Bazen tesadüf eseri öyle hayatlarla karşılaşırsınız ki kayıtsız kalmanız mümkün olmaz. O hikâye olanca çekiciliğiyle sizi de içerisine alır. İşte Osep Minasoğlu ve Tayfun Serttaş'ın öyküsü tam da bu türden. On sene önce bir sergide tanıştığı 60 yıllık fotoğrafçı Osep Minasoğlu'yla ilişkilerini hiç koparmayan genç sanatçı Serttaş, geçtiğimiz Çarşamba tam da Ermenistan maçının oynandığı gün Galeri Non'da Stüdyo Osep ismiyle bir sergi açtı. Sergiye geçmeden önce sizlere ilk olarak altmış yılını fotoğrafa adayan Ermeni Osep'in öyküsünü anlatacağım. 26 Şubat 1929 tarihinde Amber ve Yervant Minasoğlu çiftinin en küçük evlâdı olarak, dünyaya gelen Osep fotoğrafçılığa lisedeyken başlamış. Özel Saint Benoit Fransız Lisesi'ne devam ederken, Varlık vergisi ile tanışan Osep'in ailesi, Türkiye'nin ilk şoförlerinden ağabeyi Vahan'ın eve yaptığı otomobil parçası stoklarıyla bu zorlu zamanları atlatmayı bilmiş. İşte ne olmuşsa Osep'in hayatından bundan sonra olmuş. Yarıda bırakılan bir eğitim, yeni başlanan fotoğrafçılık, Ermenilik, Türklük derken epeyce yara almış. Daha sonra Kodak'ta çalışmaya başlayan Osep, 6-7 Eylül olaylarında Türkiye'den gitmek zorunda kalmış. Zaten bu ülkede onu derinden etkileyen iki önemli olay yaşamış. Biri Varlık Vergisi, diğeri ise 6-7 Eylül olayları. Osep o zorlu dönemleri büyük bir üzüntü içerisinde anlatıyor: “6-7 Eylül'de Taksim'de Kodak'ta çalışıyordum. Bütün İstanbul perişan oldu, dükkânlar yıkıldı, kasalar çalındı. Herkes Taksim'i gördü ama Samatya'da o dönemde çok yara aldı”.

FOTOĞRAFLARIN YARISI YANDI

Çıkan olaylar yüzünden Kodak şirketi kapanınca Osep için o çok sevdiği Fransa'ya gitmek de şart olmuş. Fransa'da çok iyi yerlerde çalışan, Fransa Fotoğraf Sendikası'ndan dersler alan Osep Türkiye'den ayrı kalamamış ve 1962'de geri dönmüş. Artık daha güçlü ve işinde uzman olan fotoğrafçı o dönemde Taksim'de tüm konsoloslukların ve devlet adamlarının güvenerek çalıştığı bir isim haline gelmiş. Osep o günlere dair “Çok iyi paralar kazandım. Yurtdışındaki mecmuaları takip ederek Türkiye'de yapılmayanları yapıyordum. Ama hep paradan nefret ettim. Müşterilerimle para pazarlığı yapmazdım. Müşteri ne verirse versin “Allah bereket versin” derdim” diyor. Daha sonraları maddi sıkıntılar yaşayınca arşivini bir arkadaşıma emanet eden Osep en büyük yıkımı orada yaşamış. 4 çelik kasa dolusu arşivi yanan fotoğrafçı her konuşmasında hüzünlenerek hatırlıyor bir daha geri gelmeyen arşivini. Bir dönem Yeşilçam'da set fotoğrafçısı olarak da çalışan Osep'e en büyük desteği eniştesi Kani Kıpçak vermiş. Hemen hemen Türk Sinema'sının bütün jönlerinin fotoğraflarını çeken Osep'in ilk aklına gelenler ise Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Zeki Müren, Halil Ergün, Türkan Şoray ve Kadir İnanır oluyor.


ÖLÜRSEM ARŞİVİM TAYFUN'UNDUR

Fotoğrafçılık Osep için büyük bir sevda. İlerleyen yaşına rağmen o hala işini bırakmış değil: “Hala da aklım fikrim fotoğrafçılıktadır. Şu an Nikon D200 makinem var. Arada fotoğraf çekerim ama para pul için kimseyle pazarlık etmem. Gözüm az görür ama yine de iyi fotoğraflar çekerim”. Osep şimdi Satranç Kulübü'nde çektiği fotoğraflarla hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Bir de dostum dediği Matmazel Maya'nın İsviçre'den gönderdiği 500 TL ile de kirasını ödeyebiliyor. Osep Minasoğlu böyle zorluklarla mücadele ederken bundan on yıl önce sanatçı Tayfun Serttaş'la tanışır. Tayfun bundan sonra hem Osep'e arkadaşlık eder, hem de elinde bulundurduğu değerli arşivin korunması için çabalar. Zaten Osep de “Ölürsem hayatta fotoğraflarımı bırakacağım bir ailem bile yok. Tayfun bunlara sahip çıkacaktır” diyor. Osep'e böyle bir sergi açma fikrini anlattığında çok olumlu tepkiler alan Serttaş hemen çalışmalara başlamış. Sonunda öyle kaliteli bir iş çıkarmış ki Osep bile bu kadar fotoğrafı nereden bulduğuna şaşırıp kalmış.


