1990 yılında Çağdaş Bölme’de ressam olarak işe başladı, ancak üretimden finansa kadar her safhada vazife aldı. 1994 yılında müessesenin kurucusu Lütfü Demir Beyle evlendi. 
 
1997 yılında eşi elektrik çarpması sonunda âdeta kül oldu. Ancak 25 yaşındaki Sevgi Demir Çağdaş Bölme’yi bugünlere taşımayı başardı.
 
Eşim vefat ettiğinde 25 yaşındaydım. İki küçük çocuk, bir fabrika ve 50 eleman kalakalmıştı başıma... Ya tesisi kapatacak, kirasıyla geçinip gidecektim, ya da “yıkılmayalım arkadaşlar, kaldığımız yerden devam” diyecektim.
 
Artvin’in merkez köylerindeniz, herkes gibi bağ bahçe ile uğraşırdık. Babam kıraathane çalıştırırdı. Evde inek besler, ayran yapardık. Babam bunu kahvede satar, akmasa da damlardı. Harçlığımız çıkardı.
Ben öyle konuşkan biri değilimdir, versinler kağıdı resim yapayım, dalayım kendi dünyama...
Ama müteşebbis bir yanım da var sanırım, bahçeye maydanoz ekmiş, demetlemiş mahalle bakkalına sattırmıştım bir ara. İlk saatimi böyle takabilmiştim koluma...
Sağ olsun büyüklerimiz bize çalışmayı öğrettiler, boş duramayız asla...
Babamın niyeti köye dönmekti aslında. Ama annem Bursa’ya gidelim dedi önayak oldu bir bakıma. Biliyorsunuz Bursa’daki Artvinliler, belki Artvin’den bile daha fazla...
Babam burada da bir kahve açtı ama olmadı. Tabii büyük şehir şartları çok başka.
 
TEMİZLER MAKİNE
Firmamız Rahmetli eşim Lütfü Demir tarafından kurulmuş, 1987 yılında...
Lütfü Bey Almanya’ya gurbetçi olarak gidiyor, sonra dönüp geliyor. 25 arkadaş güçlerini birleştiriyorlar (Temizler Makine San ve Tic. A.Ş.). Niyetleri belediyelere dönük çözümler üretmek. Çöp konteynerleri, presli kamyonlar filan... O zamanlar (33 yıl önce) bilinmeyen şeyler bunlar.
Birileri “Türkiye’de olmayacak iş yok” diyor “Ama bizi görmezseniz üzülürsünüz. Yolda kalırsınız sonra!”
O kadar know how edinmiş, fizibilite yapılmış, hatta Bilecik’te arsa almışlar... Hevesleri kırılıyor, projeyi rafa kaldırıp kulvar değiştiriyorlar.
Demontabl bölme duvarlarına dönüyor, adını “Çağdaş Bölme” koyuyorlar. Lütfü Bey Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya’da iş alıp, tamamlıyor. Irak’ta aldığı on projeden beşini bitiriyor ki ortalık karışıyor.
O da Bursa’ya çekiliyor, mandıracılık gibi “dinlendirici” bir meslek seçiyor.
Ancak İncirlik Hava Üssünde bölme işi çıkıyor, gelip onu buluyorlar. Sonra Roche Türkiye’de asma tavanı kime yaptırabiliriz derken Lütfü Demir ismine ulaşıyor.
Asma tavanları hallediyor. Ara bölmeleri Almanya’dan mı getirsek diye soruyorlar. “Benim kalıplarım hazır, isterseniz yapabilirim” diyor. Almanya kalitesinde hazırlayıp takıyor, memnun kalıyorlar
Bakıyor işin önü açık, silbaştan imalata dönüyor.
 
