Altınsay: Futbolda havadan gelen büyük paralar, müthiş bir güç ve nüfuz rantı var. Bu gücü kaybetmek istemeyenler, güçlerini, dokunulmazlıklarını daha da artırmak için kullandı ve hızla kirlendi saha. 
 
Türkiye, iki haftadır şike operasyonuyla sarsılıyor, sanki şikenin adı ilk kez duyulmuş, futbola ilk kez bir takım üçkâğıtlar karışmış gibi… Savcı iddianamesini henüz hazırlamış değil ama ortaya saçılan şike konuşmaları, iddialar futbolsever kamuoyunu epey meşgul ediyor. Tutuklamalar da olayın ciddiyetine ve boyutlarına dair önemli bir işaret. Eh, bu kadar büyük paraların döndüğü, iktidar ilişkilerinin kurulup zavallılaştığı, satın alınabilen taraftarlık diye bir durumun olduğu, hukukun donduğu ya da duruma uyduğu bir yerde “pisliğin” olmaması imkansız gibi bir şey. Oynanan futbolun ne kadarının gerçek olduğu da sorgulanabilir ayrıca. Ve fakat bu operasyon temizlenme isteğinin, gayretinin de bir göstergesi. Bu da iyiye işaret.
 
Ne olduğunu, niye böyle olduğunu, siyah-beyaz renklere gönülden bağlı olan ancak kulüpten önce temiz futbol diyen, Beşiktaş eski yöneticisi, futbol yorumcusu İbrahim Altınsay ile etraflıca konuştuk. Öyle ki, “bu röportaj asla sadece futbol röportajı” olmadı.
 
 
Türk futbol tarihi maçların, ligin kaderini değiştiren çok sayıda müdahale örneğiyle dolu, şike söylentisi de hep vardı. Ama ne oldu da şimdi bu kadar kapsamlı bir soruşturmanın konusu oldu?
 
Açıkçası ben neden şimdi sorusunun üzerinde çok durmuyorum. Bundan öncede şikenin üzerine gidilmiyor değildi. Şike hep vardı. En başta devlet yapıyordu şikeyi.
 
Örnekler misiniz?
 
12 Eylül’de “1. ligde Ankara takımı yok” deyip Ankaragücü’nü 1. lige çıkardılar. Ama nasıl? Türkiye kupası finalinde Boluspor resmen hakem ve genel kamuoyu tarafından katledildi. Golü verilmedi, aleyhine gol verildi ve Ankaragücü’ne o maç kazandırıldı ve birinci lige çıkartıldı. Daha geriye gidin. İttihat ve Terakki döneminde Talat Paşa Altınordu’yu kuruyor, o Turancı ideolojiyle birlikte. Altınordu’da oynayan futbolcular askerliklerini İstanbul’da yapıyorlar. Ki o zaman gençler Sarıkamış’ta, Arabistan çöllerinde, Balkan cephelerinde kırılıyor. Ya da “Diyarbakırspor birinci ligde kalsın, bu, bölge için moral olur” diye bölge halkını aptal yerine koyan anlamsız bir devlet politikası yürütüyorlar ve takım resmen devlet zoruyla ligde tutuluyor, Altay düşürülüyor.
 
DEVLET DE ŞİKE YAPTI
 
Futbola siyaset karışıyor yani. Bütün bunlar niye yapılıyor?
 
Devlet, futbol aracılığıyla toplumu yönlendirmek istiyor. Tek Parti Dönemi’nde toplumu baştan aşağıya yeniden kurarken futbolu da terbiye etmek için Ateş Güneş kuruluyor mesela örnek olsun diye. Futbolcuları Galatasaray’dan alınıyor. Sonra Beşiktaş Fenerbahçe ve Ateş Güneş aynı puana geliyorlar ve federasyona baskıyla, olmadık bir averaj oluşturularak Ateş Güneş şampiyon yapılıyor. Bunun dışında da ortaya çıkan şikeler var. 1960’larda Kasımpaşa’nın Karşıyaka maçında şike yapması var. Bu işten utanan futbolcular itiraf ediyor…
 
Sonuçta şike, ya da şike bulguları ortaya çıksa bile sistem bununla uğraşmayı pek istemiyor. Başına iş çıkarmak istemiyor.
 
Neden?
 
Çünkü futbolun bir organizasyonu var. Sezon Ağustos’ta başlayacak, Mayıs’ta bitecek, her hafta da maçlar oynanacak. Genel hukukun şikeyle uğraşması bu organizasyon için sorunlar oluşturuyor. Mesela şike nedeniyle ligden düşürülüyorsunuz. İki sezon sonra Danıştay’da davayı kazanıyor, lige dönüyorsunuz. Bu sefer tam ligin ortasında, lig birden bire alt üst oluyor. Bir de tazminat istiyorsunuz… Bakın Federasyon Ankaraspor’u düşürdü, şimdi davalar açtılar, Federasyonu tehdit ediyorlar. Sezon ortasında bu davaları kazanırlarsa lig alt-üst olacaktı. Son Federasyon seçimlerinde bunun pazarlığının yapıldığı açık açık yazıldı. Sonunda Federasyon’un davalarını çekmesi kaydıyla Ankaraspor’u tekrar lig’e alacağı söylendi.
 
