CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Kürt açılımı ile ilgili konuşuyor. Baykal şunları söyledi:

Henüz 1 ay olmadı. 25 günlük bir süre. Fakat bu kısa süre içinde dahi geldiğimiz nokta, yapılan çalışmanın Türkiye"yi birleştirme bir yana, tam tersine Türkiye"yi karşılıklı kuşkuları artırmaya, ulusal beraberliğin sarsılmaya başlamasına yol açmıştır.

Herhangi bir uygulama gerçekleşmiş değildir ama bizatihi başlatılan çalışma, ortaya atılan düşünceler Türkiye"yi çok ciddi şekilde olumsuz etkilemeye başlamıştır. Çok ciddi bir gerilim kendisini göstermeye başlamıştır.

Bu gerilim Başbakan"ı, Cumhurbaşkanı"nı ve MGK"yı da kapsamı içine aldığını üzüntü içinde görüyorum.

Sanatçılar bölünmeye başladı. Sürecin içinde olumsuz etkilenmeye başlamış ve birbiriyle tartışır, tartışmanın hedefi olur hale dönüşmüştür.

Bu gelişmelerin altında bir ay kadar önce hükümetin sanki bir düğmeye basılmış gibi birden bire harekete geçirdiği bir süreç yatıyor. Bu süreç belli bir takvime bağlı olarak ifade edilmiş ve takvim telaşı içinde ele alınmaktadır. Kapsamı belirsizdir. Her iddianın rahatlıkla gündeme getirilebileceği bir süreçtir.

Bu sürecin sonunda anaların gözyaşlarının dineceği, terörün sona ereceği, barış ortamının gerçekleşeceği iddia edilmektedir. Böyle bir beklenti yaratılmaktadır. Ancak hangi yöntemlerle bunun olacağı belirtilmemiştir.

Bu çalışmalar, gerçekten beklenen sonucu sağlayabilecek nitelikte midir yoksa bu çalışmalar; anaların gözyaşı dinsin söylemi altında Türkiye"yi çok daha farklı noktalara doğru mu sürüklemektedir.

Sadece sorumlu olması gereken siyasilerin bir tartışmaya hedef olması değil, toplum da ciddi sorular sormaya başlamış ve kaygı hızla yaygınlaşmaya başlamıştır.

Türkiye"de bir etnik ayrışmanın gündeme gelip gelmeyeceği, Türkiye"nin her yerindeki insanlarımıza ulaşmaya başlamıştır. Bölünme telaşı başlamıştır.

Başbakan"ın üslubunda kendisini gösteren söylemler bir süre sonra bu belirsiz, lümpen arayış, halklı, toplumu, insanları da çok daha büyük gerginliklerin içine sürükleyebilir.

Hükümet bir şey yapmak istiyor ama adını koyamıyor, koymayı uygun görmüyor. Adını başkalarının koymasını bekliyor, yapmak istediklerini söylemeye cesaret edemiyor, birilerinin ağzından topluma duyurmak istiyor.

Hedefi, çerçevesi belli değil, içinde halk yok, toplum yok. Bu tablonun içine bizi de sokmak istediler, biz reddettik. Bu çok açık, net ve sağlam gerekçelere dayanıyor. Hükümet bu belirsizlikleri aydınlatmadan, ne yapacağını neyle yapacağını kendi kafasında netleştirmeden muhalefet partileriyle de işbirliğine girmesi mümkün değildir.

Biz CHP olarak ne istediğine karar ver, öyle gel dedik. Hükümet de cevabını veremedi. Hangi limana demirleyeceğini bilmediğimiz gemiye binmeyiz. Rotasını bilmediğimiz gemiye binmeyiz.

Hükümet hele bir gelin, anaların gözyaşlarının dineceği bir noktaya gideceğiz diyor. Bu bir aldatmacadır.

Herkes bir süre sonra hükümetin varmak istediği noktaya göre tespitler yapmaya başlamıştır.

Bu dönem içinde yaşananlar bize şu gerçekleri bir kez daha ortaya koydu. Hükümet bu meseleyi herkesten görüş alıyorum görünüşü içinde müzakere yapıyor. Hükümet müzakereyi herkesten görüş istiyoruz diye kamufle ediyor. Hükümet müzakere süreci içinde.

Bu müzakere süreci içinde bir muhatap tartışması yaşanıyor. Bu muhatap tartışması da anlamsızdır. Bu konuda DTP"nin, İmralı"nın ya da Kandil"in birbirinden farklı, çelişen değişik öneriler, yaklaşımlar ortaya koyabilecek durumda olmadığını, bunların hepsinin aynı kapıya çıktığını, bunlardan biriyle yapılan müzakerenin hepsiyle yapılmış olduğunu vurguladık. Bugün geldiğimiz noktada bunların arasında ayrım olmadığı ortaya çıkmıştır.

DTP"liler ısrarla İmralı"yı muhatap alın diyor. İmralı"yı dışlayarak bizimle görüşmeye gelirseniz bunu yutmayız diyorlar.

Bir aya yakın sürede yapılan açıklamalardan şu görülmüştür ki; PKK"nın projesi başlangıçta neyse, şimdi de odur. PKK"nın projesi ile ilgili değişen bir şey yoktur. İmralı"dan yapılan açıklamak, öngörülen hedefin milleti ayrıştırmak olduğunu, bu ayrıştırılacak milletin eğitim, silahlı kuvvetler dahil her alanda kendisini yönetme arayışı içinde olduğunu bize göstermiştir.

Bu çok temel bir noktadır. Efendim “Apo eski Apo değil. PKK değişti. Kimse ayrışmak istemiyor” yaklaşımının gerçekçi olmadığı çok açık bir şekilde görülmüştür.

