MİT eski müsteşar yardımcısı Cevat Öneş A Haber Ankara temsilcisi Murat Akgün’ün sorularını yanıtladı…

Terör örgütünün silah bırakması sizce mümkün mü? Bu konuda kapsamlı bir çalışma hissediyor musunuz?

İçerisinde bulunduğumuz ortam silahların bıraktırılmasını zorunlu kılan bir ortam. Çünkü silahlar bıraktırıldığı takdirde bu meseleyi görüşebileceğiz, çözüm adımlarımızı daha güçlü bir şekilde atacağız. Çözüm adımları atıldıkça toplumsal destek de artacaktır. Ancak, alt yapısı olmadan, çözüm politikaları oluşturulmasından ve karşılıklı güven sorununu çözmeden PKK’nın silah bırakacağını düşünmek bana göre şimdilik çok erken.

Devlete düşen nedir? Hükümetin şu anda atması gereken adım nedir sizce?
Tabi ki tarafların, PKK’nın da, Kürt siyasetinin de güven duyacağı bir ortam, ama Türklerin de, devleti yönetenlerin siyaset yapanların güven duyacağı bir ortam oluşturulması gerekir. Bunun için meseleye sadece bir PKK meselesi olarak bakmak değil Türkiye’nin demokrasi meselesi, demokrasi standartları meselesi olarak bakmak gerekiyor. Çünkü hak talebi olarak ortaya konulan şeyler, PKK istedi diye yapılacak şeyler değil. Türkiye halkının ihtiyacı olduğu için verilmesi gereken, Eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık kavramının içini dolduracak, eşit vatandaşlık kavramını hayata geçirecek adımlarını atılması meselesi. Türkiye halkının bütünlüğünü ilgilendiren bir mesele. Tabii ki bunun yanı sıra özel olarak Kürtçenin bir eğitim dili olarak kullanılıp kullanılamayacağı meselesi, yerel yönetimler, bölgesel özerklik gibi temel konular var ki, bunlar yeni bir anayasanın inşası içerisinde ele alınması gereken konular. Demokratik kavramlar taleplerine verilecek cevap ancak Türkiye halkına verilecek cevaptır ve bunların da gerçekleştirileceği konusunda güven yaratacak bir iklimin oluşturulması meselesidir. Zaten onun için diyoruz ki, bugün yeni anayasanın inşa süreci devam etmektedir. Bu süreç devam ederken, bu mesele sadece bir yeni anayasa yapma meselesi değil, Türkiye’nin tüm temel sorunlarını da çözebilecek şekilde yeni bir iklim yaratarak Türkiye’nin yeni bir başlangıç yapabilmesi, cumhuriyetine demokratik nitelikler kazandırarak evrensel değerlerle şekillenmiş bir zihniyeti ve uygulamayı ortaya çıkarabilme meselesidir. Burada ben henüz bu iklimin oluşmadığını ve bu konunun çözümünde en önemli unsurun güven unsuru olduğunu, tabii ki bu güve unsurunun da çözüm için bir yol haritası ortaya konularak somu şekilde gelişmeleri, hedefi gösteren bir projenin ortaya konması ihtiyacına vurgu yapıyorum ki, böyle bir çalışmaya ihtiyaç var. Ve böyle bir çalışma yapılmadığı takdirde, PKK’nın bugün yarın silahını bırakacağının söylenmesin beklentileri çok yükselten bir olay olmadığını söylemek istiyorum.

Yeni bir anaysa çıkıp da Kürt sorunu dahil Türkiye’nin temel meseleleri çözülünceye kadar neler yapılmalıdır. Bu aşamada kanın akması nasıl durdurulabilir?
Gerçekten PKK silahlı hareketinin 30 senelik mücadelesi Türkiye’ye çok şeyler kaybettirmiştir. Bunu devamı mümkün değildir. Silahlı mücadele ile hak alınması dönemi kapanmıştır. Bunda herkes hemfikirdir. Bugün PKK’nın sürekliliğe sahip şartsız bir ateşkesi ortaya çıkartması ve silahları bıraktırılacağı konusunda bir mesaj vermesi Türkiye’nin demokratikleşme adımlarına çok güç katabilecek, Türkiye’nin demokrasi mücadelesine ivme kazandıracak bir ortamı sağlayabilir. Maalesef bugünkü şartlar ve geçmiş tecrübelerimiz bize bunun kendiliğinden olmayacağını gösteriyor. O halde şu cevabı veremiz gerekir. Biz toplumumuza ve PKK’nın da etkilediği Kürt kimlikteki vatandaşımıza veya farklı görüşlerdeki Kürt kimlikli vatandaşlarımıza hitap ederek onlara güven sağlayarak bir şeyi göstermemiz lazım. O da nedir? Türkiye demokratikleşme sürecini yaşamaktadır. Türkiye yeni bir anayasa inşa etme sürecindedir. Yeni inşa edilecek anayasanın devleti değiştirmesi, hukukun üstünlüğünün şekillendirildi bir devleti yeniden yaratması ile karşı karşıya bulunuyoruz. O halde bugünkü en önemli sorun tabii ki siyasi iktidar düşüyor, iktidar olduğu için çözümde temel sorumlu, başat sorumlu olduğu için böylesine demokratik bir süreci toplumumuza gösteren, yol haritasını ortaya koyan bir çıkışı, yeni bir demokratik açılımın nisan, Mayıs 2012 itibariyle yeniden, daha somut şekilde, daha güven yaratacak ve hedefleri daha güçlü bir şekilde gösterebilecek şekilde bir projenin ortaya konması ve legal siyasetlerle… Gerek muhalefet ile gerek BDP ile… PKK’nın etkilediği kitleler üzerinde siyaset yapan BDP ile diyalog kanalarını açarak, hiçbir şart ileri sürmeden. Sadece Gerçekleştirilecek demokratik adımlara destek alabilmek için. Böyle bir çalışma, böyle bir proje, böyle bir siyaset adımı, siyasete şeffaflık kazandıracak. Kimin ne istediğini, kimin demokratik çözümden yana olduğunu veyahut da bazılarının PKK’nın içerisinde olabilecek bazı grupların şekillendirmek istediği siyaset gibi, yani silahlı mücadele, devam mı edecektir. Bu ayrımı ortaya çıkaracaktır

