Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, ailesi, dostlarının katıldığı anmada Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar, şunları söyledi:

"Zaman akıp gidiyor ama ne hak ne hukuk ne de adalet yerini maalesef bulmuyor. Ama biz inatla hukukun üstünlüğünü savunuyor ve ısrarla adaleti talep etmeye devam ediyoruz. Bundan sonra da bu talebimizden asla hiçbir güç bizi vazgeçiremeyecek. Zira geçen 8 yıla rağmen ne haklılar hakkını aldı ne de suçlular cezasını buldu. Yüreklerimiz yaralı, yaşadıklarımızın tümü hala hafızamızda tazeliğini koruyor. Kısa zamanda yaşananlara tanık olan tüm duyarlı insanların ruhunda derin travmalar var. Ve belli ki bunu hepimizi ömür boyu taşıyacağız.

OKKIR'IN GÖZLERİNE TAKILIP KALIYORUZ

Öte yandan her şeye rağmen hayatın devam ettiği de bir gerçek. Zaman akıyor ve biz bu sürecin bir parçası olarak yılları geride bırakıyoruz. Fakat maalesef birçok dostumuzun bazı şeyleri çok çabuk unuttuğunu görüyor ve üzülüyoruz. Oysa arada bir hafızamızı tazelediğimizde hayat saatinin yavaşladığını yaşadığımızın acıların ağdasına yapışıp kaldığını görüyoruz. Bu acılı hukuksuzluk döneminin tanıkları olarak örneğin Kuddusi Okkır'ın bu dünyaya son kez bakarken, gözleriyle anlatmaya çalıştıklarına takılıp kalıyoruz. Murat Özenalp'in kızı Duru'ya dünyanın Mamak'tan öte olduğuna inandırmak isterken zindanı bir çocuk bahçesine çevirmek isterken yaşam saatinin durmasını hatırlayıp onunla birlikte Mamak avlusuna çöküp kalıyoruz. Cem Çakmak'la birlikte hücrenin lumbuzundan geri dönüşü olmayan maviliklere firar ediyoruz. Onun o bütün beyefendiliği ile, hastalığı yeneceği inancıyla, Vardiya meydanlarında bizlere sarılamamasını burkularak hatırlıyoruz.

SON SÖZÜNÜ CANIYLA SÖYLEMESİ

Ve bir 19 Aralık sabahı kulakları sağır eden mermi sesi, sanki Ali Tarar'dan önce bizim beynimizden geçiyor. Bir insanın son sözünü canıyla söylemesinin karşısında irkiliyoruz. Çünkü havaya söylenecek söz kalmamıştır. Yazılan hiçbir kağıt adresine ulaşamamaktadır. Gerçekler bir mercekle kırılıp başka bir hale sokulmakta başka bir biçimde yansıtılmaktadır insanlara. Kulaklar sağır, gözler kör olmuştur. Sanaldır her şey. Klavyeler çalışmakta, bilmem hangi programın hangi özelliği ile bir büyük 'kumpas' organize edilmekte, hayatlar karartılmakta ve bir devlet yeniden tasarlanmaktadır. Ama insan hayatı gerçektir canlar; eti ettir, kanı kandır. Gerçektir ve yaratılan sanal yansımalar karşısında masumların elinde kalan sadece ve sadece canlarıdır.

SEYİRCİYKEN SANIK OLMAK OLAĞAN

Yüreği ellerine düşmüş ve çarptığına hale hayretle bakan biridir Yarbay Ali Tatar. Koyu bir karanlığın orta yerinde kalmış bir can pazarındadır. Bir mal gibi alınıp satılmakta, vahşi bir av partisinin canlı figüranları yerine konmaktadır. Avcılar ekranlarında, avcılar klavyelerinin başında avlarının peşindedirler. Sadistçe bir zevkle, masumların sahte mahkemelerde kendilerini savunmaya çalışmalarını, üzerlerine atılan ağlardan, kurulan tuzaklardan kaçmaya çalışmalarını izlemektedirler. Her hamleye uygun bir sanal önlem vardır ellerinin altında. Sözde adalet işini yapmaktadır; suçlular yargılanmakta, vesayet bitirilmekte, memleket arınmaktadır. İşler yolundadır. Onlar ne isterse veren bir siyasi iktidar vardır, gönüllü savcılar türemiştir adalet mekanizmasına tamamen hakim olmuşlardır. Medyayı istedikleri gibi yönlendirmektedirler. Oynana oyunun hem oyuncusu hem yazarı hem yönetmenidirler. Bu oyunu 'Ergenekoncu, darbeci' damgası yemek istemeyen herkes itirazsız gerektiği yerde katılmak zorundadır. Seyirciyken sanık olmak olağan hale getirilmiştir.

OYNANAN OYUNU BOZANDIR

İşte tüm bu yaşananlar karşısında görev, insanlık onurunu savunmak ve bunun bedelini ödemektir. İşte bu görevin gönüllüsüdür Yarbay Ali Tatar. Oynanan oyunu bozandır. Kendilerini en güçlü hissettikleri her şeye hakim ve her şeyi yönetebildiklerini düşündükleri anda çektiği tetikle sanal kurguyu kökünden sallayandır Ali Tatar. O gün, o kurşun sesi ağır ağır, ama hiç kaybolmadan yaşamın derinliklerine doğru yol aldı. O ses hala yolculuğuna devam ediyor. Bizler ise o sesin sadece izini belirginleştirmeye çalışıyoruz. Kendi umutsuz ıssızlıklarında bir başına kalmışlara umut uzakta değil, 'Dadaloğlu şimdi geçti buradan' diyoruz.

ZALİME EYVALLAHIMIZ YOK

Zalime eyvallahımız yok, ferman padişahınsa dağlar bizimdir. Hak yolunda, halkın yanında her biri bir efsane olan Köroğlu'nu, Dadaloğlu'nu, Pir Sultan Abdalı bu topraklarda bitiremezsiniz diyoruz. Günü gelmiş ve bu kez Yarbay Ali Tatar kisvesinde zuhur etmişlerdir. Efsane sanmayın, gerçektir. Bir çığlık eşliğinde geleceğe ulak salınmıştır. İçine canını koymuştur Ali Tatar. Bize düşen korumak, canlı tutmak ve bu mesajı ilelebet devam ettirmektir. Yükümüz ağır, ama bir o kadar onurlu ve değerlidir. Alana, taşıyana, değer bilene, insanlık adına saklayana, koruyana, bekleyene aşk olsun, cümlenize aşkla niyaz ederim.”