Hürriyet gazetesinden Akif Beki, "Bilin bakalım bu ‘zat-ı şahane’ kim?" başlıklı yazısında kimsenin değinmediği konu ve ayrıntılara dikkat çekti.

"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın medyaüzerinde büyük baskısı var" tezini savunanlar, İngiltere'ye başbakan olması muhtemel olan ismin muhalif medya ile ilgili söylediklerini okudu mu? Ya da demokrasi örneği ülke olan (!) ABD'nin Başkanı Barack Obama'nın gazetecilerle olan diyaloğuna ne yorum getirecek?

İşte Beki'nin bugünkü 'manidar' yazısı: 

Adamımız tipik bir ‘medya mağduru’ aslında.

Gazetecilerle başı dertte, yıldızları bir türlü barışmıyor. Salmış o da, bundan keyif almaya bakıyor artık. Biraz da şerbetlenmiş, yazılıp çizilenleri takmamanın hazzını yaşıyor.
Medyaya ok gibi fırlattığı cümleler basmakalıp, nerede görseniz şak diye çıkarırsınız kime ait olduklarını.

İNGİLTERE'DEN MEDYAYA SERT TEPKİ

Son mülakatında aşağı yukarı şöyle şeyler döktürüyor:

“Çok fazla memleket haberi okumuyorum. Ülkede ne olup bittiğiyle ilgili danışmanlarım tarafından bilgilendirilmeyi daha tercih ediyorum. Twitter’dan da uzak duruyorum... Gazetelerde, ne yapmanız gerektiğine dair çok akıl veren oluyor. Kendi yolunuza gitmeniz ve (doğru bildiğinizden) şaşmamanız çok daha önemli. Son birkaç yıldır (tam olarak 3 buçuk yıl) bunu kendime bir ilke haline getirdim. Medyada benim için şöyle dediler, böyle dediler, en son (eski kafalı) 70 model olduğumu söylediler, şimdi de garip davranmakla suçluyorlar. Medyada bizi sevmeyenler (yani muhalif kalemşorlar) bir süredir bu (çirkin) kampanyaları yürütüyor (şaşılacak bir şey yok, tiynetleri böyle)...”

BU SÖZLERİN SAHİBİ KİM?

Medyaya karşı beslediği derin sevgi ve saygı hislerinden muhakkak tanımışsınızdır kendisini. Duyguları karşılıksız da değil elbette. Kim dediniz? 

Bilemediniz hayır, Tayyip Erdoğan değil... 

Hayır, ikinciyi de tutturamadınız, Putin de değil... 

Şıp demiş bizimkinin burnundan mı düşmüş her kimse? Hayır hayır, o kadar uzun boylu değil. Neyse, ben yardımcı olayım, gelecek seçimlerde başbakanlık koltuğuna oturma şansı hayli yüksek görünüyor bu hazretin.

Hah evet, nihayet bilebildiniz, bittabii İngiliz İşçi Partisi Lideri Miliband’ın ta kendisi, hani Tony Blair’in yerine gelenlerden.

GAZETECİLERE KALAYI BASIYOR

***
İlk iki denemede ıskaladığınız için üzülmeyin diye, bir şans daha veriyorum size.
Bu kez adamımız, dış seyahatlerde uçağın arka tarafına gelip refakatçi gazetecilerle konuşmayı alışkanlık edinmiş biri... Her seferinde 20-25 dakika sürüyor bu laflamalar. Meğerse yol etmiş, yazılmamak kaydıyla ağzını açıp gözünü yumuyor, tatlı sert kalayı basıyormuş hoşlanmadığı haber ve yorumları yayınlayanlara.

UÇAĞIN ARKASINDA GAZETECİYE AYAR VERDİ

Üstten tozunu almak mı dersiniz, yavaşça kulağını bükmek mi, ondan işte... Fakat öyle herkesin içinde fırça çekmek, yakasından tutup silkelemek, baştan aşağı haşlamak gibi değil, uçağın arkasında ince ince ayar vermek şeklinde.

Aleyhteki bazı haberlerinden, eleştirel kimi yorumlarından dolayı en son paparayı yiyen New York Times olunca külahlar hafiften değişmeye başlamasın mı? Medyadan yükselen ‘Ne oluyoruz birader, hani basın özgürdü’ homurtuları, giderek infiale dönüşüyor.

Adamımızdan, şeffaflığa ve halkın haber alma hakkına riayet istiyorlar. Şöyle şeyler:

“Bundan gayrı, kapalı kapılar ardında ve yazılmamak kaydıyla konuşma biz gazetecilerle. Ne diyeceksen erkek gibi çık, herkesin önünde, uluorta, açık açık söyle... Mızmızlanıp durma, karın ağrın neyse aleniyete dök ki cümle âlem duysun...”

Bildiniz mi kimdir?

Hayır, yine Tayyip Erdoğan değil...

Hayır hayır, ne Putin’i, ne Fidel’i, Ahmedinejad mı kaldı Allah aşkına!

Evet ya, tabii ki Obama, çekinmeyin söyleyin hadi, ABD Başkanı Obama...

Af buyurun, CNN muhabirine ‘ajan’ diyeni mi soruyorsunuz? Onu bilmeyecek ne var, her yerde yazıyor.