Muhatap kim olacak? İmralı mı? Kandil mi?
Demokratik gelişme mücadelesinin muhatabı Türkiye toplumudur. Demokratikleşme projelerinin hayat geçirilmesinde tüm farklı görüşler, örgütlenmeler doğrudan muhataptır. Bunun içinde Barış ve Demokrasi Partisi de özellikle hitap ettiği kitle itibariyle öncelikli ve özel bir yere sahiptir. PKK ile ilgili ifade edilen, Öcalan, Kandil veya muhataplık meselesi ise silahların bıraktırılması konusunda devletin uygun görevlileri uygun şartlarda tabii ki temas edeceklerdir. Ama bunun sınırı ifade ettiğim gibi silahların bıraktırılması ile ilgilidir. Tüm aşamalarda Türkiye’nin demokratikleşme standartlarına kazandırılacak yeni nitelikler ve yeni anayasanın inşa süreci ile ilgili BDP öncelikli ve önemli muhataplardan aktörlerden biri durundadır. Bunu göstermek durumundayız. BDP ile ilişkilerin geliştirilmesi PKK’nın meseleye bakışını şeffaflaştırması bakından, demokratik entegrasyona girip girmem isteğine şeffaflık kazandırması bakımından önem kazanacaktır. Ben inanıyorum ki yeni anayasa inşası çerçevesinde, nitelikli kriterlerle, evrensel değerlerle şekillendirilecek Bir anayasanın yapımının özellikle siyasi iktidar tarafından çerçevesi nitelikler gösterildiği ve somut bir proje ortaya konulduğu takdirde PKK’nın da etkilediği kitleler de dâhil büyük şekilde destek görebilecektir. Burada desteklememe olayı bana göre marjinal gruplar çerçevesinde olabilir.

