Hopa olaylarını protesto etmek amacıyla düzenlenen basın açıklamasına katıldıkları için terör örgütü üyeliği suçlamasıyla 6 ay cezaevinde kalan çoğu üniversite öğrencisi gençler, özgürlüklerinin ilk gününü Radikal’le paylaştı. Hayatlarında ilk defa gözaltına alınan ve ardından cezaevine giren gençler, burada gördükleri uygulamalar karşısında büyük şaşkınlık yaşadıklarını anlattı.

Özel yetkili savcının “silahlı terör örgütünün legal uzantısı” olduğunu iddia ettiği Halkevleri’nin genel merkezindeyiz. Herkeste belirgin bir sevinç var… Yaklaşık 6 aydır tutuklu bulunan arkadaşlarının aralarına dönmüş olmasının mutluluğu bütün yüzlerde okunuyor. Halkevi üyesi gençler, öğle saatlerinde genel merkeze, yanlarında aileleriyle birlikte birer ikişer gelmeye başlıyor. Gelen her genç, büyük bir sevinçle karşılanıyor. Kucaklanıyor…

Gençler sabaha karşı Sincan Cezaevi’nden tahliye olmaları nedeniyle yorgun ve uykusuzlar. Ama 6 ay boyunca Sincan F tipi Cezaevi’ndeki üç kişilik hücrelerde kalmanın etkileri de gözlemleniyor. Hopalı Çağrı Yılmaz, emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümünden çok etkilendiği için o basın açıklamasına katıldığının altını çiziyor. Cezaevine girdikleri ilk andan itibaren kendilerine “terörist gibi” davranıldığını ifade eden Yılmaz, şunları anlatıyor: “Cezaevi idaresi, terörist algısı ile yaklaştı bizlere. En ufak isteklerimiz bile göz ardı edildi. Sigara yakmak için çakmak bile verilmedi.”

Mazgal iletişimi
Kısa zamanda cezaevinde koşullara adapte olduklarını anlatan Mahir Mansuroğlu, ‘diğer hücrelerde kalan devrimcilerden büyük destek gördüklerini’ belirtiyor. Hiçbir arkadaşının cezaevi deneyimi olmadığını anlatan Mansuroğlu, yaşadıklarını şöyle paylaşıyor: “Cezaevinde ilk günden son güne kadar, diğer devrimcilerin dayanışması ile karşılaştık. Her şeylerini bizimle paylaştılar. Bu illegal bir paylaşımdı. Çatılar aşılarak yapıldı. Cezaevinde tutuklular, kendi yaratıcılıklarıyla iletişim kanallarını kurabilmiş. Örneğin avlunun ortasında bulanan mazgal oradaki tutkulular için bir iletişim aracı haline getirilmiş. Konuşurken ağzını mazgala dayarsın, karşı taraf konuşurken de kulağın dayalı olur. Bir kez olsun görmediğimiz insanlarla, bu yöntemle sohbet ettik.”

Çağrı Yılmaz, yan hüceredeki tutukluların “demledikleri çayları” bile kendileriyle paylaştıklarını anlatıyor. Mahir, söze girerek bu ilginç paylaşımın nasıl yapıldığın aktarıyor: “Çay demlenip soda şisesinin içine konularak yan hücrenin çatısından atılıyordu. Biz de havadan gelen soda şisesini tutarak, o mis gibi çayları içiyorduk. Şiseyi yakalayamazsak yere düşüyor, karşı taraf sesi duyduğu için tekrar atıyordu. F tipi cezaevi ‘tektipleştirme’ amaçlı ama orda bir yaşam söz konusu. Cezaevinde gelen yemekler çok yağlı ve salçalıdır. Bu nedenle verilen yemekleri mutlaka sıcak sudan geçirdikten sonra yedik.”

Uzun yıllar cezaevinde kalan insanların menemen bile yaptıklarını anlatan Doruk Yıldırım da büyük bir şaşkınlıkla şunları anlatıyor : “Yemekler kötü olduğu zaman, yan hücrelerden menemen gönderilirdi. Menemeni buzdolabı poşetinin içine doldurarak, su şisesini de kap olarak kullanıp gönderiyorlardı”
Uğur Uzunpınar da verilen yemekleri yıkadıkları için kınama cezası aldıklarını söylüyor.

Mahir Mansuroğlu, cezaevinde bulunmalarına rağmen gündemi gazeteler aracılığıyla çok yakından takip ettiklerini anlatarak, büyük üzüntü duyduğu bir olayı da şöyle paylaşıyor: “Yediğimiz domateslerden bir iki çekirdek aldık ve ektik. Aslında büyüyüp büyümeyeceğini merak ediyorduk. Avludaki bir çatlağa ektik. Düzenli olarak da suladım. Enteresan şekilde filizlendi ve büyüdü. Ramazan ayı geçer geçmez, ilk aramada gardiyanlar tarafından koparıldı. ‘Ramazan ayı kutsaldır diye bir şey yapmadık ama siz de burayı bostana çevirmişsiniz’ dediler.” Başka bir hücrede kalan Çağrı Yılmaz avluda çıkan yeşil otların bile görevliler tarafından koparıldığını belirtiyor.