Hukukun işlemesi futbol organizasyonunu bozuyor yani...
 
Evet. Onun için zamanla futbol, büyük bir ekonomi oluşturunca özel hukuka gidildi. Federasyon özel bir yasayla özerkleşti. Dendi ki “Federasyon, şikeyi kendi ‘profesyonel futbol disiplin ve ceza yönetmeliği’ndeki maddelere göre kovuştursun, disiplin kurulu cezasını versin. Buna itirazlar yine Federasyon’un Tahkim Kurulu’na yapılsın. Tahkim’in kararı da nihai olsun”. Bazı iddialar varsa da kısa bir zamanaşımı konsun ki, başlamış lig bozulmasın, pişmiş aşa su katılmasın.  Ama ikili bir yapı var ortada… Şike organize suç olarak genel hukuka tabi, bunu yapan sporcu, teknik adamlar, futbolcular ise sportif olarak Profesyonel Futbol Ceza ve Disiplin Yönetmeliği’ne tabi.
 
BAHİS, ŞİKENİN NAMUSUNU BOZDU (!)
 
Eski şikelerle yeni şikeler arasında fark var mı?
 
Eskiden ya kümede kalmak için yapılırdı şike ya şampiyon olmak için. Sonradan bahis şikesi diye bir şey çıktı. Dünya çapında değişik liglerde değişik maçlara oynanabiliyor. Yani şikenin namusu (!) da bozuldu. Siz bir maçı saf saf seyrediyorsunuz, bunda niye şike olsun diyorsunuz, sonra bahis şikesi olduğu ortaya çıkıyor… Bugünün farkı şike ve teşvikle maç sonuçlarını belirlerken çok daha büyük paraların birilerinin cebine girmesi… Bu para da sonuçta bu işe gönül verenlerin, yani futbolseverlerin cebinden çıkıyor.
 
Küçük ya da büyük, şike ve teşvik sonuçta organize bir sahtekârlık, örgütlü bir suç, genel hukuka tabi olmalı. Ama aynı zamanda da sportif bir suç çünkü maçların ve liglerin kaderini sahada değil masa başında sahtekârca belirliyorsunuz. O zaman da bunu yapanların, takımların sportif bir cezası olmalı. Küme düşmeli, sporcular futboldan men edilmeli. Bunun için de Federasyon’un hukukunu muktedir şekilde uygulanması lazım. Onun için de muktedir ve irade sahibi bir federasyonun olması lazım. Başka ülkelerde genellikle federasyonlar soruşturmayı başlatıyor, sonra da ceza hukukunu ilgilendiren tarafları için savcılara suç duyurusunda bulunuyor. Biz de tersi olacak şu anki süreçte.
 
FEDERASYON HEP ÜSTÜNÜ ÖRTTÜ
 
En başta Türkiye’deki futbol yapılanması sorunlu bir yapı o halde. Sorun üretiyor, sistemi çürütüyor?
 
Önce yapılanmayı ortaya sermek lazım… Ankaragücü lige çıkarıldığında da Federasyon vardı. Oysa bu siyasi bir karardı ve Federasyon siyasi iradenin isteğine uydu tamamen. Türkiye Kupası finalinde Boluspor’u katlederek bu kararı infaz etti… Gökdeniz Karadeniz olayı var. Bahis şikesi yaptığı ortaya çıktı. İnsanlar yaralandı. Suç doğası gereği zaten organize suç. Ama Federasyon futbolcuyu en hafif cezayla 5 ay futboldan men etti. Sonra sahalara döndü Gökdeniz, hatta milli maçta bile oynadı. Ya da, Bülent Uygun Eskişehirspor teknik direktörüyken futbolcu menajerliği yaptığı çıktı ortaya. Oysa bu olamaz. Takımınızın karşılaştığı takımda menajeri olduğunuz futbolcu varsa bu futbolcuyu bir şekilde etkilemeyeceğiniz ne malum. Bana sorarsanız futbolcuların ve teknik direktörlerin birinci derece akrabaları bile menajerlik ya da futbolcu avukatlığı yapamaz. Neyse hak mahrumiyeti cezasıyla geçiştirdi. Yani sadece maç sırasında kulübede oturmadı Uygun. Eskişehirspor da buna bir şey demedi, Federasyon’da Uygun’un teknik direktörlüğü sırasında oynanan maçları incelemedi, kovuşturmadı bile.
 
İLK KEZ SİYASİ BİR İRADE VAR
 
Peki, bunca alışkanlığa, kurulu düzene rağmen bugün ne oldu da başladı şike soruşturması?
 
Tabii bu soruşturmanın şu anda daha iddianamenin hazırlanma aşamasında olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Söz konusu kişiler mahkeme hüküm verene kadar ceza yasası önünde suçsuz sayılır. Mahkeme hükmü de her zaman kamuoyunda tartışılabilir. Ne ki Federasyon da bunu beklemeden kendi özel hukuk sürecini de sportif açıdan titizlilikle ve soruşturmayla sınırlı kalmayacak şekilde işletebilir. Bunu belirtelim.
 