KLİŞE BİR AZINLIK ÖYKÜSÜ DEĞİL

Antropoloji eğitimi alırken fotoğrafla tanışan Tayfun Serttaş'ın Stüdyo Osep sergisinin öyküsü on yıl öncesine dayanıyor. Sosyal bilimci ve Agos Gazetesi'nde yazılar yazan Serttaş “Bir süredir galericime zamanın daraldığını söylüyordum. Çünkü sergi açılmadan önce Osep ölseydi buradaki her şey bir anı objesi olarak kalacaktı. Anı eşyası olarak kalsınlar istemedim” diyor. Sergisinin asla klişe bir azınlık öyküsü olmadığına dikkat çeken sanatçı sergide mümkün olduğunca durumu ajite etmeden çalıştıklarını söylüyor.

Serttaş son bir yıldır yoğun bir şekilde emek verdiği sergisini “Sergiyi açarken doğru mesafelenmek gerekiyordu. Ben Osep'in fotografik tarihiyle ilgileniyordum çünkü. Yaşlılık, yoksulluk, Ermenilikten uzaklaşıp onu Osep olarak anlatmaktı niyetim. Osep Minasoğlu'nun seksen yıllık hayatı, 60 yıllık fotoğraf tarihi anlatılıyor sergide. Bu sergi benim için bir vicdani sorumluluktan öteydi” sözleriyle anlatıyor. Halen Osep'in elinde bulunan fotoğraflardan 35 tane daha sergi çıkacağını söyleyen Serttaş son olarak “Osep projeye destek çıktı. Biz ona lütfetmedik. Varolanı ortaya koyduk, değerini fark ettirmeye çalıştık. Onun adı Osman olsaydı bu iş farklı olurdu. Ama öyle olmadı. Ayrıca bu sergi ile beraber 400 sayfalık bir kitap da hazırlandı. Kitaba da galeri muamelesi yaptık” diyor.


SERGİDE NE VAR?

Üç büyük katmandan meydana gelen sergide biyografi, retrospektif ve video-enstalasyon dilleri arasında Minasoğlu'na ve fotoğrafın dönüşen fonksiyonlarına dair sistemli bir karşılaştırmalar bütünü yer alıyor. 80 senelik yaşam ve 60 senelik fotoğraf tarihi ile Osep Minasoğlu arşivi, büyük bölümü sanatsal kaygılar güdülmeden üretilerek günümüze ulaşabilen altı bine yakın dökümanın yeniden kurgulanması ile benzerine az rastlanır bir seçkiye dönüşüyor. Stüdyo Osep, izleyiciye, yeniden keşfedilmeye ve gösterilmeye değer bulunmuş bir dizi nostaljik arşivi deneyimlemek yerine, yakın tarihin toplumsal kesintileri ve bunun birey, kimlik ve kültür denkleminde yarattığı karmaşık etkiyi bugün üzerinden araştırmayı hedefleyen disiplinlerarası bir perspektif öneriyor.


Dolmabahçe Saat Kulesi restore edildi

Önünde en çok fotoğraf çektirilen İstanbul'un simgelerinden Dolmabahçe Saat Kulesi Türk ve İtalyan uzmanlar tarafından restore edildi. Osmanlı'da batılılaşmanın sembollerinden olan yapının restorasyonu ve aydınlatmasını İtalyan Ticaret Merkezi'nin organizasyonuyla İtalyan firmalar gerçekleştirdi. TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, İtalyan Ticaret Merkezi ve İtalyan Restorasyon Derneği işbirliğiyle gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları tamamlanan Dolmabahçe Saat Kulesi'nin açılışında Roma Üniversitesi'nden Prof Corrado Terzi'nin yürüttüğü ve İtalyan aydınlatma firmaları tarafından uygulanan ışık sistemi devreye girdi. Artık tarihi Dolmabahçe Saat Kulesi İstanbullulara ve şehri ziyaret edenlere ışıl ışıl selam verecek./yeni şafak