Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Milli Kültür Şurası'nda konuştu. Erdoğan'ın konuşması özetle şöyle:  "Üç gün sürecek toplantılar sonucunda yayınlanacak şura sonuç raporunun geleceğimize ışık tutmasını, yeni bir kültür hamlesine vesile olmasını Allah'tan temenni ediyorum. Milli Kültür Şurası'nı 28 yıldan sonra toplanması için Nabi Avcı hocamızı ve ekibini tebrik ediyorum. Ecdadımız mimariden musikiye kültürün her alanında çok önemli eserler ortaya koymuştur. Bu büyük mirasın altında bir varlık tasavvuru ve dünya görüşü yatmaktadır. Buna göre tabiat alemi bize verilmiş bir emanettir. Tabiatı istimal ederek; yani kullanarak, üreterek ortaya koyduğumuz kültür ve sanat ürünleri de insana ve onun ahlâki kemale ulaşmasına hizmet etmelidir. Toprağı işlemek anlamında olan kültür kelimesini Ziya Gökalp, Farsça 'hars' kelimesiyle açıklamıştır. Kültür ve medeniyeti birbirinden ayırmak mümkün değildir.

MÜZE SAYISI ARTTI

Kültür mirasımızı koruma sorumluluğu sadece devlete değil topluma da aittir. Ülkemizin 2015 yılında en çok ziyaret edilen müzeleri olan Ayasofya'ya 3,5 milyon, Topkapı Sarayı'na 3,2 milyon ve Mevlana Müzesi'ne 2,3 milyon kişi geldi. Buna karşılık sadece Paris'teki Lur Müzesi aynı yıl 9 milyon kişi tarafından ziyaret edildi. Ülkemizin kültür harcamalarına baktığımızda kitap, gazete, dergi harcaması yüzde 13, sinema tiyatro konser harcamısı da yüzde 5,7 ile kültür ekonomisinde yer alıyor. Bunlar düşündürücü olmakla birlikte geçtiğimiz 14 yılda kültür alanında çok önemli işler de yapıldı. Mesela doğrudan Bakanlığa bağlı müze 93'den 198'e çıktı.

YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ'NE ÖZEL YAPI

Sinema seyircisi 58 milyonun üzerine çıkarken özellikle yerli filmler 31 milyon seyirciyle tarihimizin en yüksek seyirci potansiyeline ulaştı. Özellikle üzerinde durmak istediğim konu Yunus Emre Kültür merkezlerini, TİKA'nın kalkınma yardımlarında, Marif Vakfı'nın kültürümüzün, tanatımında gerçekleştirmek üzere kurduk. Bu merkezlerimizi daha canlı, daha etkin hale getirmeliyiz. Yunus Emre Enstitüsü'nün Maarif Vakfı gibi özel bir çerçeve içinde yeni bir yapıya kavuşturacağız. Yurtdışında kültürel varlıkların korunması hususunda önemli mesafeler aldık. Geçtiğimiz 14 yılda yurt dışındaki kültür varlıklarımızın korunması konusunda çok önemli adımlar attık.

TORUNUM DİRİLİŞ DİZİSİNİ TEKRAR TEKRAR SEYREDİYORSA...

Kültür hayatımıza katkı sağlamayan etkinlikler konusunda dikkatli olmalıyız. Çağımızın en büyük sorunlarından biri kültürel sığlaşmadır. Günlük üretilip, günlük tüketilen işlekrle kültür ve medeniyet inşa edilemez. Kalıcı ve uzun vadeli işlere yoğunlaşmak zorundayız. Özellikle gençlerimizi bir ustanın, bir üstadın dizinin dibinde oturtarak bir sanat öğrenmeye teşvik etmeliyiz. Sosyal medyanın, televizyonun kültürümüzü yiyip bitirmesine göz yumamayız. Bu imkanların kendi kültürümüzü yeni kuşaklara aktarma konsunda etkin bir şekilde kullanmanın yollarını aramalıyız. Nasıl geçmişte Osmancı, Kuruluş dizisi çok önemli bir işlev girmüşse. Günümüzde de Diriliş Ertuğrul dizisi ülkemizin içinde ve dışında ilgiyle takip ediliyor. Eğer benim 6-7 yaşındaki, 13-14 yaşındaki torunum tekrarını da izlemek suretiyle aşina kesbediyorsa demek ki bunu kazanmışız.

