Bekçi Murtaza Tunç Başaran tarafından sinemaya uyarlanan 1965 yapımı filmden ödünç aldığım bir kavramdır.

Alma maksadım ise filmden sonra “Bekçi Murtaza” adının halk dilindeki adıyla “gece bekçileri” için de kullanılmasıdır.

Orhan Kemal’in bu eseri Nebil Özgentürk tarafından 1986’da Bekçi adıyla ikinci kez beyaz perdeye uyarlanınca “Bekçi Murtaza” adını neredeyse duymayan kalmamıştır.

Bunda Tunç Başaran yapımında başrol oyuncusu Müşfik Kenter, Nebil Özgentürk’ün uyarlamasında ise Müjdat Gezen olmasının katkısı büyüktür.

Her iki filmde de Bekçi Murtaza Balkan Savaşı’nda şehit düşen dayısı Kolağası(önyüzbaşı) Hasan gibi bir kahraman olmayı düşleyen ancak bu idealine ulaşmak isterken otorite ile doğru arasında sıkışıp kalan, bunu aşmak isterken de izleyiciyi içine düştüğü hale güldüren bir karakterin adıdır.

Gerek başrol oyuncularının devrinin en ustaları olmasından gerek filmin ilk çekildiği 1965’lerde sinemanın popülerliğinden Bekçi Murtaza halkın ilgisini çekmiştir.

Filme olan bu ilgi o yıllarda mahallenin güvenliğini sağlayan milletin bağ ve bahçesini, ürününü koruyan “ bekçileri” halkın gözünde daha sevimli hale getirdiği muhakkak.

Şüphesiz bu atmosferin oluşmasında Murtaza’nın kişiliğinde bekçilerin olumsuz yönlerini bile güldürerek eleştiren güçlü oyuncular Müşfik Kenter’in 1980 öncesi, Müjdat Gezen’in de 1980 sonrası kuşak üzerinde yaptığı etki büyüktür.

Bu olumlu katkıda başrol oyunculuğunu Kemal Sunal’ın yaptığı 1979 Osman F.Seden yapımı “Bekçiler Kralı” filminin de payı olduğunu unutmamak gerekiyor.

Halkın Bekçi Murtaza adını yakıştırdığı kesimin başında 1960’larda, örnek Yenipazar’da mahallenin mal emniyetini sağlamakla görevli “gece bekçileri” gelir.

Çünkü gece bekçilerini önemli hale getiren aynı zamanda bir muhtar kadar mahalleyi yakından tanımaları onun bir ferdi, bir parçası olmalarıdır.

Kırsalda bağ, bahçe, tarlada yetişen ürünlerin korunmasından sorumlu “kır bekçileri” aynı renk, kahverengi kıyafeti taşımalarına rağmen onlar kadar halkla iç içe değildir.

At üzerinde gezerler, çobanların, küçükbaş, büyük baş hayvanı olanların korkulu rüyasıdır.

Bağa bahçeye zarar veren bir hayvan sahibinin ya da çobanın haberi oluncaya kadar “tokadı” boylardı ki, bekçiye hayvan yakalatmak bir çoban için beceriksizlik sersemlik, sahibi için cereme parası demektir.

Bir de eskiden kırsalda adına kolcu da denilen kereste ve tütün kaçakçılarını yakalamakla görevli bekçiler vardı ki, onlar hepten vatandaştan uzaktı. 

Gece bekçilerine gelince onlar ilçe ve kent merkezlerinde emniyete ya da jandarmaya bağlı geceleri mahallelerde devriye gezerlerdi.

Sorumlularına da bekçi başı denirdi.

Mesela Yenipazar’da bu görevi uzun süre Necati Bingöl yapmıştı.

Herkesin şapka kokardında “bekçi” demek olan tek –B- harfi olduğu halde Necati Bingöl’ün kokardında “bekçi başı” anlamında-BB- harfleri vardı.

Havasına bakıldığında halkın ve bizlerin gözünde sanki o bekçi değil bir karakol komutanıydı.

Gün bitiminde Hüseyin’in Kahvesi(Görünmezoğlu) önünde bekçiler görev için toplanır Bekçi Başı’nın nöbet yerlerini tebliğinin ardından dağılırlardı.

Saat başı ya da her yarım saatte bir çaldıkları düdüklerle haberleşirlerdi.

Bütün ilçelerde 60’lı,70’lı yıllarda aralarında küçük değişiklikler de olsa manzara budur.

Bekçilerin çoğunluğu yerli halktan olduğu için içli, dışlı samimi oldukları bazı gençlerin şakalarına maruz kalırlardı.

Mesela gizlendikleri bir noktadan yoluna taş atarak bekçiyi telaşlandırır, düdük çaldırtırlar ya da öfkelendirir, ileri geri söyletirlerdi.

En fazla şakaya maruz kalan da tonton yapılı bekçi Muhammet’ti(Dikici)

Bekçi Muhammet şakaya geldiği kadar yeri geldiğinde kendisi de şaka yapar fırsatını bulduğunda da gençlere kulaklarına küpe olacak öğütler verirdi.

Bekçi Cemal Ateş görevini Bekçi Murtaza gibi fazlasıyla önemsemesini  “emir demiri keser” sözüyle açıklardı.

Ayrıca bu gün yeni çıkan yasayla tanınan kimlik sorma yetkisini o günün bekçileri kullanırlardı.

Emekli bekçilerden Osman Bolatoğlu:

“Bizler şüpheli gördüklerimize kimlik de sorar, ehliyet ruhsat kontrolü de yapardık ancak bunlar nadir gerçekleştiği için şikâyete konu olmazdı,” diyor.

Tabi bunda o günkü toplum ve mahalle yapısının homojen, saf, rafine ve durağan olmasının da etkisi büyüktü.

Yeni çıkan yasa da Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu adını taşımasına rağmen bu gün ne o eski Bekçi Murtaza’lardan eser var ne de o eski mahallelerden bir iz…

Peki, o zaman bu bekçiler ne yapacak?

Yasa başlığı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu olmasına bakılırsa bekçiler eskiler gibi geceleri mahallelerde devriye gezecekler ki, halktaki beklenti bu yöndedir.

Uygulamaya bakıldığında ise kolluk kuvvetlerine ihtiyaç halinde asayişi koruma ve sağlamada yardımla görevli olacaklardır.

O zaman da insanın aklına niye polis değil de bekçi kadrosunda alındılar sorusu takılıyor.

Sonuç olarak diyorum ki, bekçi adı yerine ne bileyim yardımcı kolluk timi ya da destek gücü gibi bir ad seçilseydi de bekçi sözcüğünün tarihi kimliği korunsaydı.

Yani bir kültür değerimiz olan Bekçi Murtaza tarihe karışmasaydı.