da bu şekilde dört çocuktan birisi çalışıyor. Her üç çocuktan birisi bir şekilde şiddet görüyor. Şiddet, istismar yoksul kesimde farklı, eğitim almış kesimde farklı biçimde kendini gösteriyor.
 
Özellikle son yıllarda basından çocuklara yapılan cinsel istismar haberlerini dehşetle okuyoruz.
Bu acı gerçek yakın tarihe kadar ört bas ediliyordu. Çocuğa yönelik cinsel istismar son zamanlarda medyanın da gücüyle konuşulmaya, vakalar ortaya çıkmaya başladı. Ancak burada basına düşen çok önemli sorumluluklar var. Medya haberlerini daha çok sonuçlar üzerinden yapıyor.
 
Şiddet haberleri, çocuk istismarları üzerinden haberler daha çok sorun gündeme geldiğinde ekran yada manşetlere yansıyor ve taki diğer bir istismar olana kadar bir önceki gündemden düşüyor. Dünya nüfusunun üçte biri 0-18 yaş grubu çocuklardan oluşmaktadır. Buna karşılık medyada çocuk konusuna ancak yüzde beş oranında yer verilmektedir . Ancak çocuk ihmal ve istismarı sadece bunlarla sınırlı değildir.
 
İhmal ile istismar arasındaki fark nedir?
İhmal daha çok çocuk için yapılması gerektiği halde gerekli eylemi yapmamak, çocuğun büyümesine ve gelişmesine engel olmaktır. İstismar ise bizzat o çocuk özneye müdahale edilmesidir.
 
Bu ekonomik olabilir, psikolojik olabilir, cinsel olabilir, şiddetle olabilir. Bir anlamda çocuğu kendi büyüme ve gelişme evreleri dışında olumsuzluklar içine terk etmektir.
Oysaki çoğu zaman duygusal ve psikolojik ihmal, istismar olarak görülüp sözü edilmez bile. Büyüme ve gelişme çağında ki bir çocuğun gelişimi etkileyen her şey ihmal ve istismardır aslında. Bir çocuğa kapasitesin üstünde bir şey verilmesi de istismardır, yetenekli bir çocuğun yeteneksiz kişilerin elinde yetişmesi de bir istismardır.
 
AİLE DEĞERLERİ SARSILDI
 
Aileler çocuklarını ihmal ederek onlara verdikleri zararın bazen farkında bile olamıyorlar.
Evet, oysa ki çocuk ihmal ve istismarının sosyolojik bağlamda merkezi ailedir. Ülkemizde aile sanıldığı gibi kendini iyi koruyan bir yapıda değil artık. Kültürel yoğunluğu azalan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ve her çocuğun ihmal ve istismarı önce bir aile sorunu, sonra toplum sorunudur aslında.
 
Hep sonuçlar üzerinden değerlendirme yapıyoruz . Ancak çocuk ihmali ve istismarı hangi türde olursa olsun onu geçici olarak önlendiğinde sorunu çözmüş olmuyorsunuz. Şu bilinmelidir ki hiçbir sorun yeryüzünde önce ekonomik temelli değildir, kültüreldir. Siyaset yapıcılarda burada yanılgı içerisindeler. Meseleye ekonomik iyileştirmelerle bakarsanız sorun çözülmez. Sorunlar önce kültürel olarak ele alınmalıdır.
 
Kültürel derken kastettiğiniz nedir?
Yeni dünya düzeninde aile kültürel yoğunluğunu savrularak yaşıyor. Ailenin değerleri çok sarsıldı. Bu nedenle de Türkiye’de şu anda evlenenlerle boşananların sayılarının eşit olduğunu istatistikler gösteriyor. Üstelik boşanmalar sadece yeni evlilerde ya da ekonomik sıkıntı çeken ailelerde değil.
 
Tek neden ekonomik özgürlük ya da ekonomik yetersizliktir de diyemeyiz. Fakirlerde boşanmalar daha az, okumuş kitlede daha fazla. Muhafazakar çevrelerde de çok arttı. Sevgi, fedakarlık, tahammül marjinal bir hal almaya başladı. Özgürlüklerin tadına varıldığı bir çağdayız. Evlilik kavramının içi boşaltıldı.
 
Ancak bununla birlikte, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dünya Değerler Araştırması Derneği (WVSA) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in başkanlığında gerçekleştirilen ‘2011 Türkiye Değerler Araştırması Sonuçları’na göre diğer Avrupa ülkelerinden çok farklı olarak “aile” en güvenilir kurum olarak karşımıza çıkıyor. Boşanmalar artsa da aileyi hâlâ çok önemsiyoruz. 
 
Bu nedenle her çocuk sorununu, her kadın sorununu bir aile sorunu olarak görmeliyiz. Bu öyle sanıldığı gibi sivil toplum kuruluşlarının çözeceği bir sorun da değildir. Ülkemizin çok acil olarak aile odaklı, kadın, çocuk, genç odaklı sosyal bir programa ihtiyacı var.
 
Çocuk yetiştirirken nelere dikkat etmek gerekir?
Çocuklar adına hâlâ yetişkinler her kararı vermek istiyor. İslam kültüründe “çocuklarla arkadaş olun” denir. Hatta Peygamber Efendimiz, “Öpücüğe varıncaya kadar çocuklarınıza eşit davranınız” der. Adalet duygusudur bu. Hiç şüphe yok ki biz bir çocukta bütün çocukları düşünmek durumundayız. 
 
Sadece kendi çocuklarımızı düşünemeyiz. Evet Allah yeryüzünde son çocuğa kadar bize bir görev yüklüyor. Çocuk için en büyük ihtiyaç aile ihtiyacıdır, anne-baba ihtiyacıdır. Çocuk güveni aile içinde bulamazsa dışarıda arar.
 
Sevgide sonsuz olacağız. Çocuklarımıza ahlak eğitimi, vicdan eğitimi vereceğiz, adalet duygusu aşılayacağız. Kaç kişi çocuğunu elinden tutup kütüphaneye, sinemaya, tiyatroya götürüyor? Çocuğumuzla vakit geçireceğiz, onları doğru tarafa yönlendireceğiz. İslam düşüncesi bizi başta kendi çocuklarımız olmak üzere tüm çocuklara karşı sorumlu tutar bunu unutmamalıyız.
 
Türkiye