AYDINPOST HABER SERVİSİ/ERCAN DOLAPÇI-Kurtuluş Savaşı'nda Türk milletininin en önemli sembolü 'Ay Yıldızlı' bayraktı. Cephelerde ve Meclis'te hep dalgalandı, millete umut, moral oldu. Düşmanın üzerine sel gibi atılan Mehmetciğin elindeki en değerli sancak, bayrağımızdı. Onu yere düşürmemek için canını bile verdi. Şehitlerin kefeni, kızlarımızın ise en değerli çeyizi oldu. Şiirlere ve marşlara konu oldu.

İstiklâl Marşı'ndaki Bayrak

Mehmet Akif'in yazdığı ve 1921'de TBMM tarafından kabul edilen 'İstiklâl Marşı' da bayrağımıza hitaben yazılmış, özgürlük ve hürriyete olan inancın dizelere dökülmüş halidir:

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl.

Uğrunda ölen varsa

Şair Mithat Cemal Kuntay 'On Beş Yılı Karşılarken' başlıklı şiirinde, Bayrak sevgisini şu dizelerde ölümsüzleştirir:

Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Göklerin beyaz ve kızıl süsü

Şair Arif Nihat Asya ise, Adana'nın kurtuluş günü olan 5 Ocak'ta yazdığı 'Bayrak' isimli şiirinde şunları dile getirir:

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,Işık ışık, dalga dalga bayrağım!Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

İşçi, köylü ve gençliğin de elinde

Bayrağımız, sadece cephedeki askerimizin elinde ve milli günlerde göklerde dalgalanmadı. 27 Mayıs 1960 ihtilalinde halkın elinde, 1968'de 'Tam bağımsız Türkiye' sloganıyla gençliğin elinde, Zonguldak, dumlupinaraniti3.jpgTekel, Yatağan ve Soma maden işçisinin hak arama eylemlerinde ellerinde 'emek' bağrağına dönüştü. Haziran ayaklanmasında polis barikatlarını, 8 Nisan ve 18 Aralık 2013 eylemlerinde Silivri zindanlarını yıkarken en yüksekte taşındı.

BOP Eşbaşkanlığının yıkmaya çalıştığı milli devletimize sahip çıkmak için 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve 10 Kasım'larda tüm milletin elinde daha da yükseklere taşındı. Şimdi de Diyarbakır'da, bölücülüğe karşı ayağa kalkan anaların elinde birliğimizin sembolü olacak! İşte bunu engellemeye çalışan bölücülük; indirmeye kalktı, gönlerdeki bayrağı.

Bayrağımızın tarihsel seyri

Fevzi Kurtoğlu "Türk Bayrağı ve Ayyıldız" isimli çalışmasında, Türk bayrağının gelişim serüvenini şöyle özetler:

"Türk milletinin an'anelerine sadık kalması yüzündendir ki güneş, ay ve yıldız sembollerini paralar üzerinde kitabelerde sancak ve bayraklar üzerinde görüyoruz; Selçuklar zamanında olduğu gibi bu büyük devletin dağılması üzerine Suriye'de, Mısır'da ve Anadolu'da vesairede meydana gelen devletler zamanında da bu timsaller kullanılmakta devam etti. Hususile ayın sembolü olan hilâl şekli haçlı muharebeleri esnasında Müslümanlığın bir remzi makamında telâkki edilmeğe başlandı.

Osmanlı'dan günümüze bayrak şekilleri

Anadolu Türklerini bir araya toplamağa muvaffak olan Osmanlı devleti de hem dinî, hem millî bayrak2.jpgan'anelerin tesiri altında kalarak surei fetih ve kelimei şehadet işlemeli sancak ve bayraklarla birlikte hilalli sancaklar da kullandılar. Gemilerin direklerine ve kalelerin yüksek yerlerine müteaddit hilâli havi sancaklar çekiliyordu. Yabancı milletlerin gözlerine çarpan bu hilâl alâmeti Osmanlıların remzi; millî alâmetleri olarak tanıldı.

Osmanlı hükümdarlarının standart makamında kullandıkları sancaklarında dinî yazılara büyük bir ehemmiyet verilmekle beraber bu sancaklar üzerinde de bir çok güneş, hilâl ve yıldızların resmedilmiş olduğu; bugün Topkapı sarayında muhafaza edilmekte olan sancaklar üzerinde görülmektedir.

Milli sancak

Abdülmecidin son zamanlarına doğru, yıldızın şuaları beşe indirildiği gibi; Abdülaziz ye Abdülhamit II. devirlerinde de hilâle hendesi bir şekil verildi; Fakat bütün bu değişikliklerin yapılmasına rağmen hükümdarın ve hükümdar ailesinin sancaklarında güneş sembolü eski mevkiini muhafazada devam etti.

Türkiye Cumhur Reisinin forsu üzerinde; Millî sancağın üzerinde olduğu gibi ay ve yıldız; üst tarafındaki köşede de yüzlerce asırlardan beri Türk hükümet reislerinin sembolü olan güneşin altın ışıklarını serpmekte olduğu görülür. Türkler güneş ay ve yıldızı şu veya bu milletten değil; doğrudan doğruya tabiî menşei olan gökten almışlardır." (Fevzi Kurtoğlu, Türk Bayrağı ve Ay Yıldız, TTK Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 1992.)

