AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefetin, her konuda ret cephesi haline geldiğini, bunun, "Bana yar olmayanı, kimseye yar etmem' anlayışı" olduğunu belirterek, "Bu, iktidarın su içme ihtimali olan her kuyuya zehir atma gayretidir. Bazı muhalefet partilerinin gerçekçilik zemininden uzaklaşmasını, halkla buluşabilecekleri mecraları bir türlü
yakalayamamalarına bağlıyorum" dedi.

Erdoğan, partisinin TBMM grubunda yaptığı konuşmada, yarın hem 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı hem de TBMM'nin açılışının 88. yıldönümü kutlayacaklarını anımsattı.

"23 Nisan 1920'nin, siyasi hayatımızdaki anlamı ve yeri üzerine yeniden
düşünmenin, hem bugün hem gelecek açısından istikamet tayin edici
vasfını yeniden hatırlamamızın önemli olduğunu düşünüyorum" diyen
Erdoğan, 1920'nin zor şartlarında yapılan temel bir tercihle, milli
mücadelenin millet iradesine sımsıkı bağlanmasının, Türk milletinin
tarih yolculuğunda bir sıçramaya, yeni bir safhaya denk geldiğini
söyledi.

Bu yeni safhada, milli egemenlik kavramının, Türk milletinin tarihi
yürüyüşünde bir pusula olduğunu, millet mukadderatına hakim hale
geldiğini dile getiren Erdoğan, Türkiye ve milletin çağdaşlaşma
istikametinin, 23 Nisan 1920'de belli olduğunu kaydetti.

Erdoğan, bu istikametin, milli egemenlik fikri etrafında inşa edilen,
milletin ve millet iradesinin üstünlüğüne dayalı bir siyasi-toplumsal
düzen olduğuna işaret ederek, "Bugün sahip olduğumuz modern
siyasi-hukuki kavram ve kurumların temelinde milli egemenlik fikri
vardır" dedi.

-"MECLİS, CUMHURİYETİN KALBİ"-

Milli egemenlik fikrinin, parlamenter demokrasinin olmazsa olmazı,
vazgeçilmezi olduğunu ifade eden Erdoğan, bu gerçeğin en veciz
ifadesini, Atatürk'ün "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir"
sözünde bulduğunu belirtti.

Demokrasiyi, "siyasi idarenin, meşruiyetini millete, topluma, halkın
iradesine dayandıran bir düzen" olarak tanımlayan Erdoğan, demokratik
sistemlerde, meşruiyetin kaynağının millet olduğunu vurguladı.

Erdoğan, millet iradesinin oluştuğu yerin de seçilmiş meclis olduğuna
dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onun için çatısı altında bulunduğumuz bu yüce Meclis, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin kalbidir. Demokrasinin
mümkün olabilmesi, millet dışında bir siyasi meşruiyet kriterinin
dışlanmasını gerektirir. Siyasi meşruiyeti keyfilikten ve şahsilikten
arındırarak, milleti meşruiyetin yegane kaynağı haline getirmeden,
demokrasiden söz edilemez. İşte bu sebeple milli egemenlik, demokrasiyi
mümkün ve zorunlu kılan bir ilkedir.

Meşruiyeti millete veren milli egemenlik fikri, siyasi temsilin de
millete dayandırılmasını gerektirmekte, monarşik bir yapıya izin
vermemektedir. Hiç kimse, milletten almadığı bir temsil yetkisini
kullanamaz. Bu, seçkin bir zümrenin, bir grubun, bir cemaatin değil, bir
bütün olarak milletin söz sahibi olması, hiçbir grup ya da zümrenin
toplumu tahakküm altına almaması esasına dayanan bir yönetimdir."

-"MİLLİ EGEMENLİĞİN GÖLGELENMEYE ÇALIŞILMASI"-

Başbakan Erdoğan, milli egemenlik fikri, modern siyasi ve hukuki
kavramın, dünyayı şekillendiren ana kaynak niteliğinde olduğunu dile
getirerek, demokratik bir yarış sürecinin sonunda, TBMM çatısı altında
yer almaya hak kazananların da milli egemenlik nosyonunun muhafazasında
ne kadar özenli davranması gerektiğinin ortada olduğunu söyledi.

