Ünlü tiyatrocu Behzat Uygur; “Babam kadar işine sadık, çalışkan bir insan görmedim. ‘Yorulduk, artık yeter!’ dediğimde aklıma babam gelir. O, 80 yaşına kadar sahnedeydi, o yüzden yoruldum demeye hiç hakkım yok”

Onu, kardeşi Süheyl ile birlikte yıllarca sunduğu Şahane Pazar programıyla tanıdık. Her Pazar evlerimize konuk olan, Türkiye’nin usta tiyatrocularından Nejat Uygur’un kendisi gibi tiyatrocu oğlu Behzat Uygur; Samanyolu Televizyonu’nun dergisi Kehkeşan dergiye konuştu.

Uygur’ların neşe dolu ferdi Behzat Uygur, 40 yıllık tiyatro serüvenini, kardeşi Süheyl ile olan muhteşem uyumunu, babası Nejat Uygur’un sağlık durumunu ve kendisiyle ilgili bilinmeyen birçok detayı okurlarımız için anlattı. İşte Behzat Uygur’un samimi açıklamaları…


Çocukluğunuzdan başlayalım. O günlere dair neler hatırlıyorsunuz?

Çocukluğum turnelerde geçti. O dönemler tiyatroda minder satardık. Otel odalarındaki somyaların yaylarını kılıç yapar, oyuncak olarak onlarla oynardık. Aslında diğer çocuklardan çok farklı değildi çocukluğumuz, 70’li yıllardaki çocuklar nasılsa biz de öyleydik. Yaramazdık ama saygısız değildik.


KIRK YILDIR TURNEDE

Kaç yıl turnelerde bulundunuz? Turnelerin sizin için ne tür avantajları oldu?


Sayıya dökmem gerekirse 40 yıldan fazladır turnelerdeyiz. Avantajları oluyor, şöyle ki; ülkenin gelişimini gözlemliyorsun, insanları gözlemliyorsun, her yörenin yemeklerini tadıyorsun, kültürlerini öğreniyorsun.


BABAM YOL GÖSTERDİ

Peki, oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Tiyatro oyuncusu olmanızda babanız Nejat Uygur’un etkisi oldu mu?

Oyuncu olmaya 1985-86 yıllarında karar verdim. O yıllara kadar hep sahne arkasını sevdim. Çünkü işin mutfak kısmı daha çok ilgimi çekiyordu. Sonra, “ben sahnede olmalıyım” deyip babamın “Hastane mi Kestane mi” oyunu ile tiyatroya başladım.

Babam “tiyatrocu olmalısın” ya da “olmamalısın” gibi bir şey demedi. Sadece yol göstererek tiyatrocu olmama destek oldu. Tiyatro sayesinde birçok değerli sanatçıyla da tanışma fırsatım oldu. Bunların içinde benim için en önemlisi İsmail Dümbüllü idi.

Tiyatro oyuncusu olmasaydınız hangi mesleği yapmak isterdiniz?

Ben tiyatroculuktan önce uzun yıllar Galatasaray’da futbol oynadım, daha sonra bıraktım. Çünkü futbolcu olmak için çeşitli fedakarlıklarda bulunmak gerekiyordu. Ama ne olmak isterdin diye sorsalar yine iyi bir tiyatrocu olmak isterdim.

Sizi televizyonda Şahane Pazar ile tanıdık…

Aslında televizyondaki ilk deneyimimiz, 1989 yılında TGRT’de ekrana gelen 7-8 bölümlük Kafadarlar isimli diziydi. Sonrasında Gazanfer Özcan ile Hüsnü Kuruntu’da oynadım. Ama Süheyl ile birlikte asıl çıkışımızı 1993 yılında yakaladık. O yıl bir turnede oyunumuzu izleyen Cem Özer, bizi Med Yapım’a önermiş. Hemen arkasından Şahane Cumartesi’yi yapmaya başladık. İlk yayınımız çok kötüydü ama ona rağmen güzel reytingler elde edildi. Daha sonra Kanal D’de Pazar günleri yayın yapmaya başladık, ondan sonra da uzun yıllar şov programımız devam etti.