Hükümetin muhatabı kim olursa olsun ortaya çıkacak proje milleti ayrıştıracaktır. Terörün de zaten hedefi budur.

Hükümetin terör karşısındaki konumu açık bir şekilde değişmiştir. Hükümetin görevi terörü ortadan kaldırmaktır. Bu zamana kadar gelmiş geçmiş bütün hükümetler terör karşısında kararlı mücadelesini sürdürmüştür. Bu süreçte büyük acılar yaşanmıştır ama hiçbir zaman bu terörle mücadelede büyük kayıplar verdik, mücadeleyi bırakalım durumuna girmemiştir. Ama şimdiki hükümet, terörle mücadele yerine terörle müzakere platformuna geçtiklerini görüyoruz.

Terörle müzakere kolay iş değildir. Ben terörle müzakere arayışı var derken; terörle hiçbir şey konuşmayın değil; eğer sonuçtan eminseniz, bir araya gelip konuştuktan sonra terörün tamamen ortadan kalkacağından eminseniz, ben konuştum ve çözdüm dersiniz. Nitekim dünyada tüm iktidarlar terörü bitirmek amacıyla o görüşmeyi yapmış ve sonuç almışlardır.

Şimdi Türkiye"de hem terörle müzakere ediliyor, hem de terörle müzakerenin amacının silah bıraktırma olmadığı söyleniyor.

Hiçbir şekilde sizin muhataplarınız silahları bırakmayı öngörmediklerini ayrı ayrı tümü ifade edecekler, ama siz gene de müzakereyi önemseyip, temasları sürdüreceksiniz. Bu temasların getireceği nokta, teröre son verilmesi değildir. Bu açıkça ortaya çıkmıştır. Ne müzakereyi yapan iktidar sözcüleri, ne de müzakerenin muhatabı kuruluşlar, hamileri, kendileri bunu söylemektedir.

MÜZAKERENİN GERÇEK AMACI NE?

Nedir müzakerenin gerçek amacı? Müzakerenin amacı Türkiye"de etnik kimliklere bir siyasal, milli kimlik kazandırma sürecini harekete geçirmektir. Müzakerenin amacı, içeriği, gerçeği budur. Belli bir etnik kimliğe, siyasi ve milli bir kimlik kazandırmaktır.

Elbette bugün Türkiye"yi oluşturan insanların dağılan imparatorluk içindeki değişik etnik kesimlere mensup olmaları çok doğaldır. Ama bizim farklı etnik kimliklerle bir araya gelip bir milli devlet kurmuş olmamız, Türkiye"nin bir başka temel gerçeğidir. Türkiye Anadolu"da milli mücadele dönemi sonrasını söylemiyorum, bin yıldan beri bir Anadolu Türk İslam kimliği anlayışı içinde bir kültür geliştirmiştir. Bu bin yıllık bir sürecin sonunda ortaya çıkmıştır. Bu süreç de sadece silahla savaşla gerçekleştirilmemiştir.

Bu süreçte çok önemli şair, filozof, öncünün çabası vardır. Hacı Bektaşi Veli, Mevlana, Yunus Emre bir kenara bırakarak Anadolu insanının kimliğini tanımlama imkanı yoktur. Bin yıldır bu kimlik bu topraklara kendisini kabul ettirmiştir. Bu toprakların giderek bir kültür kimliği haline dönüşmüştür.

Osmanlı, Selçuklu bile o zamanlar, dışardan bakanlar Türkler demişlerdir. Türkler derken etnik bir kimlik olarak değil, içinde Kürtler, Çerkesler vb de dahil Türkler demişlerdir. Bu bizim milli kimliğimizdir. 1. Dünya Savaşı"ndan sonra Anadolu"dan Türkler"i atacağız diyerek projeler uygulamaya koydular. Anadolu"daki Türkler derken sadece etnik Türkleri değil Kürtleri de kastediyorlardı.

Mozart Türk Marşı"nı yapmış. Neden? Viyana"da Türklerle karşı karşıya gelmiş, Kürtlerle ve Anadolu"da yaşayan tüm unsurlarla karşı karşıya gelmişler.

Şimdi Batı"da Türkler Ermenileri kesti diyorlar. Türkler derken etnik Türkleri mi kastediyor, Kürtler kesmedi mi diyor? Hayır onlar Kürtleri de kastediyorlar. Bizi kastediyorlar. Bizim adımızın Türk milleti olması, bizim içimizde bazılarımızın Kürt, Arnavut, Arap olmasına engel değil.

Başbakan ya bilmeyerek ya da bilmeyerek bir etnik vurgusunu, Başbakan ağzıyla her konuşmada bir etnik kimlik vurgulaması yapmak neden? Bu etnik kimlikleri bu kadar vurgulamak yanlıştır. Bunların ötesinde tüm bu etnik kimlikleri kapsayan bir milli kimlik vardır. Ancak Başbakan bu kimliği görmezden geliyor.

Bugün Türkiye"de ezici bir çoğunluk Türk vatandaşlığı şemsiyesi altında kendisine bir etnik kimlik bulma ihtiyacı hissetmiyor.

Başbakan bir an önce kafasındaki bu tereddütü aşmalıdır. Vatandaşlık bağı. Peki o vatandaşlığın başka ortak bağı yok mu? Anayasa"da yazıyor. Onun adını Başbakan söyleyebiliyor mu söyleyemiyor mu?

Türklüğü bir etnik kimlik sayarak, Türk milli kimliğini de sadece bir etnik kimlik sayarak, başka bir milli kimliğin önünü açmaya çalışıyor.

VATAN