Meclisin varlık nedeninin, milli egemenliğin güçlendirilerek
sürdürülmesi, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işler kılınması
için emek sarf edilmesi olduğunu kaydeden Erdoğan, "Zaman zaman
Türkiye'de milli iradeyi değersiz hale getirmek, milli egemenlik fikrini
aşındırmak isteyen demokrasi dışı yaklaşımların revaç bulmaya
başladığını görebiliyoruz. Cumhuriyet, laiklik, demokrasi gibi ortak
değerlerimizin tartışmaya açılarak milli egemenliğin gölgelenmeye
çalışıldığı süreçlere şahit olabiliyoruz" diye konuştu.

Erdoğan, millet egemenliğine dayalı temsili demokrasiyi benimsemiş
siyasi ve toplumsal aktörlerin asla düşünemeyecekleri, asla ifade
edemeyecekleri otoriter-dayatmacı sözde fikirlerin, bu konjonktürde
gündeme daha rahat sokulabildiğini belirtti.

-"ATATÜRK'Ü YENİDEN OKUMALARINI TAVSİYE EDİYORUM"-

"88 yıl önce, Atatürk ve dava arkadaşlarının tereddütsüz benimsediği
milli egemenlik ilkesinin içi, çeşitli özel gerekçelerle ve çıkar
mücadeleleri adına boşaltılıyor, sulandırılıyor" görüşünü dile getiren
Erdoğan, heyecana kapılıp, "Biz laikliği millet oyuyla mı getirdik"
diyenlerin bile çıktığını söyledi. Erdoğan, "Onlara dönüp, Atatürk'ü,
milli mücadele ve inkılap tarihimizi yeniden okumalarını tavsiye
ediyorum" dedi.

Erdoğan, milli mücadelenin en zor zamanlarında bile Atatürk'ün, TBMM'yi
devre dışı bırakmadığına işaret ederek, şöyle devam etti:
"Millet iradesini ve onun tecelligahı olan bu yüce Meclisi, meşruiyet
kaynağı olarak daima muhafaza etmiştir. Millet adına alınacak bütün
kararların meşruiyetini burada, milletin verdiği yetkide aramıştır. En
kritik kararlar, Meclis çatısı altında müzakere edilerek alınmıştır.

TBMM, bu itibarla Kurtuluş Savaşımızın karargahı olmuştur. Atatürk'ün
önderliğinde Kurtuluş Savaşımızdan muzaffer olarak çıkan da
cumhuriyetimizi kuran da o Millet Meclisidir.

Cumhuriyetle birlikte yeni rejimin bütün esasları, yine aynı
hassasiyetle TBMM'nin onayına müracaat edilerek hayata geçirilmiştir.

Zira yeni siyasi, hukuki ve toplumsal düzenin, millete dayatılması
değil, benimsetilmesi amaçlanmıştır. Atatürk'ün bu sebeple o sancılı
kuruluş yıllarının bütün zorluklarına rağmen Meclis iradesine başvurma
ilkesini nasıl çalıştırdığını, en ileri reformları bile bu özen içinde
gerçekleştirdiğini özellikle hatırlatmak isterim. Cumhuriyetimizin
çağdaşlaşma hedeflerini milletimiz eğer benimsemişse o da işte bu
sayededir."

-"LAİKLİK, MİLLETE MAL OLMUŞTUR"-

"Laiklik ilkesi de yine milletimize mal edilmek maksadıyla tedrici bir
yöntem izlenerek cumhuriyetimizin temel bir niteliği haline
getirilmiştir" diyen Erdoğan, 1924'ten itibaren belirli aşamalardan
geçildikten sonra, 1937'de laiklik ilkesinin, TBMM'de görüşülüp
oylanarak, Anayasaya girdiğini anımsattı.

Bugün, milletin bireysel tercihlerinin güvencesinin laiklik; laikliğin
güvencesinin de onu benimsemiş olan millet olduğunu belirten Erdoğan,
"Görüyoruz ki başlangıçta amaçlandığı gibi süreç kendini tamamlamış,
başarıya ulaşmış ve laiklik millete mal olmuştur. Bugün hala Atatürk'ün
arkasına saklanarak milleti, milletin iradesini, laikliğe tehdit olarak
görenleri anlamak mümkün değildir. Bu anlayışta olanlara söylüyorum;
Atatürk'e de cumhuriyete de laikliğe de yapılacak en büyük haksızlık, en
vahim kötülük bu antidemokratik yaklaşım tarzıdır. Rahat olun, size
rağmen laikliğin güvencesi millettir, millet olmaya devam edecektir"
diye konuştu.

