Oyuncu Pelin Batu'dan, Hafta Sonu"na dergisine ilginç açıklamalar.

Sizi kimileri "dobra dobra" kimileri "ukala", kimileri de "entelektüel" buluyor. Siz hangisisiniz?

Hiçbiri değilim. Yer yer dobra olabilirim. Çünkü maske takmıyorum, gerçekten rol yapmıyorum. Ukala olduğumu düşünmüyorum. İnsanlar çok acımasız. Birazcık bir şey biliyorsanız ya da o bilgiyi paylaşmak istiyorsanız direkt bir damga yiyorsunuz. Dolayısıyla bunlar çok kolay sarf edilen sözler. Hiç kimse bir renk, yani siyah ya da beyaz değildir. Hepimiz ister istemez grilik bulunduruyoruz. O griliklerin içinde birisine göre dobra, birisine göre ukala, birisine göre de entelektüel gelebilirsiniz. Sanıyorum şöyle bir ön yargı var; bir kadın modelleri var, bir kategori ile de bir kutucuğa sokmaya çalışıyorlar. Güzel kadın akıllı olmaz ya da akıllı olunca da ukala olur. Bunlara cevap bile vermeye gerek yok. Zaten herkesin ne olduğunu belli.

Katıldığınız programlardaki rahat görüntüleriniz dikkati çekiyor. Ve mini etekle çıkıyorsunuz, ayağınız altınıza alıp sanki evde sohbet ediyormuş gibi oturabiliyorsunuz. Program sıcak bir hava içinde geçsin diye mi böyle davranıyorsunuz yoksa başka bir sebebi mi var?

Ben de böyle düşündüm, neden böyle diye. İlk "Kısa Devre" programından sonra yönetmenimiz, editörümüz “Ne kadar rahatsınız, hiç kamera yokmuş gibisiniz” dedi. Çocukluğumdan beri böyleyim. Hakikaten kameranın olduğunu çok takmıyorum, çok fark etmiyorum. Nedenini şöyle buldum. Doğduğum andan itibaren evimizde hep kameralar ve gazeteciler vardı, babamdan dolayı. Fotoğraflarıma bakıyoruz, daha üç yaşındayız ve mesela Denktaş"ın kucağında oturuyorum. Hindistan"dayız, yanımızda Ziya Ül Hak var. Sürekli etrafımızda bir medya, babamla röportaj yapmak için gelen insanlar var. Babam da bu anlamda çok faal bir insan. En yakın arkadaşları gazetecilerdi. Ankara"da sözcü durumundayken bile haftada dört, beşgün bizdelerdi. O yüzden bu bana, hayat böyle, doğal gibi geldi. O yüzden hiç yadırgamıyorum ve rahat hissediyorum kendimi.

Mini etek giymeyi çok mu seviyorsunuz?

Evet, gerçekten seviyorum.

Yoksa bir yerlere bir mesaj mı vermek istiyorsunuz?

Aslında biraz o tarafa çekildi. Biraz önce 12 Eylül"den bahsettik, ne kadar zorluklar yaşadığımızı konuştuk. İşin o kısmını bir tarafa bırakacak olursak kadın ve yaşam konusunda bir ülke geriye gidebilir mi? Bizim ülke geriye gidiyor. Ben burada türbanla ilgili bir mesaj vermiyorum. Çünkü türban da bir kıyafettir ve o kıyafeti seçen insanlara saygı duyuyorum. Üniversitelerde türban giyilmesine de karşı değilim ama sen türban giyeceksin ben niye mini etek giyemeyeceğim? Bu bana çok büyük haksızlık gibi geliyor. Onlar ne kadar, onlar derken belediyelerden, değişik politikacılardan, değişik zihniyetlerden bahsediyorum, “Özgürlük” diye bağırsalar da özgürlüğün olmadığı ortada. Çünkü o klişe haline dönmüş "mahalle baskısı"ndan bahsetmek istemiyorum, ama bir taraftan da şöyle bir gerçek var. Özel bir mahalli isim vermeyeceğim, özel bir yaşadığım bir şeyi anlatacak değilim, bir kadın olarak 10 senedir çok daha kısıtlandığımı hissediyorum. Bu kısıtlanma bir vaka ile değil bir hisle ilgili. Bu baskıyı hissediyorsunuz. Rahat hissetmediğimi görüyorum. Bu benim özgürlüğüme karşı yapılmış bir şey. Dolayısıyla ben canım mini etek giymek istiyorsa giyiyorum ve hiç bir şekilde de “İnsanlar ne der, nasıl bakar” diye kafaya takmıyorum. Ama itiraf edeyim ki bu beni dertlendiriyor. Çünkü annem benim yaşlarımdayken benden çok daha rahat yaşamış ve böyle bir sorun yokmuş. Normalde bir ülkenin çok daha özgür, demokratik ve hür olması, kadın-erkek hakları konusunda eşit olması gerekirken biz tam tersine bir istikamete doğru gidiyoruz. Bu da beni mutsuz ediyor. Çok büyük bir şey değil belki, hatta saçma ve yüzeysel bir şey bir eteğin boyu ama özgürlükse bu, bunu sonuna kadar kullanıyorum. Bu, benim zevkimin ve isteğimin bir göstergesi.