Adnan Menderes Üniversitesi’nin bu yılki stadyumda düzenlediği mezuniyet töreni bir ilk değildi.

Hatırladığım kadarıyla önceki rektörler Prof.Dr. Şükrü Boylu ve Prof.Dr. Mustafa Birincioğlu dönemlerinde de benzer mezuniyet törenleri yapılmıştı.

Ama bu yılki ilçelerle birlikte olduğu için bir ilk olma özelliği taşıyor.

Buna nedense Rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir’in ADÜ ile Aydın’ı bütünleştirme hayalidir.

O toplu mezuniyet töreninin statta yapılması bu yolda atılacak bir adım olacağından hareketle Senato’ya o yönde bir öneri de bulundu.

Konu gündeme gelir gelmez mevsim şartlarını stadın izleyici kapasitesini ve bu büyüklükteki bir organizasyon iyi planlanmadığı takdirde ne tür sıkıntıları beraberinde getirir, tartışmaya bile fırsat vermeden göze girmek için fırsat kollayan bir kaç sivri zekâlı daha rektör sözünü bitirmemişti ki,“ siz hiç merak etmeyin o iş bizde” diyerek konun başını tez elden bağladılar.

Rektör Prof Dr Osman Selçuk Akdemir’in tek hatası olabilecekleri enine boyuna tartışmadan böylesine geniş bir faaliyete gözü kapalı izin vermesi, başı çekenlere güvenmesiydi. 

Meğerse onların stat deyince akıllarına ilk gelen futbol maçıymış. Bu gerçek ne sonra yaşanan olumsuzluklar sonucu çay köprüyü yıkınca anlaşılabildi.

Başı çekenlerde azıcık tecrübe olsaydı bu büyüklükte bir organizasyon yapmak için önce yer konusunu ve katılımcı sayısını masaya yatırmak gerektiğini, bu denli kalabalık bir öğrenci grubunun yer alacağı törende işi şansa bırakmadan en ince detaylarına kadar hesap etmenin şart olduğunu bilirlerdi.

Ayrıca Türkiye’nin dört bir yanından gelecek öğrenci yakını misafirleri memnun etmenin hem üniversite hem Aydın’ın tanıtımı açısından ne kadar önemli olduğunun bilinciyle hareket ederler, işi eline, yüzüne bulaştırmazlardı.

Demek ki, niyet halis olmayınca sonuç da halis olmuyor.

Hâlbuki Haziran sıcağında böylesine kalabalık organizasyonlar için kapasitesi son derece kısıtlı bir mekânda düzenlemenin doğuracağı mahzurları görmemek için insanın ancak kör olması gerekir.

Tek yapılacak olanın bir futbol maçı olmadığının farkında olunması, biraz da hesap, kitap…

Hepsi o kadar.

İlçelerdekilerin de katılımıyla törende yer alacağı varsayılan öğrenci sayısı yaklaşık 13 bin…

Kabaca yarısının katılım sağlamayacağını varsaysak bile en iyimser tahminle geriye törene katılacak 6 bin 500 öğrenci kalıyor.

Her bir öğrencinin anne ve babasının da katılacağı düşünüldüğünde oluşacak kalabalık en az 20 bin kişi…

Üniversite personeli bu sayıya dâhil değil.

Stadın açık, kapalı ve kale arkası tribünlerinin maksimum kapasitesi 17 bin… Daha fazlası alındığında federasyon ceza kesiyor.

O nedenle tamamı misafir dışarıda kalan, en az 3 bin kişi tören alanına, bir o kadar da ana kapıdan içeriye giremeyen insan vardı.

Ayrıca güneşin betona etkisiyle akşamüzeri açık maraton tribünde törenin başlama saati 18,00’de oturmak cehennem azabından farksız bir şeydir.

Sonra bu kadar geniş bir alanda yapılacak tören için kullanılacak ses sisteminin de teknik özellikte olması gerekir, aksi halde tören uzarsa sıcağın da etkisiyle cihazlar ısınır, çalışmaz.

Öyle de oldu.

Diğer bir düşüncesizlik de ilçelerdeki öğrencilerin de tören için merkeze getirilmesidir ki, curcunanın asıl kaynağı budur.

Hâlbuki bu tür etkinlikler için şart olan provalar organizasyona katılacakların sayısının çok olması, gelecekleri uzaklığın artması oranında zorlaşır, neredeyse imkânsız hale gelir.

Nitekim bunların hepsi yaşandı.

Ayrıca bu tür etkinliklerde düzenleyenlerin yüzünü asıl güldüren gönüllü organizasyon komitesidir.

Bu konudaki yetersizlik İstiklal Marşını söyletecek görevli bulmada zorluk çekilmesiyle ortaya çıktı.

Yağmur ise tam bir sürprizdi.

Eğer törene önayak olanlar birazcık işlerinin ehli olsalardı hava durumunu önceden öğrenirler, vaziyete göre B planı devreye sokulur, törenin ana kampüsteki, Kongre Merkezi’nde yapılması için tedbir alınırdı.

Nitekim törenlerini salonda yapan Eğitim, Tıp ve Diş Hekimliği Fakülteleri öğrenci ve velileri ne kadar yerinde bir iş yapıldığını yaşananlardan sonra anladılar.

Güne damgasını vuran da yağmurla birlikte bazı öğrenci ve yakınlarından yükselen protesto sesleri oldu.

Görünen o ki, eylem önceden tasarlanmış, maksatlı bir tepki değildi. Tamamen spontane, kötü organizasyona yönelik bir hareketti.

O bakımdan “provoke edildik söylemleri” gerçekliği olmayan, temelsiz, Hoca’yı “kızağa bindirenlerin” ona karşı mahcubiyetlerine kılıf uydurma, başka bir deyişle öküzün altında buzağı arama çabasından ibarettir.

İnsanlara yakın çevresinin kaş yapayım derken, göz çıkarmakla verdiği zararı çoğu zaman tescilli düşmanları vermez.

Bu tören de öyle oldu.

Biliyorum, Rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir’e üniversitenin adının bu tür olumsuzluklarla gündeme gelmesi üzüntü veriyor.

Ancak durum da ortada… Kem(kötü) aletle kemalat(mükemmel iş) da olmuyor

O nedenle yöneticilikte olumsuzlukların önüne geçmek, çevreye mahcup olmamak adına işi ehline vermek kadar baştan sıkı tutmak da işini iyi yapmak isteyen bir yönetici için fevkalade önemlidir.

Umarım Hoca’mız başta herkes yaşananlardan kendine gerekli dersi çıkarmıştır.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!