Tekrar Şahane Pazar programını yapmayı düşünüyor musunuz? Böyle bir teklif gelse program yapmaya hazır mısınız?

Evet, ama korkumuz şu; Şahane Pazar gibi klasik olmuş bir programı yama bir program gibi yapmayı istemiyoruz. Bu programın arkasında durulmalı, buna gerekli bütçe ayrılmalı. Çünkü Şahane Pazar’ın bir yerinden bir yeri eksik olursa bizim içimiz rahat etmez ve seyirciye de ayıp etmiş oluruz. Şahane Pazar, bütün dizilerle, maçlarla, magazin programlarıyla baş edebilir. Eğer istikrar olursa eminim ki yine eskisi gibi devam eder. Şu an televizyonların iyi bir eğlence yarışmasına ihtiyacı var. Zaman zaman teklifler geliyor Şahane Pazar’ı yapalım diye. Ama bunun stüdyosu çok önemli.


BAŞKA PARTNER İLE ÇOK ZOR

Süheyl Bey ile iyi anlaşabiliyor musunuz?


Anlaşamadığımız noktalar tabii ki oluyor fakat çok iyi anlaşıyoruz. Zaten iyi anlaşmak demek anlaşamadığın noktaların da olmasından kaynaklanıyor. Süheyl ile yaptığım programları başkasıyla yapmam çok zor, çünkü partnerini çok iyi bilmen lazım. Ben başka partnerlerle de program yaptım, onlarla çok paslaşmam gerekmiyordu. Süheyl ile birbirimizi çok iyi tanırız, ne zaman nerede, ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı çok iyi biliriz.

Ekranlarda tiyatro oyunu formatında birçok yayın yapılmakta. Peki, siz zaman zaman “Tiyatroyu ekrana ilk Nejat Uygur taşıdı” diye düşünüyor musunuz?

Evet, tiyatroyu ekrana ilk taşıyan babam Nejat Uygur’dur. Nejat Uygur’un bazı oyunları hala televizyon kanallarında yayınlanmakta. Babamın oyunu yayınlandığında tıklım tıklım dolardı bütün salonlar. Bu oyunların tiyatro üzerinde gerçekten çok büyük katkıları oldu. Günümüzdeki BKM, Nejat Uygur’un yaptığı turnelerle kuruldu.

Nejat Bey nasıl bir baba oldu sizin için?

Nejat Uygur sevgi dolu, arkadaş gibi bir baba, aynı zamanda da otoriter biri. Biz babamla hasta yatağında, bugün bile “siz” diye konuşuruz. Babam bize her şeyi konuşarak değil davranışlarıyla öğütlerdi. Kuliste babamdı, sahnede benim sadık köpeğimi oynardı. Hayatı baba-oğul ilişkisi olarak yaşamanın dışında usta-çırak olarak paylaştık ve bu başka bir bağ oluşturdu aramızda, bu durumu da kelimelerle anlatmak çok zor. Babam kadar işine sadık, çalışkan bir insan görmedim. Çoğu zaman “yorulduk, artık yeter” dediğimde aklıma babam gelir. O 80 yaşına kadar sahnede oldu, bu yüzden benim yoruldum demeye hakkım yok.

Hayatınızda iyi ki ve keşke dediğiniz durumlar çok oluyor mu?

Bir tane dizi yaptım dördüncü bölümde kaldırıldı. O projede yer almak yanlıştı. Çünkü bir işte disiplin olmazsa bu iş asla doğru olmaz ve yolunda gitmez, o da disiplinsiz bir işti. Yönetmenden dolayı keşke yapmasaydım dedim, ama diğer yapmış olduğum tüm işler için iyi ki yapmışım diyorum.

“Kötü Şarkılar” isimli bir albüm çıkardınız, özellikle Abdülkadir adlı şarkınız çok beğenilmişti. Yeni bir albüm ya da müzikal yapmayı düşünüyor musunuz?

