Uzun tutuklulukların çok istisnai durumlarda olması gerektiğini söyleyen Hammarberg, “İddianameler çok düşük kalitede. Hakim ve savcılara sağlam bir eğitim verilmesi şart. Tek başına yasaların değiştirilmesi ya da yeni yasa yapılması yeterli olamaz” diye konuştu.

HRANT Dink’in anma törenine katılan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg, Türk yargısında kökten bir değişimin şart olduğunu söyledi. Ekim ayında Türkiye izlenimleriyle hazırladığı raporda Türk yargısına sert eleştiriler getiren Hammarberg, bu kez Türkçe’ye çevrilen ‘Avrupa’da İnsan Hakları’ isimli kitabının tanıtımı için İstanbul’a geldi. Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinin 5’inci yılında düzenlenen törende de bulunan Hammarberg, yürüyüşe katılan kalabalıkların hukukun doğru işletilmemesine yönelik tepkisini paylaştığını söyledi. Hammarberg, Dink davası kararının temyizde düzeltilmemesi halinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Türkiye aleyhinde yeni bir kararın kaçınılmaz olduğunu söyledi. 1 Nisan’da emekli olacak Hammarberg’in Türkiye konusundaki mesajları şöyle: 

Dink davası nedeniyle AİHM’de dosya açılır 

Hrant Dink için düzenlenen anma töreni çok duygusaldı. O eylemin nedeni sadece insanların bir kişinin ölümünden duydukları öfke değildi. Onları asıl bir araya getiren cezalandırmanın tam yapılmamış olmasına ve bu kadar ciddi bir suç karşısında bile hukukun doğru işlememesine yönelik tepkiydi. Ben de bu duyguları paylaşıyorum. Geçen yıl AİHM, Dink davasındaki yargılama usüllerine ve soruşturma eksikliğine büyük tepki gösteren bir karar aldı. Şimdi temyiz mahkemesi, Dink davasında mahkemenin kararını onarsa, Strasburg’da yeni dosya açılır ve eminim oldukça sert bir karar çıkar.

Ergenekon’daki enerji bu davaya verilmedi 

Hrant Dink ve Ergenekon davalarını kıyasladığınızda önemli bir fark karşınıza çıkıyor. Ergenekon davasında tutuklamalar için harcanan enerjinin Hrant Dink davasında da harcandığını söylemek güç. Dink davasında çok az insan sorgulandı ve ceza aldı. Çok daha büyük bir komplonun olduğuna yönelik işaretler güçlüydü. O nedenle insanlar sonucu sorguluyor. 

İddianamelerin kalitesi düşük 

AİHM kararlarının Türkiye tarafından uygulanmaması konusunu hazırladığımız son raporda derinlemesine ele aldık. Aslında sadece bu hususun değil, tüm yargı sisteminin ciddi bir revizyondan geçirilmesi gerekiyor. En önemli sorunların başında silahların eşitliği ilkesinin uygulanmaması (yani iddia makamı ile savunma makamının hakim karşısında eşit olmaması, sanık avukatlarının savcının elindeki delillerden mahrum bırakılması) geliyor. Uzun tutukluluk süreleri endişe konusu. İddianameler çok düşük kalitede hazırlanıyor. Hakimler yazılanların ne anlama geldiğini yorumlamakta zorlanıyor. 

Tutuklu yargılama istisna olmalı

BİZE göre mahkûmiyetten önce tutukluluk ancak çok istisnai durumlarda olmalı. Tutukluluk sadece sanığın kaçma, delil karartma ya da tanıkları tehdit etmesi gibi ihtimallerin yüksek olduğu durumlarda bir seçenek olmalı ki, Türkiye’deki davaların çoğunda bu tür koşullar yok. Dolayısıyla Başbuğ’un tutuklanmasında da bu eleştirinin gündeme gelmesi doğal. Ergenekon, Balyoz gibi davalarda hiçbir temel olmadan bu kadar ciddi suçlamalarla insanların tutuklandığını düşünenlerden değilim. Ortaya oldukça ciddi suçların çıkma ihtimalini dışlamıyorum. Ama önemli olan prosedürlerin hukuka uygunluğu ve ilgisi olmayan insanların da, belki de yazdıkları ya da söyledikleri bazı kimseleri rahatsız etti diye tutuklanmamaları. Eğer bir kimsenin o kadar ciddi bir suç işlediğinden o kadar eminseniz neden doğrudan mahkemede cezalandırmıyorsunuz? Eğer bu elinizde olağanüstü sebepler yoksa da bu kişi evinde oturmaya devam ederek yargılanabilir. 

Yargıda devletin korunması baskın 

Hukuk sisteminin işletilmesinde belli bir felsefenin etkin olduğuna samimiyetle inanıyorum. Hâlâ kararların çoğunun altında yatan bir devlet vurgusu var. Özellikle de bazı devlet görevlilerinin müdahil olduğu ya da onları ilgilendiren davalarda bu nokta çok hassas bir hal alıyor. Bu tür durumlarda hukuk önünde birey devlet görevlisine karşı dezavantajlı konumda kalıyor. Hâlâ çoğu zaman bir devlet görevlisinin yargılanması için üstlerinden izin alınmasını öngören olağanüstü bir yasanız var. Neden? Sadece bunun kendisi bile hukuk sisteminde bazı şeylerin gerçekten yanlış gittiğinin aynası. 

Konuşurken makuller sahada uygulama başka

Adalet Bakanı ile de görüştüm, HSYK üyeleriyle de yüksek yargının temsilcileriyle de. Konuşurken çok makul ve uluslararası standartlarla uyumlu şeyler söylüyorlar ama sonra sahada hakimler öyle kararlar alıyor ki, anlatılanlarla hiç alakası yok. Görünen o ki, bireye kendini savunma hakkını ve hukuk önünde eşit muamele hakkını temel prensip olarak gören modern anlayış genele sirayet edemiyor. 

Paket açıklamak tek başına yetmez 

Türk yargı sisteminin kökten radikal bir biçimde değişmesi lazım. Bunun en önemli unsuru hakim ve savcılara sağlam bir eğitim verilmesi, zira eski alışkanlıklardan kurtulmak şart. Elbette bunun gerçekleşmesi biraz zaman alacak. Bu radikal değişimi öngören bir yaklaşımda ısrarcı olunmazsa nasıl bir paket açıklarsanız açıklayın yeterli olmaz. Tek başına yasaların değiştirilmesi ya da yeni yasa yapılması yeterli olamaz. Uygulamanın da garanti altına alınacağı bir itici güç lazım. Olumlu bulduğum nokta hükümetinizin eleştirileri ve uyarıları dikkate alıyor olması. Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’a, Adalet Bakanı’na herkesle diyaloğumuz var. Şimdi beklentimiz reformların daha ciddi uygulanması. Anahtar uygulamada.
hürriyet