Gazetecilik kuralıdır… Bir olay 5n 1K (kim, nerede, neden, ne zaman, nasıl, ne) kuralına göre haberleştirilir.

Sosyal olaylar da çözümleme sırasıyla tasvir, açıklama, anlama, anlamlandırma ve yönlendirmeesasına göre yapılır.

Bu kuralları içermeyen haber ve olaylar gerçeği yansıtmayan maksatlı, temelsiz, şahsi yorumlar olarak kabul edilir.

En son yaşadığımız bir cuntanın kalkışma denemesini ister habercilik ister sosyal çözümleme metoduna göre inceleyin içinden planlayıcı olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çıkmaz.

Bu konu ile ilgili ister açıktan olsun ister ima yoluyla olsun hiçbir yazı ve yorum kamu vicdanında karşılık bulmaz ve kafa karıştırmaktan öteye de geçmez.

Öyle olduğu halde kimileri hadisenin merkezine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı koyuyor ve yorumlarını onun üzerinden yapıyor.

Ve tıpkı PKK’nın terörü onun üzerine yıkması gibi bu son olayda vehimlerinden, istihbarat kusurlarından hareket ederek darbeyi onun kurguladığını zihinlere yerleştirmeye çalışıyorlar.

Bu mantaliteye göre:

-Türkiye Büyük millet Meclisini bombalatan…

-Yollarda tank yürüten…

-Askerle polisi çatıştıran…

-Askerin askere silah çekmesine neden olan…

-Özel Kuvvetler Birlik Komutanlığı ve Özel Harekât Daire Başkanlığı binaları gibi kamuya ait binaları yerle bir ettiren…

-Devletin uçağından, helikopterinden masum vatandaşlar üzerine ateş açtıran, bomba yağdırtan…

- Genel Kurmay Başkanını kendi askerlerine esir aldırtan…

-Bütün Türkiye’ye kâbus dolu bir gece yaşatan…

-Millete tarihe geçecek bir kalkışma rezilliği yaşatan...

Üst akıl Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Açık söyleyelim… Cumhurbaşkanı’nın icraatlarını eleştirebilirsiniz… Kendisini beğenmeyebilirsiniz… Sevmeyebilirsiniz de…

Bunun yanında kalkışmayı öngöremedi ve önlenmesi mümkünken hafife aldı diye devletin istihbarat birimlerini, hükümeti de eleştirebilirsiniz…

Benzeri ihmaller üzerinden Cumhurbaşkanını da kusurlu bulabilirsiniz.

Ancak üstü kapalı da olsa olayın baş sorumlusu olarak onu göstermeniz insaf ve mantık sınırlarını aşar… Böyle bir manipülasyon millet vicdanında karşılık bulmaz.

Hani kekemeye sormuşlar… Adın ne diye… O da;

Mu… Mu… Mu…Mu…Musa demiş…

Soran da, “benimki de Musa ama seninki kadar uzun değil”, demiş ya…

Onun gibi o kadar da uzun değil…

Varlık nedeni Gazi Meclisi ve milleti korumak olan ve devletin onun için maaş verdiği insanların o kurum ve halk üzerine bomba yağdırma alçaklığını üzerinden alarak bir üst akla bağlamanın hiçbir mantığı yoktur.

Yoktur… Zira bu işin planlayıcısının onlar olmadığı hakkındaki görüşü haklı kılacak ne bir delil ne bir emare ne de bir karine vardır.

Ya ne vardır?

Her olayı komplo teorisi ile açıklamayı alışkanlık edinen sakat önyargılı, peşin hükümlü, ideoloji temelli bir zihniyet vardır.

Fakat böyle hadiselerin millet hayatında “samimiyet testi” gibi iyi bir tarafı da vardır. Zira kimin ne olduğu böyle zamanlarda belli olur.

Testi başarı ile ilk atlatan olayın millete karşı bir isyan olduğunu dile getiren Bahçeli, Kılıçdaroğlu ve HDP’li İdris Baluken’in şahsında siyaset kurumu olmuştur.

Şimdi bu durumda o sakat mantığa uyarak “bütünüyle siyaset cephesi bir oldular da elbirliği ile Cumhurbaşkanı’nın değirmenine su taşıyorlar” mı, diyeceğiz?