İddianamede yasak ama
Çağrı Yılmaz, anlamakta güçlük çektikleri bir uygulamanın da yasak kitaplarla ilgili olduğunu anlatarak şu çarpıcı bilgiyi aktarıyor: “Can Kaya isimli arkadaşımız Lenin’in bir kitabını okuduktan sonra kadın cezaevinde bulunan Demet Yılan’a göndermek istedi. Ancak Kadın Cezaevi Yönetimi, sakıncalı olduğu gerekçesiyle kitabı Demet’e vermemiş. Yani kitap Sincan F Tipi’nde serbest, Kadın Cezaevi’nde yasak. Böyle garip uygulamalar vardı.”
Yılmaz, iddianamede delil sayılan bir ‘yasak kitap’la ilgili olarak da şunları anlatıyor: “İddianamede, hücre arkadaşım Hikmet Tanıl’ın bölümünde delil olarak Stalin’in ‘Bilim ve Sosyalizm’ kitabı yer alıyordu. Ancak dışarıdan bana bu kitap gönderildi ve cezaevine girdi. İddianameye bakıyorum kitap yasak, ama ben hücrede okudum. Bendekinde ‘görüldü’ damgası vardı. İnatla kitabı bitirdim…”

Cezaevinde tutuklu bulunan “arkadaşlarına moral olsun” diye saçını kestiğini anlatan Çağrı Yılmaz, şöyle devam etti: “Arkadaşlarım Ozan ve Çağdaş ilk operasyonda tutuklanmıştı. Çağdaş’ın saçlarının zorla kesildiğini avukatlar aracılığıyla öğrendik. Ona destek olmak için saçlarımızı kestik ve fotoğraf çektirip cezaevine gönderdik. Ancak o fotoğraf Çağdaş’a ulaşamadan F tipine biz gittik.”

‘Adliler’ bile saçını kesti
Mahkeme Başkanı Dündar Örsdemir’in ‘Bizim Hikmet’ dediği Hikmet Tanıl, ‘saç kesme eylemine’ adli mahkûmların da destek verdiğini anlatıyor: “Adli mahkûmlarla da ilişki kurmayı başardık. Biz giderken en çok bağıran adli mahkûmlar oldu. Onlar da bize destek vermek, yanımızda olduklarını göstermek için, saçlarını keserek bize gönderdiler. Ayrıca iddianamede ‘yasak’ olduğu söylenen bütün kitapları da ben cezaevinde okudum.”

Gençler, son olarak kamuoyuna bir mesaj göndermek istiyorlar: “Cezaevinde 6 ay yatınca akıllanırlar diye bizi hapse göndermişlerse, bu konuda yanılıyorlar. Bilsinler ki bizim aklımız başımıza gelmedi. Biz yine muhalif olacağız. Yine yoksul halkın sorunlarını dile getireceğiz, ulaşım zammına, elektrik zamlarına tepki göstereceğiz. Demokratik bir Türkiye mücadelesi vermeye devam edeceğiz. Bizim üzerimizden AKP karşıtlığı yargılanmak istendi. Sol düşünce yargılanmak istendi. ”

Hâkim ‘bizim çocuklar’ deyince...
Hopa davasının önceki gün görülen ilk duruşmasında sanıklar ile hâkim arasında ilginç diyaloglar yaşandı. Can Kaya, cezaevinde saçları zorla kestirilen Çağdaş Ersoy’a destek için saçlarını kestirdiğini belirterek, “Saçları 3 numaraya vurulmuş. Saçları kıvırcıktı” deyince Hakim Örsdemir, “Evet bonus kafaydı” yanıtı verdi. Duruşmanın 22.00’ye kadar sürmesi mahkeme heyetini de yordu. Sanık avukatlarından Mehmet Ümit Erden’in savunmayı uzatması üzerine hâkim Örsdemir, “Bu saate kadar bekliyoruz. Bu çocuklarımız...” dedi. Örsdemir’in “çocuklarımız da bekliyor” anlamındaki bu sözleri sanık avukatlarını ve salondaki öğrenci ailelerini güldürdü ve karara dakikalar kala tahliye ümidini arttırdı.

Sanık avukatları savunmalarını sürdürürken, artık ayakta durmaya dayanamayan bir jandarma eri yere düşerek kısa süre baygınlık geçirdi. Jandarmaya, sanık öğrenciler arasında olan ve hemşire olduğunu söyleyen Hazal Kangal müdahale ederek, ayılmasını sağladı. Jandarma daha sonra diğer jandarmaların da yardımıyla salon dışına çıkarıldı.

radikal