-"KENDİNİ BULMA DURUMU"-

Erdoğan, bu konjonktürün, bazılarında akıl tutulmasına yol açarak,
demokrasinin, millet egemenliğinin olmazsa olmazı genel ve eşit oy
ilkesini bile tartışmaya açabildiklerini ifade etti. Erdoğan, akıl
tutulması yerine, bir kendini bulma durumundan söz etmenin daha doğru
olabileceğini vurguladı.

Türk siyasi tarihinde olduğu gibi, bugün de Türkiye'de demokratik
görünümlü otoriter dayatmacı zihniyetin örneklerini bulmanın mümkün
olduğunu vurgulayan Erdoğan, son zamanlarda muhalefetin artan biçimde
gerçekçilik ve inandırıcılık sorunuyla karşı karşıya kaldığını savundu.

Demokrasinin sağlığı bakımından, bunun nedenleri üzerinde ciddi
durulması gerektiğini ifade eden Erdoğan, bunun, sadece bazı muhalefet
partilerinin sorunu olarak görülüp, geçiştirilemeyecek kadar mühim bir
sorun olduğunu vurguladı.

-"SADECE MİLLETLE DEĞİL GERÇEKLERLE DE ARASI AÇILMIŞSA"-

Eğer bir demokraside muhalefetin, sadece milletle değil gerçeklerle de
arasının giderek açılmaya başlaması halinde durup düşünmesi gerektiğini
belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Her ne kadar bu özeleştiriyi yapmak öncelikle yine muhalefet
partilerinin sorumluluğu olsa da iktidar olarak biz de onlara yapıcı
eleştirilerle katkıda bulunmaya hazırız.

Bazı muhalefet partilerinin gerçekçilik zemininden uzaklaşmasını,
öncelikle halkla buluşabilecekleri mecraları bir türlü
yakalayamamalarına bağlıyorum. Millete daha iyisini vaat etmek, iktidarı
daha iyisini yapmaya zorlamak, eksikleri işaret ederek eleştirmek
yerine, bugün muhalefet ne yazık ki her konuda bir ret cephesi haline
gelmiştir. Tek yaptıkları, her yeniliğe, her değişikliğe, atılan her
adıma, milletin hayrına mı şerrine mi olduğuna bakmadan karşı çıkmaktır.

Bu anlayış, 'bana yar olmayanı, kimseye yar etmem' anlayışıdır.

İktidarın su içme ihtimali olan her kuyuya, zehir atma gayretidir bu.

Yalnız, milletin bütün su kaynaklarını kirletmeye
çalışanların, kendilerine sormaları gereken basit bir soru var; o su
kaynakları yarın, onlara da lazım olmayacak mı?Öyle zannediyorum ki,
'ben kazanamayacaksam, herkes kaybetsin' saplantısı, muhalefetin bu
basit gerçeği bile görmesine engel oluyor."

-"SÜRREALİST SİYASET ÇİZGİSİ"-

Ana muhalefete; "Gelin, 'bu saplantıdan kurtulun,' diyorum. Kendinizi
umutsuzluğa, çaresizliğe bu kadar kaptırmayın. Milletin sesine kulak
verirseniz, sizin de kazanma şansınız olabilir" diye seslenen Erdoğan,
demokrasinin özünde millete güvenmek olduğunu vurguladı. Erdoğan, şöyle
konuştu:
"Önce buna kendiniz inanın... Gelin, işe buradan başlayın. Kanaatimce
muhalefet, ilk olarak milletle barıştıktan sonra ikinci olarak da son
yıllarda giderek daha fazla küstüğü gerçekler dünyasıyla artık
barışmalıdır. Muhalefetin içine kapandığı vehimler dünyasından çıkma
zamanı artık gelmiştir. Çaresizlik ve umutsuzluğun ittiği bu fantastik
dünya, sadece muhalefet partilerinin kendilerine değil, Türkiye'ye,
millete, memlekete zarar vermektedir.

Ben hoşgörülerine sığınarak bu durumu, resim sanatındaki 'sürrealist'
akımlara benzetiyorum. Özellikle ana muhalefet partisinin, neredeyse
tamamen 'sürrealist', yani gerçek-üstücü bir siyaset çizgisine kaydığını
görüyoruz. Gerçeklere küsmenin kimseye faydası olmamıştır. Gelin bundan
da vazgeçin."