Cıvaoğlu'nun "Keşke bunlar da olsaydı" dediği anılar arasında Atatürk'ün ünlü bir şaire yazdırdığı Kuran sureleri dikkat çekiyor. İşte o anılar:

Beyefendi ve adam

Atatürk'ün çevresindekilere en çok yönelttiği hitap, "çocuk" sözcüğüdür.
"MUSTAFA"da da sık sık kullanılmış.
Ama... O günlerden sonra asıl bugünler için lazım olan "beyefendi" ve "adam" sözcüklerine de bir paragraf açalım...

Çankaya Köşkü sofrasında Atatürk, birkaçı hariç, konuklarına "çocuk" diye hitap ederdi.
Bir gece onlardan birine zaman zaman "beyefendi" demeye başlar.
Masadakiler, alışılmışın dışındaki bu "beyefendi" hitabının altında bir soğukluğun, bir had bildirmenin olduğunu hissetmektedir. Tedirginlik yaşanmaktadır.
Sonunda kendisine Atatürk'ün gene "beyefendi" demesi üzerine konuğu, dışlanmışlık hissederek alınır "Paşam, bendenize lütfettiğiniz hitabınızı değiştirip neden uzaklaştıran 'beyefendi' diye buyuruyorsunuz?" diye sorar.
Atatürk'ün cevabı "lazer ışını" gibi yok edicidir:
"Size 'adam' diyemiyorum da ondan..."

........................
Bugünlerde "beyefendiler" o kadar çoğaldı ki, anıyı bir kez daha yazmak gerekli oldu.

ATATÜRK ve İSLAM

Can Dündar'ın "MUSTAFA"sında Atatürk'ün laikliği altı çizilerek, vurgulanarak beyazperdeye yansıyor.
Fakat... Siyaset gereği, TBMM'nin, açılışını 22 Nisan'dan cuma gününe denk gelen 23 Nisan'a kaydırması, toplantının cuma namazı sonrası yapılacağının ilanı, açılışta dualar ve kurbanlar da belirtilmiş.
Bütün bunlar Atatürk'ün sonuç almayı hedefleyen pragmatik siyaseti gibi algılanabilir.
Meclis'i toplayıp bütün güçleri eline aldıktan sonra cami cemaatiyle arasındaki köprüleri attığı sanılabilir.
Oysa... Hiç de öyle değil.
İslam inancının tekkelerden, zaviyelerden, tarikatlardan, mahalle imamlarından koparılması, sağlam ve kültür düzeyi çağdaş bir kurum tarafından düzenlenmesi bu işlev için cumhuriyetin kuruluşu üzerinden 1 yıl bile geçmeden Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurması önemlidir. Dini kullananlara karşı dinin temizliğini ve saygınlığını korumayı amaçlamıştır.

Bilinçli ibadet
Anlayarak, bilinçli ibadet de Atatürk'ün İslama yaklaşımının özüdür.
Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini İslama ilk kazandıran Atatürk'tür.
Ancak... Tercüme, kuru bir bilimsel ifade tarzıdır.
Beyinleri aydınlatır ama yüreği ısıtmaz.
Oysa ibadet, yürekten olmalıdır.
İşte o nedenle "Türkçe ibadet" için Behçet Kemal Çağlar'a Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealinin nazım diliyle yazılması görevini verdi.
Çağlar'ın çalışmalarıyla bal damlaları gibi lezzetli, yürekleri sımsıcak yapan sureler kazanıldı.
Bazılarını sunuyorum...

İHLAS Suresi:

Söyle ki gündüz gece
Tanrı tek Tanrı yüce
O doğmaz ve doğurmaz
Kimse O"na denk olamaz...

ALAK Suresi :

Candan seslen, Rabbin yanında hazır
Temiz tut gönlünü koy secdeye baş.

MAUN Suresi:

Yazık gösteriş için namaz kılana
Yoksula yardımdan uzak kalana
Öksüzü hor görüp azarlayana
Ödünç vermeyi de ayıp sayana
Onun nasibi yok imandan yana.

LEYL Suresi:

Bir kul ki yardım sever, bir kul ki hakkı tanır,
Yüreği bu sayede arınır, aydınlanır.
Karşılık beklemeden iyilik yapar her sabah.
İşte böyle kulundan razıdır elbet Allah.

FATİHA:

Hamd, evrenler sahibi yüce Allah içindir.
Allah ki acıyandır, koruyandır, sevendir
Günü gelince ancak
O"dur hesap soracak.
Tek sana tapar, senden medet umanlarız biz...

Beyni aydınlatan, kalbi ısıtan, Allah'a daha da yakınlaştıran bu "Türkçe ibadet" çalışması, Atatürk'ün ölümü nedeniyle yarım kaldı ama bazı "beyefendiler" (yazının başlarına bakınız) tarafından onu İslama karşıymış gibi göstermek tezgâhlarını çökertiyor.
VATAN