ELİNİN HAMURUYLA
Ben meslek lisesi mezunuyum, resim bölümünden. 90’da işe başlamıştım, ressam olarak. Patronum Lütfü Bey Ardanuçluydu hemşehrimizdi, 94’te evlendik.
Kocam, hocam oldu aynı zamanda. Finans, üretim, satış, montaj hakkında çok şey öğretti bana. Resim eğitimim işe yaradı. Proje okumakta olsun, hem renk uyumunda....
97 yılında fabrikanın trafosunda bir arıza oldu, elektrik mühendisini çağırdık. Ancak sabahtı öğlendi derken sallandılar, onlar gecikince beyim aldı kontrol kalemini eline “Ben yapamaz mıyım acaba?”
Gitti ve kapıldı cereyana!
Eşimi kaybettiğimde iki çocuğum vardı, biri iki yaşında, biri beş buçuk aylık. Ve ben 25 yaşındaydım daha...
Zor günlerdi; ya fabrikayı kapatacak, kabuğumuza çekilecektik ya da hiç hız kesmeden “devam” diyecektim, arkadaşlara. Belki kendi başıma olsam satar savar, kiraya verirdim ama 50 elemanla çıkmıştık yola. Çoluğunu çocuğunu say 200 - 250 boğaz. “Kusura bakmayın beyler buraya kadar” nasıl denirdi ki insanlara?
Hem rızkı veren Allah değil miydi, neden korkacaktım yaaa!
Neticede elimin hamuruyla çıktım meydana...
Sağda solda “bırakmışlar” diye konuşuluyor. Hatta iş teklifi verdiğim bir firma “Aaa siz kapanmadınız mı” diye sordu merakla...
 
OĞULLARIM YETİŞİYOR
Hem iki çocuk büyüttüm, hem anneme babama baktım, bir yandan da fabrika... İş kadını oldum çıktım sonunda...
O zamanki cesaretime şaşıyorum, şimdi ki aklım olsa böyle bir yükün altına girer miyim bilmiyorum inan.
Şirketi çocuklarıma devredinceye kadar bayrağı dalgalandıracağım. Bu eşimin adını yaşatmak gibi geliyor bana.
Oğullarım lise iki ve lise üçe geçtiler. İkisi de sayısalcı biri uluslararası ya da işletme, öbürü mimarlık mühendislik düşünüyor.
 
Bizi fabrikasında ağırlayan Sevgi Demir, çalışmanın kendisini dinlendirdiğini söylüyor.
 
NE KRİZLER ATLATTIK
Ev işlerine zamanım kalmıyor ancak pazar günleri girebiliyorum mutfağa.. Çocuklarım için... Onlar ne istiyorlarsa.
Hem anne hem babayım sonunda. Geçen babalar gününde ‘anne’ dediler ‘Söyle ne hediye alalım sana?’
Hayata onlar sayesinde tutunuyorum. Babalarını fotoğraflarından kamera kayıtlarından tanıyorlar. Büyüğü babasının hangi kapıdan girip çıkacağını bilirdi, çocuğun bir süre gözü kaldı kapıda.
Yıllar geçti, arkadaşlarının okula babaları ile geldiği dönemlerde biraz hırçınlaştılar.
Sağken ayrılanları anlayamıyorum. Çocukların boynunu büktürmeye ne hakları var?
Neticede varlığı da yokluğu da gördüler, fabrikada büyüdüler zaten... Yanıbaşımda.
Yönetimi ele aldığım ilk günlerde mali durum iyi sayılmazdı, kenarda nakit yoktu zira...
İşe ortaklarımızın hakkını temizlemekten başladım. Bir yurt binası yaptırmıştık ondan vazgeçtim mesela...
Eşimin ilk çocuklarına da paylarını vermeliydim, gönüllerini yapmalıydım. Neticede çocuklarımın ablaları... Görüşüyoruz hâlâ.
Ve kolları sıvayıp daldık piyasaya...
Başladığımızda tektik, şimdi belki 50 firma faaliyet gösteriyor bu alanda.
Hatta adımızı kullanıyorlar “Çağdaş Bölme” Selpak, Sana, Aygaz, Gilette gibi ürün ismi oldu adeta.
Bazı firmalar ürünlerimizi taklit ediyor, haksız rekabete giriyor. Fuarlara biz gidiyor, reklâmı biz yapıyoruz, onlar parsayı topluyor.
Bu ürün herkese hitap eden bir şey değil, ucuz da sayılmaz. Kaldı ki müteahhit taklitleriyle sizin aranızdaki kalite farkını anlayamıyor. Sorana pahalının hikmetini anlatıyoruz ama bazıları sadece paraya bakıyor.
Müşteriyi memnun ettiniz ve iş orada bitiyor. Muhatabınız ikinci bir inşaat yapmadığı sürece sizi aramıyor. Yani hep yeni müşteriler kazanmak durumundasınız. Bu da insanı yıpratıyor.
Atlattığımız krizler boyumuzu aştı..99’da “nereden buldun yasası” ile piyasa daralmıştı mesela. Türk parası bazında aldığımız işler ve dövizle aldığımız işler vardı, biri diğerini dengeledi de kurtulduk. Batabilirdik yoksa...
Biliyorsunuz krizler en iyi öğretmendir, önce sınıfta bırakır, sonra öğretirler insana.
 