Neden soruşturma derseniz? Bu iş öyle bir dokunulmaz hale geldi ki siyasi irade bundan rahatsız oldu bence. Bunun ötesinde, oradan kovuşuyorsunuz iş başka yere varıyor, buradan kovuştursanız oraya varıyor. Sistem işi sulandırıp kendini koruyor... Tabi üçüncü önemli şey de, son çıkan Sporda Şiddet ve Düzensizlikleri Önleme Yasası’nın etkisi. - Ki ben birçok maddesini çok despotça buluyorum-. Yasaya son anda şiddetle çok alakalı olmayan bir madde eklendi. Şike ve teşvik primi suçu açıkça tanımlanarak bir hapis cezası getirildi.
 
MÜDAHALENİN DÖRT NEDENİ
 
Bugünkü müdahalenin nedeni bu yasa mıdır?
 
Dört neden olabilir… 1) İş çok alenileşti. 2) Burada müthiş bir güç ve nüfuz rantı var. Başarısızlık korkusuyla gücün üstüne güç ekleme var. Bu gücü ele geçirenler iyice pervasızlaşmış durumda, güçlerini dokunulmazlıklarını artırmak için kullanıyorlar. Kulüplerin prestijleri ve taraftarların duyguları arkasında saklanıyorlar. Taraftar diye kendilerinin beslediği, her olayda rakibe karşı öne sürüp düşmanlıkları körükleyen, zaman zaman da kendi taraftarına ve futbolcusuna saldıran bir vurucu güçleri var. Bunlar muhabirlere saldırıyor, muhabiri saldırıya uğrayan medya da onlara hala taraftar demeye devam ediyor. Böyle bir korku oluşturuluyor. 3) Futbola havadan gelen müthiş bir para var. Kulüpleri ele geçirerek, futbolcuların menajerliğini alarak, Başkanların kaybetme korkusundan ve “her şeyi ben yaptım” budalalığından yararlanarak sistemin içine çöreklenen mafya var. Bunlar durumdan vazife çıkartarak “tamam hallederiz” diye para götürüyor. Savcılar başka bir organize suç takibinden buraya varmış olabilir. 4) Nihayet savcıların göz ardı edemeyeceği, şikeyi ve teşvik primini suç olarak ayrıntılı olarak tanımlayan bir yasa var.
 
BAŞKANLAR HAKEM TARTAKLIYORDU
 
Sistemin bu noktaya gelmesinde ama herhalde sadece gözaltında olanlar değil, olup biteni görüp de itiraz etmeyen çok daha geniş bir kesim suçlu ya da kusurlu değil mi? Kulüpler, taraftarlar, spor medyası…
 
Nasıl itiraz edeceksiniz? Ettiğiniz anda sistem tarafından tasfiye ediliyorsunuz. Bakın, Federasyon seçimlerinde değişiklik yapıldı. Yeni delege sistemiyle büyük kulüpler Federasyon’u seçebiliyorlar. Aslında zaten seçim bile yapılmıyor. Büyük kulüpler bir isim üzerine anlaşıyor, delege şeklen oy veriyor. Federasyonun organları da büyük kulüpler arasında paylaşıyor. Orada da kimse, futbol düzelsin, temizlensin yeni politikalar üretilsin, çarçur edilen paralar gerçek futbol üretimine dönsün, alt yapıdan futbolcu yetişsin demiyor. Herkes Tahkim Kurulu’na, Disiplin Kurulu’na adam sokayım, beni korusun, diyor. Koskoca kulüp başkanları devre arasında hakem tartaklıyor. Bu da oyunun sonucunu etkilemeye yönelik. Ama Federasyon iki üç ay hak mahrumiyeti cezasıyla geçiştiriliyor. Kimsenin umursamadığı cezalar bunlar. Bursaspor-Diyarbakırspor maçında resmen ırkçı tezahürat yapıldı. Federasyon yönetmeliğinde ırkçılık açıkça tanımlanmışken bunu görmüyorlar, aynı içerikle bir madde daha koyup bir hukuk harikası (!) oluşturuyorlar.
 
KOMPLEKSLİ ZENGİNLERİN ETKİSİ 
 
Yani, Türkiye’deki futbol alanını düzenlemesi yönetmesi için oluşturulmuş, yetki verilmiş kurumlara rağmen değil bilakis onların dahil olduğu bir çürümüşlükten bahsediyoruz…
 
Seyirci olduğu diyelim. Türkiye’nin her alanında yaşanan sorun da bu değil mi? Derin devletin varlığını, neler yaptığını hepimiz biliyorduk, konuşuluyordu. Devlet bir örgütlenme oluşturmuştu ve dokunulmazdı. Susurluk’ta bir kamyon bir arabaya çarptı. Malum olan ilan da oldu mecburen… Darbeler yapıldı, darbeciler anayasalar yaptı. Ama düne kadar darbecilere dokunacak siyasi irade yoktu. Bugün bile olmuş darbelere dokunulmuyor da, olmamış darbelere dokunuluyor. Futbolda da böyle.
 