Barzani’nin açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Çözüm yolunda koyabileceği etki ne olabilir?
Öncelikle şu tespiti yapalım, Türkiye’nin Kürt sorunu, PKK’nın silahsızlandırılması meselesi öncelikle kendi sorunudur ve Türkiye bunu kendi iradesi ile çözmek durumundadır. Kürt siyaseti, özellikle 1. ve 2. Dünya Savaşlarından sonra bölgesel, küresel çıkar çatışmaları içerisinde kullanılmıştır ve kullanılmaya devam edilecektir. O bakımdan, kendi sorunumuzu değerlendirirken bölgemizdeki gelişmeleri de önemle değerlendirmek gerekiyor. Bölgesel gelişmeler içindeki Kürt siyasetinin alacağı şekil Türkiye’nin Kürt siyasetini de etkiyecektir. O bakımdan Barzani’nin son bölgesel gelişmeler içerisinde, İran’da ortaya çıkan parçalanma riski içerisinde Türkiye’ye yaklaşımı önemlidir. Çünkü Irak’taki gelişmeler Irak’tan bağımsız bir Kürdistan devletinin doğuşunu dahi ortaya çıkarabilir. Suriye’deki gelişmeler, Suriye’deki Kürtlere bir özerklik yolunu açabilir. İran’ı da içine alan bölgesel çıkar çatışmalarını düşündüğümüzde Ortadoğu’da Kürt siyasetinde yeni gelişmeler beklenebilir. O bakımdan Barzani şu anda kendi çıkarlarını da koruyabilmek ve mevcut statüsüne zarar gelmemesi için Türkiye’ye uzattığı el doğrudur. Türkiye, ilişkilerini geliştirmek istemektedir.
Barzani güvenilir bir partner midir?
Türkiye’nin ekonomik ve siyasi gücü karşısında ve Türkiye’nin dış politika derinliği ve bölgesel güç konumu karşısında Barzani doğru hareket etmektedir. Barzani pozitif bir siyasetçidir. Bir aşiret yapısından devletleşmeye giden yolda başarılı bir liderlik yapmıştır. Kürt siyaseti içerisinde güvenirliği bakımından ön plana çıkmaktadır. Ülkeler veya güçler ararsı siyasette karşılıklı çıkarlar vardır ve bu çıkarları dengelemek gerekmektedir. Barzani Türkiye ile ilişkilerinde çıkar görmektedir. Türkiye’nin de Ortadoğu politikalarında barışçı ve Bölgedeki bütünlüğü sağlayıcı çalışmalarında Barzani’yi uygun ve güvenilir bir partner olarak gördüğünü sanıyorum.
Barzani’nin kendi egemenliğindeki topraklarda PKK’ya karşı güç kullanmasını beklemek doğru bir yaklaşım mıdır yoksa hayalcilik midir?
Barzani bu sorulara çok açık cevap veriyor. Türkiye’ye geldiği zaman verdiği cevaplarda da güç kullanarak karşılıklı çatışarak PKK’yı Irak Topraklarından atacağını söylemedi. Sadece silahlı mücadelenin zamanının geçtiğini ifade etti. PKK silahlı mücadelesini devam ettirirse nasihat yoluyla, zor kullanarak şeklinde bazı ifadeler kullandı. Ancak Erbil’e dönünce medyaya yaptığı açıklamalarda bunu daha da yumuşatarak hiçbir zaman PKK güçleri ile Kürtler arasında çatışmanın olmayacağını yeniden ifade etti. Ben şahsen gelişmeler çerçevesinde Barzani’nin PKK’ya karşı güç kullanacağını sanmıyorum. Sadece Haziran’da tasarlanan genel Kürt Konferansı çerçevesinde PKK’ya silahların bırakılması çağrısında yapıcı rol oynayacağını sanıyorum. Çünkü böyle bir süreçte Türkiye ile ilişkileri Barzani’ye yeni bir rol vermiştir. ABD’de Türkiye ile olan stratejik ilişkileri ve bölgesel gelişmeler karşısında PKK sorununun demokratik açılımlarla çözülmesi için ağırlığını doğrudan koymuş gözükmektedir. Barzani’nin Washington’da yaptığı görüşmeler, BDP eş başkanlarının Washington’a gidişleri ve bu konuda yapacağı görüşmelerde Amerika’nın doğrudan meseleye el attığını göstermektedir.

Washington yönetimi BDP’lilere ne mesaj verebilir?
Kısa vadede PKK’nın şartsız şekilde bir ateşkes sürecini başlatmasını. Bu konuda BDP’nin imkânlarını kullanmasını talep edecektir. Şahsen yeni anayasa süreci içerisinde PKK Türkiye demokratik siyasetine entegre olmak istiyorsa, öncelikle hiç vakit kaybetmen ateşkes sürecini başlatmak durumundadır. Hatta silahların bırakılacağı konusunda bir mesaj vermesi kendisi ve özellikle Türk toplumunun hassasiyetleri bakımından yeni bir güven unsurunu yaratabilir. Türkiye’nin demokratikleşme sürecine girmesinde, yeni sürecin başlatılmasında önemli rol oynayabilir. Bunu yapmasını tüm Türk toplumu hatta Kürt kimlikli vatandaşlarımızın büyükm çoğunluğu istemektedir. Bunun karşılığında Siyasi iktidarın çözüm projeleri daha rahat şekilde şeffaflık kazanacaktır. Bir yol haritası ortaya konulabileceğini sanıyorum. Gerçekten demokratik açılım adımını atan Ak Parti iktidarının ben önemli bir risk üstlendiğini ifade edebilirim. Demokratik açılım beklenen sonuçları vermese de Türkiye’de Demokratik bir tartışma ortamını ortaya çıkarmıştır. Nelerin yapılıp yapılamayacağı meselesini ortaya çıkarmıştır, hangi standartlarda bir demokrasi istediğimiz gerçeğini ortaya çıkarmıştır. O açıdan PKK’nın atacağı bir adım ateşkes süreci, silahların bırakılacağı konusunda bir mesaja hükümetin somut adımlarla cevap vereceği ve demokratik açılımı yeniden daha somut ve hedeflerini gösterebilecek Şekilde ortaya atacağı ihtimalini ben kuvvetli görüyorum Şunu kabul etmek lazım, Kürt meselesi PKK’nın silahlandırılması meselesi iç politikada çok acımasız şekilde kullanılıyor. Toplum bu siyasi partilerimizin propaganda ve şekillendirme çatışmaları içerisinde farklı yönlere yönelebiliyorlar ve siyasi iktidarlar bakımından risk yaratabiliyorlar. O bakımdan demokratik siyasete entegre olmak isteyen PKK yönetiminin siyasi iktidarlar bakımından bu riski görerek bir olumlu adım atması Türkiye’de yeni bir iklimin oluşumuna vesile olabilecektir.