İnsanlığın tarihi kadar eski olmasa da Türk tarihi oldukça eskidir. Bilinen kayıtlar Türklerin tarihini on bin yıldan eskiye dayandırır. Elbette bu süreçte yaşayış ve kültür açısından önemli evreler geçirmiş, ilk ortaya çıktıkları topraklardan çok uzaklardaki bölgelere kadar geniş bir yayılım göstermişlerdir. Bu nedenle bundan binlerce yıl önce edindikleri kültür ve yaşama ait izlere bugün bile rastlamaktayız.

Her yıl olduğu gibi bu yılda da bir yılbaşı polemiği almış başını gidiyor. On bin yıldan fazla geçmişi olan Türk kültür ve geleneğini sadece İslamiyet ile ilişkili olduğunu sanan cahil bir kitle var aramızda. Aslında bu kitle kısa bir araştırma yapsa doğruyu hemen görecek ama işine gelmiyor. Yeni bir yılı kutlamak Hristiyan adeti değil, bilakis Türk kültürünün bir mirasıdır. Hristiyanlar için önemli olan "Noel" günüdür, ardından yeni yılı da kutlarlar, tüm dünyada kutlandığı gibi.

Türkler tarih sayfalarında yer almaya başladıkları ilk dönemlerden beri yeni yılı ve yılbaşını başta Akçam ağaçları olmak üzere çevrelerinde bulunan ağaçları süsleyerek, ateş yakarak ve dans ederek kutlarlardı. Bu özel güne “Nardugan Bayramı” adı verilmiştir. Nardugan Bayramı farklı Türk topluluklarında çeşitli şekillerde isimlendirilmiştir.

Eski Türklerdeki mitolojik inanca göre gece ile gündüz sürekli savaşır. 21 Aralık’taki savaşta uzun süren mücadele sonucunda gündüz geceyi yenmiş ve ardından yeni bir güçlü güneş doğmuştur. Orta Asya Türkleri yeni doğan, güçlü o güneşi zaferin simgesi olarak algılarlar ve sevinçle karşılar. Onlara göre yeryüzünün tam göbeğinde Akçam ağaçları olduğu ve o ağaçların uzandığı noktada yüce tanrıları Ülgen’in insanları izlediğini düşünürler.

Güneşin yeniden doğuşunu Türkler yeni bir başlangıç, yeni umut, yeni hedefler olarak düşünürler. Yüce Ülgen’den de bu yeni umudu insanlara yeniden bağışladığı için ona minnet ederek, o ağaçların altında sevinç ve mutluluklarını paylaşmışlardır. Ağacın dibine de Ülgen için en sevdikleri hediyeleri armağan olarak koymuşlardır. Kutlama günü insanlar yeni kıyafetler giyerler, birbirlerine iyi davranırlardı.

Türklerin çok eski çağlardan beri Akçam ağacının süslemesi, tören sırasında ağacın altına hediyeler konması ve ağaca renkli bez parçaları bağlanarak yeni yıl için dileklerde bulunulması, Avrupalıların “Noel Ağacı” geleneğinde bir Türk etkisi olduğunu kanıtlar. Günümüzde de bazı köylerimizde “Dilek Ağacı” adeti devam etmektedir. Yeni yıl kutlamaları ve ağaç süsleme Türklerden Sümerlere, oradan da Anadolu üzerinden Avrupa toplumlarına geçmiştir.

Ayrıca bu ağaçların insanlarla tanrının arasındaki bağı sağladığı düşünülmüştür. Böylece bu ağaçlar kutsal sayılmış ve insanların mutluluklarını, sevinçlerini tanrıyla paylaştığı en önemli nokta olarak benimsemişlerdir. Eski Türklere ait bu geleneksel inanışın izleri tüm Orta Asya Türklerinde olduğu gibi diğer Türk boylarının da el sanatlarına ve kültürel miraslarına yansıtıldığı malumdur. Mezar taşlarından kilim desenlerine, ahşap oymalardan bina süslemelerine kadar çok yerde Akçam motifi binlerce yıldır hala kullanılmaktadır.

Sonuç olarak Türklerde yılbaşı kutlama geleneği hıristiyanlık daha ortaya çıkmadan başlamıştır. O zamandan günümüze birçok kültür ve gelenek gibi o da değişikliklere uğrasa da ulaşmıştır. Hatta İslamiyet'in yoğun yaşandığı Osmanlı döneminde bile saray çevresinde ağaç süslemeleri yapılmıştır. Tarih kaynakları biraz incelenirse kolaylıkla buna ait bilgi ve belgelere ulaşılabilir. Yeni bir yılın gelişini kutlamanın ne dinsel açıdan ne de insani açıdan bir sakıncası yoktur. Aksine dinimizle böyle anlamsız yasakları bir arada anmak ona zarar vermektedir.

Yeni yıl herkese sağlık mutluluk getirsin, kutlanmasını hoş görmeyen cahillere bile.

"Olumsuzlukları hoş görmek ne iyidir. Zira bütün ırmaklara su veren deniz bile her çöpü başının üstünde taşır ama deniz bu kereminden dolayı eksilmez. Zaten sevgi ve hoşgörü insanlıktır." (Mevlana)