'Bayrak' ismi nerden geliyor

Kaşgarlı Mahmut'tan; bu kelimenin on birnici asırda; Oğuz Türkleri arasında Bayrak ve Batrak biçimlerinde ve aşağı yukarı bugünkü manada kullanıldığını öğrenebiliyoruz. Batrak: Tekbaşına mithat-cemal-kuntay.jpgmurarebe eden muhariplere mahsus ve ipekten yapılmış alemdir. Batrak mübarizlerin kullandığı birnevi mızrak olur. Oğuz Türkleri arasında ayni zamanda Bayrak şeklinde de kullanıldığı şu kıt'adan öğreniyoruz. "Ağdi Kızıl Bayrak/Toğdı kara toprak." (...) Bayrağın kızıl renkli olduğunu Kırgızların Manas destanında da görüyoruz. Düşmanlara karşı Kırgız kabilelerinin 'Kızıltuğ' etrafında toplandığı bu destandan okunmaktadır. (...) Güneş-Dil Teorisine göre analizi şudur: Bayrak: ağ+ab+ay+ar+ak. (...) Hilal şeklindeki ay ile yıldızın pek eski zamanlardan beri şarkta kullanıldığını görüyoruz. (...) Türkler eskiden beri sancak ve bayrağa çok büyük bir ehemmiyet verirlerdi. Dilimizde sancak ve bayrak kelimelerinin dilimizde yaşamaları da bunu gösterir. (Kurtoğlu, s.3-6, 23, 50)

İlk Bayrak Kanunu 1936 yılında çıkarıldı

Cumhuriyet Devrimi sonrası ilk Bayrak Kanunu, 29 Mayıs 1936 günü çıkarıldı ve bayrağımızın şekli ve kullanılmasına ilişkin ayrıntılı esaslar belirlendi. 2994 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu, 24 Eylül 1983 ve 14 Temmuz 1999 tarihlerinde yapılan düzenlemelerse son şeklini aldı. Bayrak Kanunu'nun 7. Maddesinde 'yasaklar' bölümünde şunlar belirtiliyor: "Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz. Bu Kanuna ve tüzüğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır."

Toplumun kilidini kıran kırmızı

"8 Mart Kadınlar Günü’nü Kaşgarlı Mahmut dedemizin katkısıyla uğurlayalım:

Kılnu bilse kızıl keder/Yaranu bilse yaşıl keder.

Günümüz Türkçesiyle şöyle:

Sevdirmeyi bilse kızıl giyer/Yaranmayı bilse yeşil giyer.

Kaşgarlı Mahmut, Divanı Lügat-it Türk’ün kızıl maddesinde bu atasözünü örnek vermiş. Açıklaması da var. Kadın, eşinin kendisini sevmesini istiyorsa kızıl ipekli, nazlanmak istiyorsa yeşil ipekli giymeliymiş. (...)

Renklerin maddî ve manevî kullanımını özellikle bayrak renginde görüyoruz. Bayrağınız mavi ise, gök bayraktır. Kırmızı ise, kızıl veya al bayrak diyoruz. Bu al bayrak, yazılı metinlerde bin yıl öncesine kadar uzanıyor. Divanı Lügat-it Türk’te Almaddesinde şöyle yazıyor:

“Nar renginde ipekten bir kumaştır ki, hükümdarların bayrakları ondan yapılır ve yakın aile efradının bindikleri at eyerleri üzerine örtülür.” Renkler, eski Türk dillerinde yönleri adlandırmada da kullanılıyordu." (Doğu Perinçek, Aydınlık, 14 Mart 2010, s. 60-62)

Atatürk ve Bayrak

Atatürk, 9 Mayıs 1935 günü CHP 4. Büyük Kongresi'nde Türk devrimi şöyle tarif eder: "Uçurum arif_nihat_asya.jpgkenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanılan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet (sürekli alkışlar) ve bunları başarmak için arasız devrimler... İşte, Türk genel devriminin bir kısa diyemi... (ATABE, C. 27, Kaynak Yayınları, 2010, s.205)

Atatürk, 14 Temmuz 1922: “Türkiya halkı tanınmayan ve çiğnenen hukukunu müdafaa için ayaklandı, bu ayaklanma onun için bir hak ve vazife oldu. Türkiya Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti böyle bir ayaklanmanın neticesidir.” (ATABE, C. 13, s.148)

Bu abide, Türk vatanına göz dikeceklere, şiddeti hatırlatacaktır

Atatürk, 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar Bayrak simgeli 'Şehit Asker' abidesinin temel atma töreninde şunları söyler: "Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları devlet ve Cumhuriyet'imizin ebedi muhafızlarıdır. Burada temelini attığımız 'Şehit Asker' abidesi, işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, fedekâr ve kahraman Türk milletini temsil edecektir. Bu abide, Türk vatanına göz dikeceklere, Türk'ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, hücumunu, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır. (...) Bu kadar matemler ve felaketler geçirdikten sonra elbette Türk öğrenmiştir ki, vatanı yeniden yapmak ve orada mesut ve hür yaşayabilmek için mutlaka hâkimiyetine sahip kalmak ve Cumhuriyet bayrağı altında bütün evlatlarını toplu ve dikkatli bulundurmak lazımdır." (ATABE, C. 16, Kaynak Yayınları, 2005, s.287)

Atatürk, 24 Eylül 1924 günü Amasya'da halka hitaben: Cumhuriyet bayrağı altında birlik, azim ve gayret en esaslı düsturumuz olmalıdır." (ATABE, C. 17, Kaynak Yayınları, 2005, s.53)