Bir toplum örgütlenmiş ve devletini kurmuşsa kamusal alanda işlerini yürütmek için illaki bürokrasisi olacaktır..
Bürokrasi, toplum adına oluşturulan kurumlarda görev verilen
memurlardan oluşur.
Çalışma esasları, ülkede seçilen yasama organı tarafından yazılı metinlerle belirlenir.
Şekil, usul ve esaslarını tarif eden yasa, yönetmelik ve genelgelere mevzuat denir.
Bir memurun bunları bilmesi işlerin kolay yürümesi için elzemdir.
Bu sebeple olsa gerek yaptığı iş ve işlemler için koruma altına alınmıştır.
"Memurin Muhakemat Kanunuyla" memurlara dokunulmazlık verilmesi bundandır.
Bundandır ki, bizde memurlar yapmak istemediği, kendisi için riskli bulduğu işleri yapmamak için ayak diremektedir.
Toplumda yer eden "Bu gün git yarın gel" deyimi milletin bürokrasiden çektiği zulmü anlatmak için, yaşadığı tecrübelerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Şimdilerde bazı kesimler "Milli ve Yerli Bürokrasi" talebini dillendirmektedir.
Esas itibariyle bürokrasi, para aldığı yere hizmet etmekle memurdur.
Kendilerine bunun için "Memur" denilmiştir.
Her ne sebeble olursa olsun bürokrasiye, millete emir verme yetkisi verirseniz orada vesayet başlar.
Bürokrasi milletten yönetme yetkisi alan meclisin ve siyasi iktidarın emrinde çalışmak zorunda olmalıdır.
"Milli ve Yerli Bürokrasi" talebi, vesayete ve faşist devlet anlayışına davetiye çıkarmaktır.
Bu talep demokrasi için tehlikelidir.
2001 yılında kurulurken "Bürokratik oligarşiden" kurtulmalıyız felsefesiyle yola çıkan bir hareketin, şimdilerde böyle projelere davet edilmesi "Demokrasi ve Milli İrade" düşüncesinden sapmadır.
"Milli ve Yerli Bürokrasiden" maksat mevcut bürokrasi, Personel Rejimi Kanunundan şikayet ve bürokrasinin özellikle üst düzey bürokrasinin, milletin geçmişinden getirdiği duygu, inanç, düşünce ve ideallerine uygun hizmet vermesini kastediyorsanız, bu hizmet meclisin ve siyasi kadroların yönetim ve kontrolünde yürütülmesi gereken bir iştir.
Bunun için bürokrasiye ayrı bir tanımlama getirmeye gerek yoktur.
Böyle bir çabadan pekala "bürokrasinin egemenliği ve faşizm"
çıkabilir.
Bunun yerine; 
Milletin çizdiği istikameti doğru okuyan ve milletin verdiği emaneti, "Bürokrasi ve Vesayetçi" anlayışlara karşı koruyacak, demokratik siyaset talep edilmelidir.
Demokratik siyaset yerine, kim ülkeye "Milli ve yerli Bürokrasi" öğütlüyorsa şüpheyle bakmakta fayda var. 
İstikamet veren millet ve sandık yoluyla seçtikleri olduktan sonra ülke emin ellerdedir.
Çünkü denetleyici olan millet işin başındadır.
Milli İradeye yaslanıyor görünüp oradan "Milli Ve Yerli Bürokrasi" üretmek demokrasiye ve Milli İradeye ihanettir.
Yapılan teklifin arka planında millete efendilik yapmak isteyen Jakoben anlayış ve millete öğretmenlik yapma hastalığı yatmaktadır.
Siyaset kurumu ve siyasetçi, toplumun sosyal şuurunu doğru okuyor, milletle organik bağ kurabiliyorsa, yaptığı öneri ve projelerle milletin istediğini açığa çıkarıp, sandık yoluyla aldığı vekaletle ülkeyi yönetir ve geleceğe taşımakla yetkili olur.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla milletimiz, hem çağdaş değerlerle, hem tarihten getirdiği değerlerle yoluna devam etmek istemektedir.
Milletimiz şu anda, milletler camiası içinde bulunduğu yerden memnun değildir.
Tarihinde yaşadığı ihtişamlı günlerin özlemiyle yanmaktadır.
Hem Müslüman dünyayla, hem Türk dünyasıyla bağlarını güçlendirmek arzusundadır.
Bu arzusunu çağın değerlerinden istifade ederek ulaşmak istemektedir.
Siyasetçinin görevi, bu talebe cevap üretmek, milletinin gelecek ideallerine, arzularına ve hissiyatına uygun politika üretmektir.
Bu ülkede, "Vesayetçi Bürokrasi ve Milli İradeden" sapan korkak siyasetçiler yüzünden, demokrasi hep kısa süreli ulaştığımız "Oksijen çadırı" işlevi gördü.
Bir türlü uzun erimli demokrasi ve özgürlükleri yaşayamadık.
Artık yeter!
Bürokrasi milletin iradesine boyun eğsin!
Yaşanan malum süreçten ve mel'un örgüt bahanesiyle seçilmişlere potansiyel suçlu muamelesi yapılmasın, yapamasınlar.
Ülkemiz yaşadığımız karmaşık süreçten siyasetin inisiyatif almasıyla çıksın.
Bu mücadele önemlidir ve bürokrasiye ihale edilemez.
Vatandaşının taleplerine dinleme nezaketi bile göstermeyen mülki amirlerle bu mücadele yapılırsa daha çok mağduriyetler yaşanır.
"Şikayete ve İhbara açık, dert dinlemeye kapalı" idareden adalet çıkmaz.
Bizler 2001'de "Yeter sözde kararda milletin" diyerek yola çıktık. "Milli İradenin temsilcisi iktidardan" rahatsız olanlar, yaşanan mel'un süreci bahane ederek siyaseti boğmak istiyorlar.
Buna fırsat vermeyelim.
Vesayetçi bürokrasi anlayışının egemen olması;
Demokrasi, Milli İrade ve Küresel güçlerle mücadelenin sekteye uğramasına sebep olacaktır.
Bürokrasinin, özellikle güvenlik bürokrasisinin açacağı yara siyaset kurumunun vebali olarak bilinecektir.
Demokrasi ve sivil siyasetle elde ettiğimiz kazanımlar tehlikededir.
Uyanalım artık!
Bizim adımıza birileri siyaseti dizayn etmesin.
Verilen emaneti mülkü sananlara, emanet teslim edilmez.

"Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir."
Kur'an-ı Kerim Nisa 58. ayet