Meyra dört yıl aradan sonra çıkarttığı yeni albümünde birbirinden ünlü dört tenor ile düet yapmanın ve müziğe geri dönmenin keyfini yaşıyor. Genç şarkıcı hayattaki en büyük desteğinin eşi Mehmet Ali Ilıcak olduğunu söylüyor
Şarkıcı Meyra, 'Meyra ve 4 Tenor' adını verdiği üçüncü albümünde, başta dünyaca ünlü tenor Mario Frangoulis olmak üzere, Ferhat Göçer, Burak Kut ve Cemil Demirbakan'la düet yaptı. Meyra eşi Mehmet Ali Ilıcak'la birlikte yaşadığı Beykoz Konakları'ndaki yuvasında son albümünü ve hayallerini anlattı.

Yeni albümünüz hayırlı olsun. Nasıl tanımlıyorsunuz albümünüzü?
Sanatçı kimliğimi çok iyi yansıtan bir albüm olduğuna inanıyorum. Albümde benim müzikal duruşumu ve sesimi gösterebildiğim şarkıları seçtik, ona göre aranjeler yapıldı. Yunanlı tenor Mario Frangoulis'le 'Vincero Perdora' şarkısına düet yaptık. Ferhat Göçer'le 'Son Sevdiğim'i söyledik. Sinan Akçıl kaderimi değiştiren şarkılar verdi bana. Biri 'Ağladın Ya', diğeri de albümün çıkış parçası olan, Burak Kut'la düet yaptığımız 'Karar Bize Ait'. Nilüfer'in 'Pişman Etme' şarkısını cover'ladık. Albümü bir kategoriye koyamıyorum, kendi tarzımı yarattığımı düşünüyorum. Dolayısıya, neo-klasik, hafif rock, etnik, pop-operanın karşımıyla ortaya çıkan bir 'Meyra tarzı' diyebiliriz.

Bu karışıklık dinleyici kitlesi bakımından bir risk oluşturmaz mı?
Hiç öyle düşünmedim. Çünkü sanatçının içinden gelen şeyi yaptığı sürece başarıya ulaşacağını düşünenlerdenim. Müzik yapıyorsanız kendinize ait bir duruşunuz, bir parmak iziniz olmalı albümünüzde. Sizi farklı kılan bir şeyler olmalı. Alinur Velidedeoğlu bir sohbetimizde şöyle demişti: "Meyra ortalıkta çok fazla Toyota görürsün ama Jaguar'ı göremezsin. Sen bir Toyota değilsin!" Çok güzel bir ironi yapmıştı. Dolayısıyla herkes bunu fark ediyor. Benim için bu önemli. Biraz vizyonu olan dünya müziğini takip eden herkes yaptığım müziğin ne olduğunu biliyor.

İÇİMDEN GEÇTİ, OLDU
Albümünüzde düet yaptığınız önemli isimlerden biri de Yunanistan'ın Pavorottisi denilen Mario Frangoulis. Bu birliktelik nasıl sağlandı?
Yunanistan'da olimpiyatların açılışı için bir şarkı yapmıştı. İlk orada keşfettim. Çok etkilendim. Yunanca şarkılar dendiğinde hepimizin aklına sirtaki, grek tarzı şarkılar geliyor. Frangoulis bir Yunanlı olmasına rağmen çok farklı bir tarzı var. Neo klasik müzik yapıyor, İtalyanca sözler söylüyor. Tam bir tenor sese sahip. Gıptayla bakmış, 'Yunanistan'dan ne kadar dünyaya açık farklı bir sanatçı çıkmış. Keşke bir şeyler yapsak' demiştim. 2008'de Kuruçeşme'de konser verdik birlikte. Şuna inanıyorum, saf ve iyi niyetli düşünceler gün geliyor gerçek oluyor. Hayat onu karşımıza çıkarıyor.

Birlikte seslendirdiğiniz 'Vincero'da ne anlatıyor?
'Vincero' kazanacağım, 'perdero' kaybedeceğim anlamına geliyor. Hayat üstüne kurulu sözleri... Diyor ki, her zaman tek başıma kazanacağım da kaybedeceğim de ama hayatımı yaşamaya devam edeceğim. Sürekli ileriye bakacağım...

Sizin hayat felsefenizi yansıtıyor mu bu şarkı?
Tabii ki sonuçta hepimiz bir gün üzülüyoruz, bir gün seviniyoruz, ağlıyoruz, gülüyoruz. Farklı senaryolar yazılıyor hepimizin kaderi için ama sonunda hepimiz aynı duyguları yaşıyoruz.

Kadere inanıyor musunuz?
Çok inanırım. Bir şeyler bizim alın yazımıza, biz doğmadan önce yazılıyor. Şöyle de düşünüyorum: Bir ana damar var ama bir de kılcal damarlar var. Bunlar bizim seçebilme hakkımızı teşkil ediyor.

