Ancak bu olayı daha önceden öğrenen Şenses, tecavüzden kurtulmayı başarıyor. Sabah Gazetesi"nden Savaş Ay"a konuşan Adnan Şenses hayatıyla ilgili bilinmeyenleri anlattı:


Koltuk minderine bile Zeki Müren resmi işlenmiş, çok seviyordun demek?

- Sevmek ne kelime, tapıyordum ona. Ama gaddar adamdı, acımasızlıklarını gördüm.

Aykut Işıklar anlatmıştı, "Zeki Müren Adnan Şenses'i dövdürttü" diye...

- Hem de kaç defa. Tecavüz timi bile yolladı üzerime.

Tecavüz timi mi, o ne abi?

- Zeki Müren, İstabul'un hatırlı ve namlı adamlarından H.T. ve S.Y.'yi ayarlamış. Bunlar her gün ön masa yapıyorlardı. Dostluğumu kazandılar. Gece âlemlerine beraber çıkıyorduk. Ateş Böceği Ercan beni severdi, ihbar etti: "Sana yazık olacak. Bunlar Zeki'nin adamı. Bir eve çağırıp, içirecekler, sarhoş olunca da soyup sana tecavüz ederken fotoğraflarını çekecekler."

'BANA SÖKER Mİ BUNLAR?'

Birkaç gün sonra aynen dediği gibi oldu. O iki adam gece kulübünden sonra beni Kurtuluş'ta bir eve davet etti. Durmadan içki uzatıyorlar bana. Yahu ben Karagümrüklüyüm söker mi bana? İçer gibi yapıp buz kovalarına döktüm. 1-2 saat sonra ben değil bunlar sızdı. Ben de onları soyup çıplak bıraktım. Dolaptan yumurta alıp akını da üstüne başına buladım bunların. Ertesi gün uyanınca "Ava giderken avlandık" demişler. Ben bunlara kötü bir şey yaptım ve fotoğrafladım zannedip korkuyla yanaştılar bana. Durumu açıkladım, rahatladılar, bir daha da ilişmediler. Yıllar sonra Zeki Müren bizzat itiraf etti, "Seninle çok uğraştım, ezmek istedim ama şimdi seviyor, saygı duyuyorum" diye. Çok sıkı dost olduk. Her yaz Antalya'ya otele giderdik.

Dayak olayı nasıl olmuştu?

- Sahneye çıktığım ilk aylarda sesimle, fiziğimle büyük sükse yaptım. Zeki Müren'in kulağına gitmiş. Dinlemeye geldi. Birkaç gece sonra gazinoya geldiğimde sahne kostümlerimi bahçenin çamurları içinde buldum. "Ne oluyor be?" diye ayaklandım ki karşımda ızbandut gibi 3 adam belirdi. Zeki Bey'in fedaileriymiş. "İşi bırakacaksın!" dediler. İtiraz edeyim dedim, ağzımı burnumu kırdılar. Uzun süre kaçtım, çalışamadım. Yeniden başka yere başladım, aynı adamlardan bir daha dayak yedim.

Abim kendi halinde bir marangoz kalfasıyken nasıl şarkıcı oldun?

-Yıl 1956'ydı. Ustam, "Sen artık oldun. Kendi kanatlarınla uçma vaktin geldi" dedi. Asker emeklisi babamın gazi maaşından biriktirdikleriyle kendi dükkânımı açtım. Hâlâ bile benden iyi kaplama yapan, el oyması ahşap işleyen yoktur. Sesim de pek güzeldi. Arkadaşlar gaz veriyor, "Sahneye çık kral ol" diyorlardı. Babam sert, otoriter adamdı. Böyle şeyleri de sevmezdi. Bir gün karar verdim, dükkânı kapattığım gibi Beyoğlu'na kaçtım. O zamanlar şöhret fabrikatörü merhum Hasan Tikofiş vardı, onu buldum.

MARANGOZLUKTAN ŞARKICILIĞA...

TİKOFİŞ'İN karşısına çıktım. "Çok konuşup kendini methedeceğine oku bir şarkı da anlayalım" dedi bana.

Ne okudun?

-'Bir Kendi Gibi Zalimi Sevmiş Yanıyormuş' şarkısına başladım ki, Tikofiş bir küfür sallayıp yarıda kesti. "Ulan bu ses karga sesi be. Git sandalye masa yap" dedi.

Göçtün tabii?

- Hem de ne göçtüm. Eve dönsem babam vuracak beni. Gidecek yerim de yok. Başladım ağlamaya. Tikofiş halime acıdı, beni ofisine çaycı yaptı. Temizlik işi de yapıyor, geceleri yazıhanede yatıyordum. Konserlere, turnelere de yanında gidiyordum.

Önlenemez yükselişin nasıl başladı?

- Yıl 57 galiba. Gemlik'te turnedeyiz. Atlas Sineması diye bir yer, tıklım tıklım dolu. Assolist efsane kadın Sabite Tur Gülerman. Yolda kaza varmış, gecikiyor kadın. Seyirci başladı yuhalamaya. Tikofiş telaşla geldi. "Karga, haydi çık da öt bakalım. Şu adamları idare et" dedi, uçtum havalara.

Kısmete bak...

- Şahane kısmet hem de... 2 şarkı okudum, dizlerim, sesim titriyor. Ahali fındık fıstık atıp yuh çekiyor hâlâ. Sonra bir açıldım ki sorma. 4'üncü şarkıda duygulanıp ağlayınca herkes benimle birlikte ağladı. Sabite Hanım gelmiş meğer. Perdenin kenarından beni izliyormuş. Çıkışta alnımı öptü, "Sen büyük şarkıcı olacaksın" dedi bana. -hürriyet