25/08/2015 Artvin / Hopa 8 kişi öldü, 13 köy yolu ulaşıma kapandı, evler göçük altında kaldı.

23/09/2015 Muğla/Bodrum En az 350 ev ve işyeri hasar gördü, 400 araç kullanılmaz hale geldi, 100 kişi ekiplerce kurtarıldı, 10 kişi hastanelik oldu.

27/09/2015 Tekirdağ/Saray 27 işçi aşırı yağışın yol açtığı selde köprüde mahsur kaldı.

01/10/2015 Adapazarı/Sapanca 50’ye yakın ev hasar gördü.

07/10/2015 Karadeniz Ereğli 100 ev, işyeri ve okul zarar gördü. 6 araba kayboldu.

Bu haberleri hepimiz TV’lerden veya yazılı basından izledik. Malum ülkemiz yeni bir seçime doğru dolu dizgin gidiyor ve tüm partiler seçim vaadlerini ardı ardına sıraladılar. Halkın içinde bulunduğu ağır ekonomik şartlar gereği, vaadlerin ilk sıralarına maddi olanlar oturmuş durumda. Şimdi,bu konuyu burada bırakıp, size biraz  istatistiki bilgi vererek canınızı sıkmak istiyorum.

Türkiye’de 2015’in ilk 6 ayında toplam 43 heyelan,28 sel ve su baskını yaşanmış ve bu olaylar esnasında onlarca kişi hayatını kaybetmiştir. (Kaynak Yıldız T.Ü. / Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi ) Farkedeceğiniz üzere yukarıda alıntıladığım sel haberlerinin hepsi 2015’in ikinci yarısına aittir ve bu da bize yılsonuna kadar ödenecek olan can ve malın faturasının daha da artacağının habercisi niteliğindedir. Bu arada bunca sele,yağmura rağmen Türkiye’nin son 50 yılda – en ağırı da son 15/20 yıllık dönemde olmak kaydıyla- Anadolu’da yaklaşık 2 milyon hektarlık sulak alan ve gölünü kaybettiğini eklemek isterim. Bu miktar, Marmara Denizi’nden daha büyük bir sulak alan kaybına eşdeğerdedir. Yeterince canınız sıkıldı mı bilmiyorum ama şimdi tekrar seçim bildirgelerine dönmek istiyorum. Hal böyleyken, hiçbir partinin seçim bildirgesinde iklim değişikliğine karşı alınacak önlemler konusunda tek bir cümleye bile rastlanmıyor. En azından ben rastlayamadım.

Halka verilecek maaş zamları, vergi indirimleri, ek ödemeler kulağa çok hoş gelse de, giderek artan olumsuz doğa olayları karşısında paranın satın alabilecekleri sınırlıdır ve giden canların para ile geri getirilemeyeceği açıktır. Doğaya sadece rant ve kalkınma gözüyle bakmak, paranın yaşanan ve yaşanacak olan sorunların üstesinden geleceğine inanmak, pek çok gelişmiş ülke nükleerden, termikten ve HES’ten  vazgeçip, alternatif enerji kaynaklarına yönelirken, ısrarla yapacağız diye tutturmak  ve bu uğurda özellikle kırsalda yaşayan halkı karşısına almak nasıl bir anlayıştır? Bu noktada neye oy verdiğimizi iyice bir düşünmek gerek. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanların bunu daha iyi düşünmesi gerekiyor.

Şu andaki seçim bildirgelerine bakarak, iklimlerinin karanlık olduğunu söyleyebilirim.

Ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi iklim değişikliği nedeniyle yaşanan afetler artıyor. Bugün 1950 senesine göre dünyada 4 kat fazla  doğal afet yaşanmakta. İnsanlarımız haklı olarak iş, aş derdinde ancak, bizi yönetmeye talip olanların iklim değişikliğini yok sayan tutumları ve verdiğimiz oylarla onlara sağladığımız destekler,  yakın bir gelecekte yaşanabilecek bir ülke ve dünya kalmamasına neden olabilir.

İş,aş isterken, yanısıra yaşanabilir bir ülke ve dünya talebinde ısrarcı olmak da en tabii hakkımız ve sorumluluğumuzdur. Komşumuz olan ülkelerde olup bitenlerin sebeplerini takip etmek bile, bu konularda daha sorgulayıcı ve talepkâr olmamız için yeterlidir.

Sevgi ve doğayla kalın.