MUCİZELERE İNANIYORUM
Daha önce içinizden geçirdiğiniz şeyin daha sonra gerçek olduğunu gördünüz mü?
Çok ilginçtir babamın içine doğan ve daha sonra gerçek olan bir olay var. 16 yaşlarındaydım. Eşim Mehmet Ali (Ilıcak) o zaman reklamlara çıkıyordu. Babam, Mehmet Ali'nin genel duruşunu, reklamlardaki o kararlı ve cesur tavrını çok beğenmiş ki "Keşke böyle bir damadım olsa" dedi. Ben de televizyona baktım ve 'hımmm' yaptım sadece...

Ne hissettiniz?
Hımmm yani. (gülüyor) Sadece bir dakikalık bir şey bu. Sonra 18 yaşında ilk albümümü çıkardım. 19 yaşında Mehmet Ali'yle tanıştım.

Babanızın beğendiği "Keşke damadım olsa" dediği kişiyle evlisiniz. Bu nasıl bir duygu?
Çok tuhaf değil mi? Babam o gün başka bir şey dileseymiş o olacakmış herhalde. O an dediği cümle döndü dolaştı karşımıza çıktı. Biraz önce dediğim gibi, mucizelere de inanıyorum. Büyülü bir sistemin olduğunu düşünüyorum.

Eşiniz sizi teşvik ediyor mu?
Kesinlikle! Mehmet Ali benim ruhumu çok iyi anlıyor. Yaptığım şey sanat. Kalitesiz işler yapan ya da müziği popüler olma amaçlı kullanan biri değilim. Müziğe aşık bir insanım. Mehmet Ali çok iyi anladı ve çözdü. Onun için yüzde yüz desteğini veriyor. Potansiyelimin farkında. Var olan potansiyelimin henüz tam olarak fark edilmediğini düşünüyor. Bir gün bir güneş gibi hep zirvede olacaksın diyor. Onun bir lafı var çok hoşuma gidiyor: "Yıldız olma güneş ol. Yıldızlar kaybolurlar ama güneş her gün doğar." Onun için inşallah bir gün Mehmet Ali'nin dediği gibi ben de güneş gibi her gün doğacağım.

RÖPORTAJ VASITASIYLA TANIŞTIK
Mehmet Ali Bey'le nasıl tanıştınız?
O beni seçti diyebilirim. Ben 'Nurtopu' adlı ilk albümümü yaptım. Klibimi izleyip beğenmiş. Sonra onun gazetesinden bir röportaj talebi geldi. Röportaja gittiğim gün tanıştım. Beş dakika görüştük. Aradan iki ay geçtikten sonra basın danışmanım Eda, "Mehmet Ali Ilıcak seni çok beğeniyormuş, yemeğe davet etti" dedi. İki ay önce sadece merhabalaştığım kişiden yemek teklifi almak beni şaşırttı. Açıkçası tedirgin ve gergindim. Yemeğe çıktım ve her şey çok güzel gelişti. Daha sonra görüşmeye devam ettik.

KENDİMİ YENİ ÇIKMIŞ BİRİ GİBİ HİSSEDİYORUM
Pişmanlığınız var mı?
Geçmişe baktığımda 'keşke şöyle yapsaydım' dediğim bir tek şey var. İlk albüm çıktıktan sonra hemen Amerika'ya gittim. Amerika'da beş sene kaldım. O beş sene içinde müzikle haşır neşirdim. Konservatuvara gittim, şan dersleri aldım. Fakat Türkiye'den uzakta olmanın dezavantajını yaşadım ve buradaki kariyerime ara vermiş oldum. Keşke o kadar ara vermeseydim. İki şarkılık da olsa albüm yapsaydım. Her sene kendimi hatırlatabilirdim. Bunu yapmak aklıma gelmemişti. Eğer bu kadar ara vermeseydim kendimi yeniden hatırlatmak zorunda kalmazdım. Şu anda kendimi yeni çıkış yapan biri gibi hissediyorum.

SANATÇININ HAYALİ HİÇBİR ZAMAN BİTMEZ
Hedefleriniz ve yapmak istedikleriniz neler?
Esas hayalimdeki şey, pop orkestrasıyla senfoni orkestrasının birleştiği bir platformda şarkı söylemek. Mario Frangoulis ile 7 Ağustos'ta Bodrum, 9 Ağustos'ta İstanbul'da konser vereceğiz. Onun dışında 2010 İstanbul Kültür Başkenti oluyor. Ben de bakanlığa 'Yeditepe'nin Sesi' adlı bir proje sundum. Şöyle ki; İstanbul şarkı ve türkülerini, yabancı dillerde söyleyip, senfonik tarzda aranjelerle sunacağız. Batı müziğinin klasikleşmiş aryalarını da Türkçe sözle ve alaturka enstrümanlarla aranje etmeye çalışacağım. Tam bir Doğu-Batı sentezi yapmayı düşünüyorum. Sanatçının hayali hiçbir zaman bitmez. günaydın