YENİ BİR HEYECANLA
İşimi ciddiye alır, önde tutarım. Titizimdir, her proje ayrı bir heyecan verir bana.
Verdiğimiz sözde dururuz, vakti saatinde beklendiğimiz yerde oluruz mutlaka.
Hayat bir imtihan... Eşimi kaybettikten sonra daha bir duruldum, etrafımdakilerin kıymetini anladım. Empati kurmayı güler yüzlü olmayı öğrendim, paradan ziyade insan kazanmaya başladım.
Başarı zaten tek başına mümkün değil, bu iş ekiple oluyor. Sizin vazifeniz aksaklıkları görmek ortadan kaldırmak. 
 
Bizde herkes işini bilir ve eleman sirkülasyonu olmaz. Kazanırsak birlikte kazanırız, kaybedersek birlikte kaybederiz. Çalışanlarımız bunun şuurundadırlar.
Türkiye inşaatta çok iddialı bir ülke haline geldi. İhale kanunları değişti, şu anda bütün proje bütçeleri belli. Süreler kısalıyor.
 
Önce kolon atılıyor, dış cephe yapılıyor. Biz ara bölmeleri hazırlayıp takıyoruz. Hem binalara yük olmuyor, hem de zamandan önemli bir tasarruf sağlanıyor.
 
Artık okul projesi, hastane projesi, havaalanı projesi gibi net teklifler sunuyoruz. Müteahhit kaba inşaatı bitiriyor, çözüm ortağı olarak bize bırakıyor, işten kurtuluyor.
 
İhtisasımız sökülüp taşınabilen bölme duvarları olmasına rağmen duvara monte kapılar, duvar kaplamaları ve dosya raflarını da üretiyor renk ve dizayn bütünlüğü sağlıyoruz.
Şevket Yılmaz Hastanesini yaptığımızda, dolaplarıyla, asma tavanıyla, bankosuyla çok ilgi uyandırmıştı o yıllarda...
 
Artık daha güçlü referanslarımız var. Bilkent, Uludağ Üniversitesi, Namık Kemal Üniversitesi, DPT ve MİT binasına kadar...
 
Sevgi Demir, her ne kadar sanayici olsa da topraktan kopamıyor, fabrika bahçesinde Artvin’deki günlere gidiyor.
 
BAŞLAYINCA OLUYOR
 
Bazı gençler “devlete bir kapak atsam” havasında... Halbuki bir yerden başlasınlar. Sevdikleri işten mesela. Çok geçmeden tuttuklarını koparacaklar. İmalat kolay değil, problemler çıktıkça araştırma yapıyorsunuz. Ar-Ge sayesinde yetişiyor, gelişiyorsunuz. Pratik zekalı biri olup çıkıyorsunuz sonunda.
 
Çalışmak insanı dinlendiriyor. Sabah 8 dedi mi fabrikadayım. Çocukları okula yollar yollamaz koşarım işimin başına. BUGİAD üyesiyim, Artvin derneklerinde vazife alıyorum, seminerlere çağırıyorlar bu arada. Geçen sene Bursa’da “Yılın İş Kadını” seçildim. Halbuki biliyorum eksiklerim var, piyasa mektep gibi, her gün yeni yeni şeyler öğretiyor insana.
 
Türkiye