Futbolun suiistimale bu kadar açık olması da bir sorun ama tabi…
 
Futbol çok canlı bir organizma, herkesi etkiliyor. Bir de çok dolaysız bir mecra. Dolayısıyla üzerinde güç elde ettiğinizde dokunulmaz oluyorsunuz. Mesela biri çok para kazanır ama hala bir tanınma, sosyal başarı kompleksi içindedir. Bunu gidermenin en kolay yolu da futboldur. Parasına güvenir, bir futbol kulübüne yönetici olur, ekranlara çıkar, bir anda milyonları etkileyebilir hale gelir. Ama aslında bütün gelişmiş toplumlarda güç aynı zamanda sınırlama demektir. Kendi davranışlarını sınırlamak, hesap verebilir olmak demektir.
 
ÇOK PARA FUTBOLU BOZUYOR
 
Türkiye gerçek futbolu ne zaman kaybetti? Şu anlamda soruyorum: Futbolun temeli seyir keyfi. Eğer her şey ya da çok şey üçkağıttan ibaretse, maçların sonuçları sahada değil masa başında belirleniyorsa insanlar niye futbol izlesin, izledi? Bunca olup biten, güzel oyunu kirletiyor sonuçta…
 
Tabi oyunu bozan bir şey bu... Ama sadece Türkiye’de de olmuyor. Bu oyun, kitleleri bu kadar etkilemeye başladıktan sonra aynı zamanda kolay yoldan kazanma, kara parayı ve statüleri aklama, güç elde etme aracı haline geldi. Maç kaybedilince sadece puan değil büyük prestij ve para kaybedileceği korkusu yönetimleri sarınca her ülkede oldu, oluyor böyle şeyler.. Futbolun sahada ya da saha dışında belirlenmesi arasında sonsuza kadar sürecek bir çelişki var. En hafif deyimle kamuoyu oluşturmak diye bir şey var. Mesela UEFA, FİFA büyük organizasyonlar düzenliyor. Orada büyük takımlar finale kadar yürürse çok büyük paralar kazanılıyor. O maçların yayınına daha fazla para, reklam veriliyor. Favori takımların ilk turlarda elenmesi işlerine gelmiyor o yüzden. Hatta Şampiyonlar Ligi ilk kurulduğunda büyük takımlar ön elemelere katılıyorlardı. Galatasaray Manchester United’ı eleyince UEFA Şampiyonlar Liginde ciddi bir gelirden oldu. Şimdi bu kulüplerin direkt olarak lige katılmaları sağlanıyor, bir kazaya uğraması engelleniyor yani… Büyüklere göre bir “eşit” sistem yani… Geçtiğimiz sezon sonu bizde de üç büyüklerin ilk devre sonunda şampiyonluktan kopma olasılığı kuvvetlenince “aman batıyoruz” diye telaşa kapıldı sistem.
 
Ekonomi sporun önüne geçiyor yani?
 
Evet, futbol batacaksa bundan batacak. Çünkü futbol zamanla çok ciddi bir ekonomi oluşturdu. Etrafında bir sektör oluştu. Bir de buna küresel bahis oyunları sektörü eklendi. Tedbir alınmazsa bu güzel oyun bu kadar büyük ekonomiyi çekemeyecek, altında can verecek…
 
Türkiye’de durum daha vahim.Bu ekonomi büyürken bunun üst yapısını, hukukunu, denetim mekanizmalarını da kurmak gerekirdi. Türkiye’de olan şu: Türkiye’de futbol bir şey üretmiyor.
 
TÜRKİYE FUTBOLUNUN DIŞARIDA YAYIN DEĞERİ YOK
 
Bu büyük para nereden geliyor o halde?
 
Yayın haklarından. Ama yayın hakkının da değeri değil o para. Öyle olsaydı yabancı ülke televizyonları parayı bastırır Türkiye liginin yayın haklarını satın alırdı. Türkiye, İngiltere Premier liginin yayın haklarına milyonlarca dolar para veriyor.
 
Türkiye’de oynanan futbolun yurt dışında bir seyir değeri yok yani?
 
Türkiye süper ligi maçlarının yurt dışında, Azerbaycan hariç hiçbir yayın değeri yok. Ancak maçta kavga çıkarsa, hakemin başı yarılırsa, sahaya şişe atılırsa ya da şike skandalları olursa haber değeri var, maçların yayın değeri yok.
 
DEĞER ÜRETİMİ YOK
 
Niye bizim futbolumuzun bir değeri yok?
 
Futbol kendi bir şey üretmiyor çünkü. Futbola gelen bir milyar dolardan söz ediliyor. Bunun ezici çoğunluğu yayın haklarından. Televizyon kuruluşlarının da, aman ben yayınlayayım diye yarıştıkları bir alan değil bu. Geçen yıl iki telekomünikasyon devi pazarı elde etmek için çarpıştı, fiyat ikiye üçe katlandı. Sponsorlardan da bir gelir var. Onlar da daha çok telekomünikasyon firmaları. Çünkü bir futbol takımının göğsünde yer aldığınızda gazetelerde televizyonlarda yeriniz garanti. Herkes sizi o markayla özdeşleştiriyor, sorgulamıyor. İnsanların gönülden sevdiği markanın yanında, futbolcunun göğsündesiniz.
 
Sponsorlardan ve yayın haklarından gelen parayı hak edecek bir şey üretmedi futbol. Son yıllarda her sezon 15’er 20’şer kişi transfer ediliyor, para çarçur ediliyor. Kaynağı halkın parası. Ben gidip abone oluyorum. Bilet alıyorum. Bu kulüpler sanki çok iyi yönetiliyormuş gibi bir de vergi affı istiyorlar. Halka sağlık ya da eğitim hizmeti olarak gelebilecek parayı kullanıyorlar. Zavallı esnaf vergi borcu yüzünden dükkân kapatırken kulüpler yüz milyonlarca vergi affına uğruyor.
 
ŞIMARTILMIŞ VE PİSLENMİŞ
 
Evet, futbol çok şımartılmış, şımarık bir alan.
 
Aynen. İngilizcede “spoiled” kelimesi gibi; hem pislenmiş yozlaşmış hem de şımartılmış anlamına geliyor. Bunun üzerine bir de kulüplerin tarihi ve nüfuzu var. Herkes müdahil olmak istiyor. Siyasiler her gittikleri ilin takımının kaşkolünü boynuna takıyor. Taraftarlık bir aidiyettir, duygu bağıdır, bir emektir, bir değerdir, nasıl bu kadar kolay alet edilebilir siyasete.
 
Ya da mesela, belediye başkanlarının kulüp başkanları olması engellendi yasayla, ama belediyeler kulüp sahibi olabiliyor! Bu da kamu bütçesinden yapılıyor. Belediye şirketlerinin rakibi yok ki niye bir takıma sponsor oluyor?
 
FUTBOLU KİRLETEN MAFYATİK OLİGARŞİK İLİŞKİLER
 
Dünyada da hep bu sorunlar mı yaşanıyor?
 
Biliyorsunuz, her üretim kendi ilişkilerini ve üretici güçlerini oluştur kaçınılmaz olarak. Ama futboldan bu kadar para kazanılmasına rağmen sendikalaşmanın s’sinin çengeli bile yok Türkiye’de. İngiltere’de Portsmouth futbolcularına iki ay geç para ödedi diye kayyuma devredildi, 9 puanı silindi ve küme düştü. Halbuki bugün kurumsallaşmış, marka değerleri olan kulüplerin oynadığı bizim Birinci Lig’de, hatta Süper Lig’de  bile futbolcuların önemli bir kısmı üç kuruşa talim ediyor. Malzemeciler, masörler paralarını alamıyor, dayak yiyorlar. Durum bu. Futboldaki para havadan gelen bir para olduğu için orada mafyatik, oligarşik ilişkilerden başka bir şey boy atmıyor. Oynamamak için para almak bir emekçi açısından ne kadar gayri ahlaki ise teşvik primi alınca oynamak da öyle. Ama işte bu kadar avantanın olduğu bir yerde tabiî ki mafya durumdan vazife çıkarır. Futbolcular da böyle babalara, ağabeylere güvenmekten başka çare bulamıyor. Milyonlarca dolar para kazananlar, milli takımda oynayanlar bile.
 
TEŞVİK PRİMİ, ŞİKE KADAR AHLAKSIZCADIR
 
Teşvik primi de şike kadar ahlaksızca değil mi?
 
Aynı şey, hiç farkı yok. Birinde oynama diye para veriyorsunuz birinde oyna diye. Ama oynamak onun işi zaten. Türkiye futbolunda ağalar sistemi var. Büyük ağalar, küçük ağalar var. Takımların içinde de ağalar var. Asarım keserim, topu bana vereceksin diyorlar. Kabadayılık yukarıdan aşağıya yayılıyor.
 
ŞİKE SORUŞTURMASI, SUSURLUK KAZASI GİBİ
 
Son yıllarda toplum değişiyor. Sistemin çürümüş alanlarının temizlenmesi için cesaretle müdahale ediliyor. Bu çabanın siyasi olduğu kadar toplumsal karşılığı var. Bugünkü şike soruşturması toplumsal arınma isteğinin futbola yansıması mıdır?
 
Böyle diyebiliriz, evet. Susurluk’ta bir kamyon kazası oldu ve bugün artık devleti temel alan buyurgan bir anayasa yerine vatandaşlık bağını temel alan eşitlikçi bir anayasayı tartışıyoruz. Bu da Susurluk kazası gibi bir şey. Bir telefon konuşmasından bir şey yakalanıyor, bir maçta biri gol yiyor ve oradan, temiz, adil ve güvenilir bir spor düzenine doğru gitmenin tartışmasını yapıyoruz şu anda.
 
HAKİKATLER ORTAYA ÇIKARILSIN
 
Bu dava sonrasında futbol temizlenir mi? Temiz futbol için ne gerek?
 
Yürüyen soruşturma ve herhalde bunun sonucunda açılacak dava bu işin sadece tetikleyicisi. Biliyorsunuz hukuk, mahkemeler negatifi, olumsuzu kovuşturur, cezalandırır. Oradan düzenleyici bir yaptırım çıkmaz. Düzenleme için yasama organı görevlidir. Burada hukuki süreç belki bir yerde tavsayacaktır. Bizde soruşturma ve yargılama süreçlerinin de sağlıklı yürüdüğünü, siyasi etkilerden azade olduğunu söylemek zor. Her mahkeme kararının da kamu vicdanı açısından kabul gördüğünü de söylemek zor. Anayasa tartışılan bir ülkede yasalar ve yargı da tartışılır doğal olarak.
 
Ama mızrak çuvaldan çıktı. Esas olan öncelikle hakikatlerin ortaya çıkması. Medya da öyle çalışmalı. Ki bu olayda sınıfta kalmıştır medya… Federasyon niye muktedir değil, niye kendi yükümlülüklerini yerine getiremiyor. Temiz, adil ve güvenilir bir futbol düzeni oluşturmak için, ortaya çıkan hakikatler ışığında, sistemin dışında kalmış insanların danışmanlığında bir yeniden yapılanmaya gidilmeli. Futbol yasasının yeniden ele alınması lazım. Ve bunun da bağımsız yeni kuşak denetçiler tarafından yürürlüğe geçirilmesi lazım. Hepimiz önce aklımızı, vicdanımızı çalıştıracağız. Sonra ahlaki bir denetimden geçireceğiz kendimizi. Bunun sonucunda yeni bir sistem kurulacak. Toplumsal refleks bunu devamlı denetleyecek, yoksa o sistem de bir süre sonra yozlaşır.
 
BU İŞİN BİR AYAĞI DA SPOR MEDYASI 
 
Biliniyor olmasına rağmen şaşkınlık da oluşturdu şike operasyonu. Kulüplerin taraftarların medyanın nasıl karşıladığını düşünüyorsunuz?
 
Gemi batıyor ama biz bu gemiyi yürütür, sefasını da sürdürürüz derdinde kulüpler. Medya da sistemle çok bütünleşmişti. Bu işin bir medya ayağı da var. Belli yerlere yanaşmazsanız bir yerlere gelemiyorsunuz. Gelseniz bile büyük maaşları kazanamıyorsunuz. Sonuç olarak futbolu yönetenler, bahis işiyle uğraşanlar, medyayı yönetenler, oralarda yorum yapanlar fazla içli dışlı olmuş durumda. Toplumda bir temizlik dalgası olacaksa bunun bahisteki, medyadaki ve taraftar üzerindeki etkileri de sorgulanmalı. Taraftar var taraftar var. Bir başkana sadık taraftar var bir de renklere bağlı taraftar var.
 
TEMİZ FUTBOL MU, KİRLİ FUTBOL MU?
 
Bu olup bitende güzel olan ne?
 
Temizlenme isteği. Halk bugün darbelere de karşı çıkıyor. Çarşı grubunun manifestosu, ardından Beşiktaş’ta aklı başında adamların başlattığı, yönetimin de kabul etmek durumunda kaldığı kupayı iade edelim hareketi futbolsever kamuoyunda sağlıklı düşünen, kirlenmeden rahatsız bir kesimin olduğunu gösterdi. Çarşı’nın manifestosuna ekleyeceğim hiçbir şey yok, son cümlesini alıntılarsam: Bugün Türkiye’de iki futbol takımı var. Kirli futbol takımı ve temiz futbol takımı. Hangisinden yanasınız? Temiz futbol diyenler uyanık olmak zorunda.
 
MAÇLARI SEYRETMEYECEĞİM
 
Lig başlayacak gibi görünüyor. Sizce doğru karar mı?
 
Ben maçları seyretmeyeceğim. Futbol ligi değil maskaralık ligi olacak çünkü. Ligle de ilgilenmeyeceğim ama temiz futbol mücadelesini sürdüreceğim.  Futbol Federasyonu Başkanı diyor ki “futbol, ekonomik sosyal ve aynı zamanda sportif bir olgudur” diyor. Hayır, “futbol sportif bir olgudur ve sportif olduğu sürece ekonomik ve sosyal bir olgudur.”
 
“Önce spor vardı” yani…
 
Eh. Önce sportif yanını işleteceksiniz ki üzerine diğer şeyleri koyabilesiniz. Yoksa işte sahtekârların cirit attığı bir alan haline geldi.  
 
FB DÜŞERSE HİÇ BİR ŞEY OLMAZ
 
Fenerbahçe ya da başka bir takım ligden düşürülürse ne olur?
 
Hiçbir şey olmaz. Zaten düşmüşüz, bataklık liginde oynuyoruz. Türkiye futbolu bataklıktan çıkma sınavı veriyor şimdi. Benim derdim futbolcuların kulüplerin cezalandırılması değil. Fenerbahçe büyük kulüp. Bugün düşer, bir sene sonra çıkar. Önemli olan bu vesileyle adil, temiz ve güvenilir bir futbol düzenine kavuşalım. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Kulüpleri az zararla kurtarıp gemiyi yürütmeye çalışmayalım. Bunu yapmak sistemi daha irinli hale getirir. Bir sene, iki sene futbol oynanmasın. Bir şey olmaz. Yoksa gerçek futbolsever futbolla ilgisini keser, toplumun büyük çoğunluğu futboldan nefret eder.
 
ÇOK PARA FUTBOLU BİTERBİLİR
 
Başka güzel oyunlar da var. Futbolu bu kadar uzun ömürlü kılan ve küreselleştiren ne?
 
Çok basit. Hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Biz bile şimdi şurada iki tane taş koyup bir de gazete kâğıdından top yapıp futbol oynayabiliriz. Alete gerek yok, potaya gerek yok, gelişmiş vücuda gerek yok.
 
Futbolu bir gün bitirecek şey nedir?
 
Bahis, şike gibi şeyler. Futbolun çok gelir getirir hale gelmesi onu bitirebilir. Ama ben biteceğini sanmam. Bir ülkede futbol olmasa hiçbir şey olmaz. Belki ülke daha huzurlu olur ama daha sakin olur, sıkılırsınız. Ben mesela Amerika’da yaşamam futbol yok çünkü.
 
ABD’LİLERE GÖRE FUTBOL AZ GELİŞMİŞ BİR OYUN
 
Orada niye yok futbol? 
 
Futbolu çok aciz, az gelişmiş bir oyun olarak görüyorlar. Bizim bildiğimiz futbol ya göçmenlerin oyunu ya da kadınların oyunu. Bir de futbolda sayı olmuyor gol olmuyor, onlar devamlı sonuca gidilmesini istiyorlar. Hâlbuki futbol öyle bir ahlaki disiplindir ki önemli olan sonuç değil o sonuca gitmek için verilen çabadır. 0-0 bitebilir maç ama o skoru lehinize bozmak için gösterdiğiniz çabayla tatmin olabilirsiniz. Ama Amerikalılar 0-0’ı bir sonuç olarak kabul etmezler. Kazanan yok diye.
 
MİLLİ MAÇLAR IRKÇILIK ÜRETİYOR
 
Taraftarlık halini de konuşalım. Türkiye’de hastalıklı bir aidiyet duygusu yüzünden insanlar rakiplerini düşmanları gibi görebiliyor, gözü dönüyor ve ölümler olabiliyor. Bunu kontrol etmenin yolu yok mudur?
 
Bu durumu sadece futbol taraftarlığı oluşturmuyor ama. Toplumda birçok insan kendini öteki üzerinden tanımlamayı, hatta kendini ötekinin ortadan kaldırılması üzerinden var etmeyi seçmiş durumda ideolojik olarak. İktidarın körüklediği bir şey bu.Bunu bir seferde aşmak mümkün değil. Ama bunu aştığımızda hepimiz daha iyi ve mutlu vatandaşlar olacağız, bu ülke de daha iyi bir ülke olacak. Futbol bir büyüteç, toplumda olan her şeyi çok çabuk büyütebiliyor. Milli maçlar mesela ırkçılığın yeniden üretildiği alanlar oldu. Bu toplum kazanmakla var olmaya alıştırılıyor. Sadece kazanmakla var olduğun zaman ötekinin yenilgisi çok daha önemli hale geliyor. Mesela artık taraftarlar takımının galibiyetinden çok rakibinin mağlubiyetine sevinir oldu. Futbol ya da her türlü spor sonuçtan çok, o sonuç için verilen mücadeleyle değerlidir halbuki. Ben Beşiktaşlıyım. Deseler ki “Tamam Beşiktaş bu sezon şampiyon”. Hiçbir anlamı yok ki bunun. 34 maça gitmezsem, 90 dakika o heyecanı yaşamazsam anlamı yok ki.
 
FUTBOL, İŞÇİ SINIFI VE KAPİTALİZM
 
Futbol, sanayi devriminin ardından ilk sanayi şehirlerinde işçilerin boş zamanlarını örgütleme ve bir anlamda da avutma işlevi nedeniyle sermaye tarafından da destekleniyor. Futbol bugün çok daha kompleks ve küresel bir hal alsa da özü itibariyle aynı işlevselliğe sahip sanki sınıf ilişkileri açısından…
 
Ama ülkelerin sanayileşmesi ile ortaya çıkan işçi sınıfının mücadele kültürü ve ahlakı da ciddi şekilde yansıyor futbola. Türkiye işçi sınıfı kültürüne pek aşina değil. 20.yüzyıl başında vardı, 60’larda 70’lerde vardı, 80 darbesi işçi sınıfı kültürü üzerinde büyük tahribat oluşturdu… Kapitalizm kaçınılmaz olarak kendi zıddını da oluşturuyor. Kapitalizm, işçi sınıfını istediği gibi yönlendiriyor diyemeyiz. Kapitalizm aynı zamanda bir işçi kültürüdür, işçi sınıfı mücadeleleri tarihidir. Rugby güce dayalı bir oyunken futbol ayak takımının oyunu olarak gelişiyor İngiltere’de. Ve aynı zamanda işçi sınıfının izlerini taşıyor, hala. Taraftar dernekleri kulüp sahipliğinden daha önemlidir o topluluk içinde. Manchester United’n sahipleri ufak bir şey yaptığında hemen ilk renklerini taşıyan atkılar, bayraklar tribünleri kaplar ve tribünden Amerikalı sahiplere karşı hareket geliştirilir. Takımın menajeri de bu hareketi destekler. Futbolun sosyal denetim olgusunu, emeğe saygıyı, ‘çalışarak kazanma-kaybedince yeniden deneme’ ahlakını korumuştur hep İngiltere’de. Ne zaman bundan uzaklaşılmıştır, sorunlar yaşanmıştır.
 
 TÜRKİYE’DE MAFYA DEĞİL ABİLER VAR
 
 Türkiye’deki durum tam da tersi sanki, siz buna ağalar oligarşisi diyorsunuz…
 
 Türkiye’de futbol işçi sınıfının gelişmesiyle koşut gelişmediği, bir süre sonra iktidar oyunları oynayan güçlerin bir aracı haline geldiği için azgelişmiş feodal bir alan olarak kalmıştır. Orada ağabey, baba ilişkileri çok önemlidir. Milyonlar kazanan bir futbolcu bile sendikasına, toplu iş görüşmesine güvenmez. Bir ağabey, bir baba bulur, onun koruması altına girer. Brezilya’da da bu böyledir. Bir mafya grubuna girmezseniz çocuğunuz kaçırılır. Derler ki “Sen bu kadar para kazanıyorsun, halkına borcunu öde”. Niye Brezilya’da futbolcular sürekli belli kiliselere olan bağlılıklarını gösterirler her fırsatta? Kiliselere büyük bağışlar yaparak bu sayede bir anlamda koruma elde ederler. Kolombiya’da da kokain tüccarlarıyla futbol iç içe girmişti. Pablo Escobar hapse girdi, milli takım gelip hapishanenin bahçesinde maç yaptı onunla.
 
Türkiye’de mafyatik değil ama dokunulmaz oligarşik bir yapı var. Mafya mikrobunun sevdiği bir ortam bu. Kulüplerin şirketleri var ama ana çekirdek dernek. Dernekler de sıkı bir denetime tabi değil, demokratik işlemiyor. “Taraftar bizim canımız” diyorlar ama taraftara yönetimi seçme hakkı vermiyorlar. Kulüplerin yönetimlerini ele geçirenler, aşırı borçlanarak, genel kurulları kendi gruplarının hegemonyasına sokarak buradan bir türlü gitmiyor, hesap da vermiyorlar. Bu yapının üzerine gitmek lazım.
 
 ZÜĞÜRT TARAFTARIN İSTEĞİ
 
 Futbol ve sağ siyaset arasında nasıl bir ilişki var peki?
 
 Futbolun üst yapısı kendi üretimine göre örgütlenmediği için futbol her zaman siyasilerin, zenginlerin nüfuz alanı oldu. Futbolla bir bağlantınız varsa devlet katında işiniz kolay oluyor. Demokrat Parti işin kolayını bulunmuştu mesela, her kulübe bir milletvekilini başkan seçtiriyordu. Bu CHP döneminde de vardı. Şükrü Saraçoğlu FB’nin başkanıydı. Sonra Turgut Özal bunu daha bir güzel yaptı. Kendisi FB’li, oğlu GS’lı, eşi Beşiktaşlı…
 
 Siyaseti de buydu zaten, dört eğilimi bir araya getirmişti…
 
 Öyle. Netice itibariyle paralı insanların ilgilendiği bir alan gibi tutulmuş futbol yönetimleri. Züğürt taraftarın da isteği bu.  Paralı adam yönetime gelsin, para versin futbolcu alsın… Dolayısıyla kendi üretimi ve iç işleyişi olmadığı için dışardan elinde güç sahibi olanlar bu alanı ele geçiriyorlar. Bunlar “paralı başkan oyunu”nu daha iyi oynuyorlar. Merkez sağ da çoğunlukla iktidar olduğu için iş kulüplerin işine yarıyor. Aman iktidara yakın olalım diye bir iktidar eklemlenmesi oluyor.
 
Ama şimdi bu kadar para giriyor futbola. Girmesine rağmen sistem eskiye göre yapılandığı için kulüpler hala borç içinde ve vergi afları dileniyor. Paralı adama değil, akıllı ve çalışkan insanlara ihtiyaç var şimdi. Giren para dörtte bire inse ama altyapılara harcansa, hem oyuncu, hem teknik adam, hem profesyonel yönetici, hem basın ve TV çalışanı, hem de seyirci olarak insana yatırıma gitse Türkiye’de futbol patlar… Bakın 2,5 milyon Türkiye kökenlinin yaşadığı Almanya’dan Real Madrid’de oynayan 3 Türk futbolcu çıkıyor, 17 yaşaltı Almanya milli takımının yarısının ailesi Türkiye kökenli. Biz 70 milyonuz diyoruz, en çok “emekli yabancı” transferini biz yapıyoruz, yerli statüsünde oynayan futbolcuların, milli takımda bile, önemli bölümü yurtdışında yetişmiş.
 
stargazete