Soner Yalçın'ın dün telefonla aradığı ilk kişi olan Gazeteport yazarı Ahu Özyurt, Yalçın'ın televizyon kanalı girişimini köşesine taşıdı.

Dün sabah 7:30 sularında telefonum çaldı. Evden çıkıp Avrupa yakasına bir iş görüşmesi için geçmek üzereydim. Arayan Soner Yalçın"dı. “Ahu neredesin? Bana avukat lazım” dedi. “Neden?” diye sordum. “Evde polis var. Arama yapıyorlar” dedi. Ve telefonu kapattı.

Bundan sonra Soner"le iki kere daha kısa görüşme yapma fırsatım oldu. Ama sonra artık ulaşılmaz durumdaydı.

Levent"teki evine gelen Emniyet mensupları herhalde şahane kitaplığını, müzik CD"si koleksiyonunu görünce pek eğlenmişlerdir.

Öyle ya, orada Yaşar"ın da Mahler"in de CD"si vardır. Her gittiğimizde “Abi bunlar burada ne arıyor ya” dediğimiz “Bakkal şarkılar” da..

Soner Yalçın dünden beri Emniyette. Savcının önüne çıkacağı günü bekliyor. Hiç bilmediği ve tanımadığı bir örgüte üye olmaktan suçlanıyor.

Oysa ki o bu ülkede bazı liberaller faili meçhul kelimesini ağzına alamazken “Cem Ersever Cinayetini” yazabilmişti. Üye olduğu iddia edilen örgütteki bazı isimleri tek tek kendisi deşifre etmişti. Ama neyse.. Savcılık elbette bunca yıllık araştırmanın hakkını verecektir.

Asıl konumuz Yalçın"ın son girişimi.

Ufuk Güldemir"in öğrencisi olan Yalçın, o ekibin neredeyse tamamını yeniden biraraya getirmek üzereydi. Türk televizyonlarının en yetenekli ve analitik düşünen kadrosunu yeniden toplayacak ve bir dönem Haberturk"un yaşattığı “özgür haberciliği” yeniden ayağa kaldıracaktı.

Başbakanlıktan gelen telefonla gazetecilerin işten atılmayacağı, iftira haberlerle haysiyet cellatlığı yapılmayan bir kanalın da ayakta durabileceğini gösterecekti.

Merkez solda duracak ama bağımsız habercilik yapacak bir kanalın da ayakta duracağını ispatlayacaktı. Beyaz TV"ye tanınan özgürlüğün karşı cepheye de tanınacağını düşünüyordu.

Bunun için yola çıktı.

Ama El Cezire"ye kırmızı halılar seren bu ülke, Soner Yalçın"ın kanal kurmasına tahammül edemedi nedense.

Kurduğu internet sitesinde Büyükelçiler, milletvekilleri bile yazı yazıyor. Dahası pekçok vekil oradaki haberlerde soru önergesi veriyor. Bakanlıkları yanıt vermeye zorluyor.

Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, Türk basınının her sabah açıp “Bakalım ne atlamışız, ya da neyi yazmaya korkmuşuz” dediği bir fenomen yarattı.

Dünyada bunu karşılığını yapan Huffington Post ve Politico"ya milyonlarca dolar reklam yağıyor. Türkiye"de ise başka bir hikaye..

Soner Yalçın bunları da aşacaktır. Ama Türkiye bu gözaltıların yorgunluğu ile seçime giderken hangi derdini konuşacak?

Anadolu kentlerini kavuran açlığı, yoksulluğu, işsizliği, gençlerin o yakıcı mutsuzluğunu.. Umutsuzluğunu..

Bir hükümetin sekiz yıllık parlak icraatlarının ardından milyonlarca insanın hala mutsuz olması nasıl bir duygudur?

Aşarız elbette.. Bunları da aşarız..