Müzikal değil de müzikli bir tiyatro oyunu düşünüyoruz. Abdülkadir’i eğlence için yaptık. Asıl amacımız da o dönemler yapılan kötü şarkıları protesto etmekti. Şimdi baktığımız zaman daha kötü şarkılar var ve biz o zamanki şarkılara haksızlık yapmışız. Bizim birinci işimiz bu değil, yaparsak eğlence için yaparız. Bu yüzden albüm yapmıyorum. Yaparsam ismi duyulmamış, yeni yazarlarla çalışmak isterim.

Hayatta en çok neye üzüldünüz?

Her gün o kadar çok üzüleceğimiz şeyler oluyor ki en çok neye üzüldüğümü bilmiyorum. Tabi şu sıralar babamın hastalığına ve onunla ilgili çıkan yalan yanlış haberlere çok üzülüyorum. Ama bu hayatın içinde var olan bir durum. Hayatın içinde var olan üzüntüler insanı daha çok üzüyor.

En çok neye sevindiniz o halde?

En çok Galatasaray’ın UEFA kupasını almasına. Tabi şundan dolayı sevindim; biz sanatta, sporda başarıya aç bir millettik, hala da öyle. Galatasaray’ın o başarısı bizim başka duygularımızı da tatmin etti. Tabi çok mutlu olduğum başka anlar da var.

Köşe yazarlarıyla aranız nasıl?

Çocukken bizim eve Tercüman ve Cumhuriyet Gazetesi de dahil olmak üzere bütün gazeteler girerdi. O zamanlar beni en çok etkileyen Uğur Mumcu ile Rauf Tamer’in köşeleriydi. Şimdiki köşe yazarlarının fazla popüler olması beni rahatsız ediyor. Çok etkilendiğim yazıların sayısı azaldı, artık keyif almıyorum. Çünkü eskiden bir köşe yazısı üzerine konuşulur ama köşe yazısı insanları konuşturmak için yazılmazdı. Şimdi ise insanları konuşturmak için köşe yazıları yazılıyor.


GENÇKEN GAZETECİ OLMAK İSTERDİM

Sizin de Yeni Asır gazetesinde bir yazı geçmişiniz vardı değil mi?


Evet, Yeni Asır’da Süheyl ile birlikte bir dönem tam sayfa yazılar yazdık. Ama burada gündem oluşsun ve konuşulsun diye değil, söyleşi şeklinde Pazar konuşmaları yaptık. Köşemiz karşılıklı konuşmalardan oluşuyordu. Babam da yıllarca Yeni Asır’da yazdı-çizdi bu yüzden bizim için önemli bir gazete. Ben gençken gazeteci olmak istiyordum. Hatta muhabir olmak için bir magazin gazetesine bile görüşmeye gittim.

Neden gazeteci olmadınız?

Hayatımdaki en büyük pişmanlıklarımdan birisidir. Benim çizgim iyidir, aileden gelen bir şey olsa gerek. Süheyl olsun, babam olsun onların da eli çizmeye yatkındır. Rahmetli Altan Erbulak, ben daha 14-15 yaşındayken karikatür çizdiğimi gördü ve “gel benim yanımda dur” dedi. Keşke yapsaydım, çok pişman oldum. Aklımın bir köşesinde gazetecilik yapmak hala var, düşünüyorum.


SADRİ ALIŞIK’IN TADI KİMSEDE YOK

Tiyatroda beğendiğiniz oyuncular kimler?


Eski oyuncuların hepsini çok seviyorum. Çünkü hepsinin karakteristik bir yüzü vardı, onların yüzleri şimdiki hiçbir oyuncuda yok. Usta oyunculardan rahmetli Gazanfer Özcan’ın hayranıyım. Günümüzde ise genç tiyatroculardan İsmail Hacıoğlu’nu beğeniyorum. Ama Sadri Alışık, Münir Özkul ve Adile Naşit’in bıraktığı tadı kimse bırakamıyor.

Son olarak Benimle Oynar Mısın oyunundan bahseder misiniz?

Benimle Oynar Mısın, eski oyunlarımızı tiyatrocu olmayan insanlarla oynadığımız, insanların kendilerini sahnede buldukları güzel bir aile komedisi. Benimle Oynar Mısın aslında televizyonda yayınlanan bir tiyatro projesiydi. Ekranda çok iyi tepkiler alınca, oyunu tiyatroda da sahnelemeye karar verdik.