Vakıflar Bölge Müdürü nereye koşuyor?

Abone Ol

Bilinen bir şey varsa o da devlette gerçek anlamda üst düzey yönetici olmak herkesin harcı değildir. Tecrübe ve sorumluluk almayı gerektirir. Karar almada basiret ister.

Aydın halkı artık o konuda hayli tecrübe edindi. Eğer Cuma çıkışı cami önlerinde şerbet, pazaryerlerinde pilav dağıtılmaya başlanmışsa dağıtan da kamu görevlisi ise hedefi kendine siyaset alanı açmaktır.

Aydın Vakıflar Bölge Müdürü Mücahit Vural’ın kurumu adına dağıtmaya başladığı şerbet de insanlarda o ihtimali çağrıştırdı. Buna bir neden de onun hızlı yükselişi.

Darıca Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğü yanında, bilgi işlem ve basınla halkla ilişkiler departmanlarında çalışmış.

Ayrıca Darıca Gençler Birliği Spor Kulübü’nde futbol şube sorumlusu olmuş. Kısaca CV’sine bakıldığında Mücahit Vural başarı basamaklarını hızlı tırmanan başarılı bir atlet.

Hatta spor şube sorumlusu olmakla siyasetin “derivasyon tünellerinin” bile farkında olan bir şahsiyet. Onlara gerek bürokraside gerek siyasette “altın çocuk” deniliyor.

Ancak “altın çocuklar” ya da “prensler” ikiye ayrılır. Gerçek Yetenekliler ve Yeteneklilik Taslayan Kifayetsiz Muhterisler.

Öğrenciler üzerinde yapılan bir deney bu konuda oldukça açıklayıcıdır:

Bir grup öğrenci arasında sınav sonuçları hakkında yapılan bir araştırmada sürekli 90-100 alan çalışkan öğrencilerin beklentileri 60-70 arası notlar alacağı yönündedir.

Buna karşılık sürekli 50-60 aralığında not alan vasat öğrenciler de 90-100 arasında not almayı beklediklerini söylerler. (Dunning-Kruger Sendromu)

Eskiden olsa bunları tanımak daha kolaydı, çünkü ne de olsa devlet aynı zamanda yöneticisini sürecin içinde yetiştiren bir akademiydi. Yöneticilik yeteneğiyle ilgili her yıl doldurulan sicil raporlarında bir madde bulunuyordu.

Bir memurun ilk on yılı çıraklık, ikinci on yılı kalfalık üçüncü on yılı ve üzeri ise ustalık dönemleriydi ve zorunlu kalınmadıkça ikinci on yıllıklara bile il müdürlüğü verilmezdi.

Verilmediği için de ülke bu kadar felaket ve facia karşısında eli kolu bağlı kalmaz, olaylarda sorumlu kimse bulunur “fail-i meçhul” bırakılmazdı...

Ama ne var ki, bu devirde kifayetsiz muhterise kapı aralayan yeter ki “bizden” olsun da kim olursa olsun deniyor, o başka mesele...

Geçmişte Adnan Menderes Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. Mehmet Umut Tuncer de İl Kültür ve Turizm Müdürü olmakla Aydın’da kendine bir siyaset alanı açabilmişti.

Mehmet Umut Tuncer siyasete soyunacağının işaretini BŞB Başkanı Özlem Çerçioğlu’nu eleştirerek vermişti.

Mücahit Vural ise o algıyı Özlem Çerçioğlu’nu taklitle, ”goruk suyu” dağıtarak uyandırdı. O bu eylemini Ramazan’da, BŞB’nin her yıl aksatmadan devam ettirdiği iftarda tekrarlayacak mı, göreceğiz.

Daha geçen cuma (8 Ağustos) Vakıflar Bölge Müdürlüğü adına Aydın Bey Camii, Kuşadası Hanım Camii ve Didim Yeni Camii’nde eşzamanlı olarak vatandaşlara soğuk “goruk suyu” ikram edildi.

İkram hakkında Müdür Mücahit Vural, özetle, ”Yürüttüğümüz bu tür faaliyetlerle hem geçmişten gelen hayır geleneğini yaşatmayı hem de günümüz insanına dokunmayı hedefliyoruz” dedi.

Şerbet yaz sıcağında halka dokunacak bir araç olması yanında bir gerçeğin de göstergesidir.

Eğer cami önlerinde şerbet, pazaryerlerinde pilav dağıtılmaya başlanmışsa Aydın’da bilin ki, siyaset vitrine çıkmıştır, sorunlar askıya alınmıştır…

Artık sorun çözen siyaset yerine her platformda sosyal medya övgüleri öne çıkar içi boş polemikler gündem olmaya başlar.

Bu taktikler, görmeye alıştığımız 100 metre koşucularının bilindik davranışlarıdır. Bakalım burada süreç nasıl işleyecek?

Ama ne var ki, bürokrasi bir maratondur. Tecrübe ve liyakat bu engebeli koşularda kazanılır. Bilinir ki, devlet mazeret değil çözüm üretir. Yangın, deprem gibi felaket ve facialarda kabahat hava sıcaklıklarına ve kadere yüklenmez. İhmali olanlar hakkında, gerek idari gerek adli, ne gerekiyorsa yapılır.

100 metre atletlerin yönettiği kurumlarda ise sadece sorunlar askıda kalmaz, Prof. Dr. İlhami Güler’in deyimiyle, yaşanan facia ve felaketler “Fail-i Meçhul” kuyusuna atılır.

Örneğin orman yangınları mevsim şartlarına; deprem felaketleri çürük binalara; tren faciası raylara, menfezlere… Sahte diploma konusu birkaç sorumsuzun işidir, denir; suç birkaç günah keçisine yüklenir, kapatılmaya çalışılır.

Oysa facia ve felaketlerde adalet suçun birkaç “günah keçisi”ne yüklenmesiyle sağlanamaz. Bu tür çok yönlü olaylarda suçlular genellikle “müşterek ve zincirleme” (müteselsil)dir, ciddi bir soruşturma yapılmadan adalet sağlanamaz (İlhamiyyat, 07.07.2025)

Onun içindir ki, devlette mevki, makam yükseldikçe olacakları öngörme ve ona göre zamanında önlem alma, olay olduğunda kısa sürede çözüm üretme sorumluğu da artar.

Bu gibi durumlarda her ne maksatla olursa olsun olayların sorumluluğunu suçsuz insanlara atarak sıyrılmak idare zafiyetinin de ötesinde ne insafa ne vicdana sığan bir ahlak yoksunluğudur.

O nedenle bizim devlet geleneğimizde devlet adamlığı ile devlet memurluğu farklı şeylerdir. Her devlet adamı devlet memuru olabilir ama her devlet memuru devlet adamı olamaz.

Sonuç olarak Mücahit Vural’ın hedefinde milletvekilliği mi, BŞB mi yoksa Ankara’da genel müdürlük ya da bakan yardımcılığı gibi görevlerden biri mi var, bilinmiyor.

Bilinen bir şey varsa o da devlette gerçek anlamda üst düzey yönetici olmak herkesin harcı değildir. Tecrübe ve sorumluluk almayı gerektirir. Karar almada basiret ister.

O elbise de insanın üzerine –eğer o yetenek varsa- yirmi yıl sonra, çıraklık ve kalfalık döneminin ardından oturur.

{ "vars": { "account": "UA-18838004-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }