Avrupa’dan Körfez ülkelerine, Ermenistan’dan İsrail’e kadar çeşitli ülkelerle normalleşme yönünde önemli adımlar atılırken ABD ile ilişkilerde istenen iyileşme bir türlü yakalanamıyor. Ana hatlarıyla bakınca anlaşmazlık başlıklarını şöyle özetleyebilirim:

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın başkanlık ettiği Washintgon DC’deki Stratejik Mekanizma toplantısında bu konuların kısmen ele alındığını ancak detaylı şekilde üzerine gidilemeyen çok şey kaldığını anlıyorum. Ankara ile Washington arasında olumlu denebilecek tek başlık Türkiye’nin Ukrayna’daki savaşın sona ermesi yönünde attığı adımlar olarak görünüyor.

Bunun dışındakilerde taban tabana zıt pozisyonlar söz konusu. Washington’daki temaslar, Türkiye’nin satın almak istediği F-16 savaş uçaklarına Kongre onayı ile TBMM’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılım onayı arasındaki bağlantının daha açık ortaya çıkmasına neden oldu. ABD tarafı, resmen bir irtibat kurulmasa da Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini kabul etmesinin Kongre’nin kararına olumlu etki yapacağını vurguluyor.

Ukrayna’daki savaş bütün hızıyla devam ederken TBMM’nin onay sürecini uzatmasının Türkiye karşıtlığını güçlendireceği mesajları veriliyor. Görebildiğim kadarıyla ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake’in bazı gazetecilerle görüşmesinde verdiği mesajlar da bu yöndeydi.

ŞART ÜSTÜNE ŞART

ABD, Türkiye’nin Suriye ile başlatmak istediği görüşmelere de karşı çıkıyor. ABD’nin Halkın Savunma Birlikleri diye tarif ettiği, Türkiye’nin ise YPG-PKK olarak gördüğü yapı konusunda da ciddi görüş ayrılığı var. Washington bu gruplara tam destek verirken Türkiye, terörle mücadelenin bu örgütleri hedef almaya devam edeceğini vurguluyor.

F-16 konusundaki durum ise halen karmaşıklığını koruyor. Kısa süre önce ABD Kongresi’ndeki çeşitli gruplar, bu uçakların verilmesini “Türkiye’nin Yunanistan’ı tehdit etmemesi” şartına bağlamak istemişlerdi. Biden yönetiminin “O kadar da değil” itirazları ve Ankara’nın tepkileri nedeniyle bu şartlar geri çekildi ancak bu kez İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin onaylanması masaya sürüldü. ABD’nin 2017 tarihli Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası (CAATSA) ve Ocak 2021’de yürürlüğe giren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası, Türkiye’nin S-400’lere sahip olmamasını şart koşuyor.

Geçen haftalarda Amerikan basınında çıkan haber ve yorumlarda, Washington’un Ankara’ya S-400 sistemini Ukrayna’ya vermesi teklifinde bulunduğu iddia edilmiş ancak taraflarca doğrulanmamıştı. Ben, Türkiye’nin Rusya’yı tamamen karşısına alacak böyle bir adım atacağını sanmıyorum. Türk Savunma Bakanlığı’nın S-400’ler hakkında orta ve uzun vadeli nasıl bir stratejisi olduğunu bilmiyoruz fakat bugün için hayli karmaşık bir tablo var.

Türkiye, bir yandan Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından S-400’leri aktive etmek ve kullanmak gibi bir niyeti olmadığını ortaya koyuyor. Buna karşın yürürlükteki yaptırım yasaları nedeniyle F-35 programına dönemiyor. Diğer taraftan her ne kadar modernize edilseler de F-35’e oranla eski nesil bir uçak olan F-16’ların alımındaki pürüzler ortadan kalkmış değil. ABD ile savunma ve güvenlik konusu olabilecek en kötü denkleme sıkışıp kalmış durumda.