FATİH'İN GÖZÜYLE BAKMAZSANIZ...

Medya alanındaki faaliyetlerimizin de ölçüsü bilmekle anlamak arasındaki farkı ifade eden kültür ve irfan kavramları olmalıdır. İrfandan yoksun bir kültür açık konuşayım hamalıktan başka bir şey değildir. Ahlâktan yoksun bir kültür anlayışı bizi ancak yozlaşmaya götürür. Oysa sanat ve kültürün amacı insanın akli ve ahlâki kemale ulaştırmaktır. İyinin, güzelin, doğrunun peşinde koşan bir sanat ve kültür anlayışına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. İstanbul'a Fatih'in gözüyle bakmazsanız taş ve beton yığınlarıyla denizin karışımından başka bir şey görmezseniz."

KÜLTÜR EMPERYALİZMİNE KARŞI YERLİ VE MİLLİ OLMALIYIZ

Gönderde dalgalanan al bayrağımız anlamını şehit ve gazilerimizin mevcudiyetiyle kazanıyor. ayrağa şehitlerimizin nazarında bakmazsanız o ay da, yıldız da birer grafik unsuru olmanın ötesine geçemez. Kültür iktidarı olmak için çok daha çalışmaya, alın teri dökmeye ihtiyacımız var. Kültür emperyalizmine karşı yerli ve milli değerlerimizi evrensel bir dille yeniden keşfetmeli ve yeniden inşa etmeliyiz. Bütün kültürler belli toplumun, coğrafyanın içinde doğar, büyür ve gelişir. Onu evrensel yapan verdiği mesajın derinliğidir. Kendi tarihimizden, değerlerimziden beslenen kişi ve kuruluşlarından artık kaliteli ve küresele doğru akan bir kültürel eğitim yapmaları gerekiyor.

KÜLTÜRÜMÜZ GELİŞMEYE MANİ DEĞİL TEŞVİK EDİCİ

Bizim kültürümüz gelişmeyi teşvik eder. Bir dönem bilinçli bir şekilde yürütülen inancımıza ve kültürümüze yönelik aşağılamanın amacı önce gözden uzaklaştırmak sonra da tarihe gömmektir. Saldırılara rağmen hala kültürümüz dünyanın en önemli kültürleri arasında yerini koruyor. Teslimiyeti değil tahkimiyeti esas olan anlayışla üzerimize düşenleri hep birlikte yapmalıyız. Kültür sadece kitap, sadece müzik, sadece mimari de değildir. Kültür bütün bunları içine alan aslında bir hayat biçimidir. Selamlaşma, oturup kalkmaya, giydiğimize, yiyip içmemize, evimizin düzenine kadar kimliğimizin tüm unsurlarını sahip olduğumuz kültür belirler.

YENİ BİR SİSTEM MÜCADELESİ

Bizim kuşağımız deyimlerden, araç gereçlerine kadar mahalli değerlerin son şahitleri, son kullanıcılarıdır. Yeni kuşakların önemli bölümleri bu zenginlikten mahrum kalmıştır. Eğer bugün İstanbul sokaklarında yürüyen bir kişinin kıyafetinden, ayakkabısından, şapkasından, vücut çalımından hangi kültüre mensup olduğunu çıkaramıyorsak kültürel kuraklığın pençesindeyiz demektir. Bir sofranın hangi milletin ürünü olduğunu anlayamıyorsak durum gerçekten vahimdir. Biz hem medeniyet birikimi, hem tarihi geçmişi hem de devlet geleneği bakımından çok farklı bir milletiz. Çağ açıp çağ kapatmış bir millet olarak büyük bir medeniyete sahibiz. Bunun için büyük Türkiye diyoruz. Bunun için Anayasa değişimiyle ülkemizi yeni bir sisteme kavuşturmanın mücadelesini veriyoruz.