Aşkın biyokimyasını anlatan Yavuz, beyinde sevgi, aşk, cinsel istek ve enerji gibi faktörleri etkileyen bir çok merkez ve faaliyet olduğunu belirtti. Dr. Yavuz “Oksitocin hormonu annelik dürtülerini geliştirir. İnsanlar kalpleri ile değil beyinleri ile aşık olurlar.

Depresyondaki kişilerde daha yoğun

Sevgi ve aşk duygularında tamamıyla beyindeki mekanizmalar işlev görür. Aslında kalbimiz sevgide her ne kadar efsaneştirilmiş olsa da bu konu da asıl işlevi gerçekleştiren beynimizdir. Karşıt cinsden herhangi bir olumsuz davranış aldığımız da ‘kalbim kırıldı’ deriz. Aslında kırılan kalp değil beyindir. Aşk üzerine olan şiirlerin hemen hepsi kalp merkezlidir. Doğrusu, ta Aristo’dan beri bu yanılgı böyle süregelmiştir. Bu noktada beyine büyük haksızlık yapılmaktadır” dedi. Bazı araştırmacıların, beyinde depresyonla büyük ilişkisi olan serotonin hormonunun aşk acısı ve duygusu üzerinde etkili olduğunu iddia ettiğini dile getiren Dr. Yavuz “Bunlara göre serotonin hormonunun az salgılanması aşk acısını körüklemektedir. Depresyonlu kişilerde aşk duyguları daha yoğun yaşanmakta. Aşk acısı, beyinde serotonin salgısını artıran ‘manyetik stimülasyonla’ da tedavi edilebilir. Adrenalin ve noradrenalin, aşk ve sevgi esnasında vücut organlarının üstüne düşen tepkimeleri göstermesinden sorumludur. Göz bebeklerinin büyümesi, terleme, mide ifrazlarının hızlanması, mide krampları, ellerde titreme, ses tonunda değişiklikler nöroaminler sayesindedir” diye konuştu.